Kontrol edilemeyen enflasyon

Artçı makro ekonomik göstergelerin önemli örneğinden biri olan enflasyon oranı, bir ülkenin ekonomik performansını değerlendirme açısından daha önceki yıllarla ya da diğer ülkelerle karşılaştırmayı sağlayan bir göstergedir. Ne yazık ki Türkiye’de enflasyon oranlarının yüksekliği Türkiye ekonomisinin en kırılgan noktalarından birini oluşturuyor. Birçok ülke enflasyonun artması yönünde politika uygularken ülkemiz yüksek enflasyonla mücadele ediyor. Hafta başında açıklanan TÜİK verilerine göre; TÜFE yıllık bazda yüzde 17.53, aylık bazda ise yüzde 1,94 olurken, üretici fiyatlarında yıllık artış yüzde 42,89 olarak beklentilerin üzerinde gerçekleşti. Böylelikle enflasyon son iki yılın en yüksek seviyesine ulaşmakla kalmayıp üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki fark da 25.4 puanla endeks tarihinin en yüksek seviyesini gördü.
Kamuoyunda yakın zamana kadar manşet enflasyon yani TÜFE daha fazla dikkat çekiyordu. Ancak 2020 Temmuz ayından itibaren ÜFE ve TÜFE makasının büyümesiyle birlikte ÜFE’nin hem enflasyonla mücadelede hem de reel sektörün dinamiklerini göstermesi açısından önemi arttı. Aslında ÜFE ve TÜFE makasının genişliği düşük ya da yüksek enflasyon durumuna göre farklı sonuçlar doğurabiliyor. Düşük enflasyonda ÜFE’den TÜFE’ye doğrudan geçişkenlik olmazken, yüksek enflasyonda tam tersi bir durumun yaşandığı söylenebilir. Dolayısıyla ÜFE’deki yüksek patika dayanıklı tüketim malları ve hizmetler sektörünü de olumsuz yönde etkilemekte.
Öte yandan Merkez Bankası’nın para politikası için takip ettiği çekirdek enflasyon verilerinin de Haziran ayında yüzde 17,47 olduğu açıklandı. Ana harcama grupları itibarıyla TÜFE’de Haziranda artışın yüksek olduğu gruplar ise sırasıyla, yüzde 26,29 ile ulaştırmanın, yüzde 25,69 ile ev eşyasının ve yüzde 19,99 ile gıda ve alkolsüz içeceklerin olduğu yıllık en düşük artışın ise yüzde 2,01 ile alkollü içecekler ve tütün grubunda gerçekleştiği belirtildi. Önceki enflasyon rakamlarında gıda daha ağırlıklı iken son açıklanan rakamların heterojen bir özellik göstermesi dikkat çekici oldu.
Uzun süredir para politikasındaki sıkı duruşa rağmen enflasyon rakamının bu kadar yüksek düzeye çıkmasının birçok nedeni var. Ancak bu nedenler ÜFE ve TÜFE açısından farklılık gösteriyor. ÜFE’nin yükseliş nedeni daha çok küresel dinamiklere bağlı iken, TÜFE’nin yükselişinde içsel dinamiklerin daha etkili olduğu söylenebilir. Genel olarak enflasyondaki yükselişte en belirgin etkenler sepetteki güncellemeler, döviz kurlarındaki geçişkenlik, haziran ayındaki açılma ile birlikte yapılan fiyat ayarlamaları, enerji ve sadece petrol değil tüm emtia fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle artan maliyet baskıları, gıda fiyatlarındaki yükseliş, lojistik nedenler ve ithal mallara olan talepteki artış olarak sıralanabilir. Özellikle içinde bulunduğumuz yaz ayları arzın arttığı bir dönem olmasına rağmen gıda fiyatlarında arz kaynaklı bir pozitif etki görülmedi. Yani mevsimsellik kaynaklı pozitif bir geçişkenliğin olmadığına şahit olundu. Bu bağlamda bundan sonraki süreçte gıda fiyatlarında belirleyici olan fakat maliyet kontrolü zor olan emtia fiyatlarının ne olacağı, normalleşmenin emtia fiyatlarını nasıl etkileyeceği ve bu maliyetlerin fiyatlara geçişkenliğinin nasıl olacağı önem taşıyor.
Enflasyon sepetindeki 415 maddeden 306’sında ortalama fiyat artışının olduğu göz önüne alındığında MB’nın yüksek faiz politikasını sürdürmesi gerektiği bir kez daha ortaya çıkıyor. Aslında sıkı para politikası tarafında yapılabilecek çok fazla bir şey kalmadığını ve etkisini de gecikmeli olarak göreceğimizi düşünürsek sadece talebi kısıtlayan politikaların da yeterli olmadığı söylenebilir. Önceki hafta fiyat istikrar komitesinin oluşturulması, makro ihtiyati tedbirler, döviz cinsi yasal karşılıkların artırılması ve kamu da tasarruf yönündeki politikaların yüksek enflasyona alışan ve enflasyonun daha da artacağı yönünde beklentileri güçlenen bir ekonomide enflasyonu düşürebileceğine ilişkin kredibilitenin oluşmasında ne denli etkili olacağını yaşayıp göreceğiz. Bu nedenle yine ve yine beklentilerin önemli olduğunu bir kez daha belirtmek durumundayım. OPEC üyesi ülkelerin petrol üretimini artırma konusunda anlaşamadığı, yakın zamanda elektrik ve doğal gaza gelen zamların Temmuz ayındaki perakende fiyatlara yansıyacağı ve MB bağımsızlığının nasıl bir yöne evrileceği göz önüne alındığında beklentileri kısa vadede iyiye dönüştürmenin zor olduğu görülüyor. Dolayısıyla şimdilik baz etkisi dışında enflasyonu aşağı çekecek başka bir parametrenin olmadığı söylenebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi