İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Korona Paranoya-8

Nasıl oldu anlamadım!.
Ortalık bir anda gevşedi!..
sokağa çıkma yasakları vesaire birden bire kalktı.
Her yer açıldı.
Bir iki hafta kadar bir süre, ortalığı balkondan seyrettim.
Sadece ortalığı değil televizyon kanallarını da taradım.
Akşamları, haberlerde yer alan minik bir turkuaz renkli tablo dışında konu ile ilgili tek kelime eden program yok!
Her akşam, UFO haberi izler gibi açıklamasına kilitlendiğimiz koskoca Fahrettin Koca, revaçtan düştü. Kel Sülö’dan farkı kalmadı!
(Kel Sülo derken Rahmetli Baba’dan söz ediyorum. Anladınız siz onu!”
Reiz, telekonferanslarla katıldığı ve “şu ülkeye maske yardımı yaptık!, bu kadar ventilasyon cihazı üretiyoruz, Aha da pisti kırdık hastane yaptık!” yollu açıklamalarına yenilerini eklemez oldu.
• • •
Ben de; evet tırsağım, pasif agresifim ama o kadar da değil!
Benim dışımda herkes normal hayatına döndü diye düşünmeye başladım.
Sonra dışarı çıkmaya karar verdim.
“Köyün enayisi bir ben miyim?” dedim.
• • •
Çıktım gördüm ki, ortalıkta, koronayı hafızamızda tutmamızı sağlayan bir aksesuar olarak sadece maske kalmış!
Ama onu da takan yok!..
“Takan yok”taki kastım, “ipleyen yok!” manasında..
Yoksa allah için herkes takıyor.
Ama kimi boynuna takıyor, kimi tek kulağına takıp küpe gibi sallandırıyor, kimi gözlük gibi alnına takıyor.. Hele araçlarda, siperliğe takıp pencereden uçuran mı ararsın, sinyal koluna takan mı ararsın, arabasının dikiz aynasına takan mı ararsın..
Yani virüsün nereye bulaşma riski yoksa maskeyi oraya takmış vatandaşımız.
İki kulak ipini bileğinden geçirip koluna bilezik gibi takanını bile gördü bu gözler.
Maske bileğinde öyle dolaşıyor.
Belki de benimkisi ‘algıda seçicilik’ ama maskeyi benden başka yüzüne takan yok!
• • •
Parkta yanıbaşıma oturdu adam.
Bir iki kıç mesafesi kadar açığına doğru kaydım. Sonra yine de dayanamadım sordum:
“Pardon arkadaş! Niye bileğine takıyorsun maskeyi?”
Pişkin pişkin: “Gittiğim yerde unutuyorum böyle yapmazsam!” diye cevap verdi.
“E, yüzüne takmadıktan sonra unut gitsin!” dedim.
“Cezayı sen mi ödeyeceksin?” diye babalandı.
Telefonuma bakıyormuş gibi yapıp kestim muhabbeti..
• • •
“Bu işte bir tuhaflık var!” dedi karım..
“Üç ay önce sadece yüz kononalı hasta varken üstelik de henüz kimse hayatını kaybetmemişken, neredeyse pencereden dışarı bakmaya bile korkuyorduk. Fırından ekmek almayı kestik.
Koştura koştura dünya para bayılıp ekmek yapma makinesi aldık.
Üç ayda resmi rakamlara göre 5 bin kişi hayatını kaybetti, şimdi her gün yirmi insan törensiz toprağa veriliyor ama biz çayda çıra yakıyoruz!..
Ekmek yapma makinesini çoktan emekli ettik. Dışarıdan aldığımız ekmeği yemeden önce fırına atıp neredeyse kabuğunu kömür haline getirene kadar kavuruyorduk. Şimdi ekmeğin poşette olması yetiyor.
Fırıncının, ekmeği koyduğu poşeti üfleyerek açarken “Hicyene çok önem veriyik!” dediği videoyu unuttuk gitti!
“Haklısın! ama bu memlekette koskoca bilim kurulu var. Elleme işlerini yapsınlar!” diye cevap verdim.
• • •
Alışveriş merkezleri, kıyafet mağazaları cıvık cıvık terli insan dolu. Üst üste kıyafet deniyorlar, birinin çıkardığını öteki giyiyor ama klimalar yasak! Klimalar virüsü evire çevire bulaştırıyormuş. Mağaza sahibinin canına minnet. En önemli gider kalemlerinden biri sıfırlanıyor.
Markette, metrekare başına müşteri olayı unutuldu. Marketler Sana Yağı paketi kadar insan dolu..
Pazarda zinhar ürünleri elletmeyen pazarcı kalmadı.. “Seç al!” diye bağırıyor esnaf.
Otobüsler yanak yanağa insanla fuldoper! Yolcular bitişik nisam ama allahı var hepsi maskeli!
Dolmuşlar rekor denemelerine tekrar başladı. Sosyal mesafesiz 14 kişilik kapasitesi olan minibüsten sosyal mesafeli 42 kişi çıktı! Şöför diyor ki:
“Sosyal medya abartıyor. Bunlar fakir mahallenin insanları. Zaten hepsi çok zayıf!”
• • •
Akşam üstü eve dönerken, sitenin önünde, 68 kuşağı bıçkınlarından Mustafa abi ile karşılaştım.
Baktım maskeyi sakal gibi çenesine takmış..
“Mustafa abi! neden şu maskeni doğru dürüst takmıyorsun?” diye yarı uyarı, takıldım.
“Bu devletin dağıttığı telsiz maskeler kulağımın arkasını kesiyor” dedi.
“Kesmiyordur, kesmiyordur! O kadar abartma!” diye cevap verdim.
Artık ne anladıysa pis pis sırıttı!
“Seni gidi pis karikatürcü seni!” dedi giderken!

