Kral Oidipus

[Oidipus'un  sarayının  önü.  Yanda  tanrıların  sunak­ları. 
Buhurlar  yükseliyor.  Loş  ışıkta  yaşlı,  genç,  ço­cuk 

Thebailı  yurttaşlar,  ellerinde  ak  yünler  sarılı yakarı 

dallarıyla  iniltili  bir  ezgiyle  yandan  sahne­ye  girerler. 

Sarayın  içinden  boru  sesleri  işitilir,  tunç kapılar açılır.               

Oidipus çıkar, bir iki basamak iner.]

OİDİPUS

Evlatlarım! Ulu Kadmos soyunun canları,

ellerinizde dilek dallarıyla diz çökersiniz önümde?

Bu gösterinin anlamı ne?

Tüm kentte günlük buhurları tütüyor

dualar, çığlıklarla iç içe.

Başkalarından işitmeye gönlüm razı olmadı,

kendim geldim, ben hepinizin pek iyi tanıdığı Oidipus.

Konuş ihtiyar, halkın sözcülüğü sanırım sana düşüyor.

Sizi yamacıma getiren ne tür bir korku,           

benden istediğiniz ne?

Elimden geleni esirgemeyeceğim.

Siz yurttaşlarımın feryadına kapalıysa yüreğim

ben hayırsızın biri olmalıyım.(1)

Sofokles’in ünlü “Kral Oidipus” tragedyasının açılışı, yukarıdaki satırlar. Oidipus’un, Thebai kentinin üstüne çöken salgın ve felaketlerin nedenini öğrenmesi için Delphoi’deki kâhinlere yolladığı Kreon’u, kalabalıkla birlikte beklediği sahneyle açılır oyun. Kâhinlerin, önceki kral Laios’un katili bulunup cezalandırılmadıkça kentin belâlardan kurtulamayacağı kehanetini duyunca, “Dünyanın hangi bucağındaymış onlar? Geçmiş bir cinayetin izi nasıl bulunabilir?” diye sorar Oidipus. “Tanrı, bu kentte diyor. Aranan bulunur, izi sürülmeyense kaçıp kurtulur” diye karşılık verir Kreon. Oidipus da cinayeti yeniden soruşturmaya karar verir. Ancak aklına getirmediği şey, aradığı katilin kendisinden başkası olmadığıdır!

Ama önce söylenceyi en başından anlatalım.

Oidipus’un öyküsü uğursuz bir kehanetle başlar. Thebai Kralı Laios’un hamile eşi İokaste, hiç de hayra yormadığı bir düş görür gece. Kentin, gözleri görmeyen ünlü kâhini Teiresias yorumlar düşünü; Kraliçe bir oğlan doğuracaktır, ancak bu oğlan büyüdüğünde babasını bir üçyol ağzında öldürecek ve sonra da annesiyle evlenerek kral olacaktır.  

Bir süre sonra İokaste’nin bir oğlan doğurması üzerine, kehanetin gerçekleşmesinden korkan Kral ve Kraliçe, bebeği kurda kuşa yem olması için Kithairon Dağı’na bırakırlar.

[Söylencenin bazı sürümlerinde, bebeğin ayak bileklerinin delinerek birbirine mıhlandığı ve sonra ıssız dağda bir ağaca baş aşağı asılarak ölüme terk edildiği anlatılır. “Oidipus” sözcüğünün “ayağı şiş” anlamına geldiğini düşününce bu anlatımın daha tutarlı olduğu kabul edilebilir.]

Ancak dağdaki bir çoban bebeği bulur ve yaralarıyla ilgilenerek onu iyileştirir. Sonra da bebeği, çocukları olmayan Kralı Polybos ve Kraliçe Periboia’ya armağan eder. Kral ve Kraliçe, Oidipus’u kendi öz evlatları gibi benimseyerek büyütürler. Oidipus büyüyüp de bir delikanlı olduğunda, bulunmuş bir bebek olduğu söylentileri çalınır kulağına. Gerçeği öğrenmek için Delphoi’deki kâhinlere baş vurduğunda aynı kehanet ona da bildirilir; duyduklarından, öldüreceği babası ve evleneceği annesinin Polybos ve Periboia olduklarını sanır ve yazgısından kaçabilmek için Korinthos’a dönmez, kendini yollara vurur.

Korinthos’u geride bırakarak Thebai’ye doğru yola çıkan Oidipus, dar bir geçitteki üçyolda yol verme yüzünden çıkan bir kavgada kendini korumak için arabadaki yaşlı adamı ve koruyucularını öldürmek zorunda kalır. Yazgısından kaçan Oidipus’un öldürdüğü yaşlı adam öz babası, Thebai Kralı Laios’tur.

Sfenks

Thebai’ye yaklaşan Oidipus’un karşısına kentin girişini tutan Sfenks çıkar. Bir kadın başına, aslan gövdesine ve kartal kanatlarına sahip bu canavar, sorduğu bilmeceyi doğru yanıtlayamayan tüm yolcuları parçalayarak öldürmektedir. Ve o güne dek doğru yanıtı veren kimse çıkmamıştır.

[Yunanlıların Sfenks’i Mısır’dan aldıkları düşünülüyor (Sfenksler, Pers ve Hint kültüründe de bilinir ancak bunlar Mısır’dakiler kadar eskiye uzanmaz). Dünyadaki en büyük tek parça kayadan oyularak yapılmış heykel olan ve uzunluğu 73, yüksekliği 20 metreyi bulan Gize Sfenksi, en bilineni olsa da Mısır’daki tek Sfenks değil; genellikle piramitlerin yakınında olmak üzere ülkede pek çok Sfenks bulunur.

Günümüzden yaklaşık 4.600 yıl önce yapılan, arkeologların Firavun Khafre tarafından yaptırıldığı ve onun yüzüne sahip olduğu konusunda uzlaştıkları Gize Sfenksi’nin, hemen yanındaki Büyük Gize Piramidi’ne koruyucu olarak inşa edildiği biliniyor (Gize Piramitleri’nin Dünyanın Yedi Harikası’ndan günümüzde tek ayakta kalan olduğunu da belirtelim).