Taştan Adam

Ayasofya’nın 24 Temmuz’da ibadete açılması kararı üzerine AKP’li bir ilçe yöneticisi, “Taştan adam eriyor!” diye bir tweet paylaştı ve tepki üzerine hemen tweeti silip hesabını korumaya aldı.
Neden Tweeti silip hesabı kapattı? Söyleyelim..
Anladı ki, ‘taş’ ancak yanardağ ateşi gibi yüksek kızgınlıktaki ateşte erir.
Erirse de eriyiği lav olur!
Lav olur akarsa da mazallah kimi, nasıl yakacağı belli olmaz!..
Bu ülkede o taştan adama minnet ve şükran duyan en az 80 Milyon var!..

Van’da ölen 100 insan!

İnsan kaçakçısı iseniz ve yeterince aptal ve çaresiz değilseniz bilirsiniz ki bu fiil ağır ceza gerektiren bir insanlık suçudur.
TCK Madde-80; Bu suçu işleyenlere 12 yıla kadar hapis cezası verileceğini belirtiliyor.
Bir kaçakçı olarak insanların akibeti bundan müstesnadır.
Özgürlüğe de uçabilirler ölüme de.
Akibetleri, sizin işlediğiniz suçun mahiyetini değiştirmez.
Tıpkı Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sında, Roman’ın kahramanı Raskolnikov’un öldürdüğü yaşlı kadının tefeci olmasının, onun cinayet suçu işlemesi gerçeğini değiştiremediği gibi.
Peki Van’da 100 insanın boğularak ölmesi ile sonuçlanan insan kaçakçılığını yapan tekne kimin teknesi?
Bu suçu kim işledi?
Bir insan kaçakçılığı olayının soruşturmasına, ‘gizlilik kararı’ konulmasının sebebi ne olabilir?
Gizlilik, teknenin Ak Parti Gevaş İlçe Başkanı Tahsin Değirmencioğlu’na ait olması ve kaçakları taşıyanın ve tekneden tek kurtulan kişinin onun yeğeni olması olabilir mi?
Yok canım!.. İnanmıyorum!..

Abes

Baro seçimlerini bir yasayla bu kadar adaletsiz hale getirenlerin, erken ya da 2023’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için neler yapmaya muktedir olduklarını hayal edebiliyor musunuz?
Bu durumda muhalefet ittifakının, İstanbul’da, Haziran 2019 Belediye seçimlerinde uygulanan takip modelininin, hızla ve bir yıl sonra seçim yapılacakmış gibi tüm ülke sathında hazır edilmesinden daha acil ve öncelikli bir işi olduğunu düşünmek aşırı lükstür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi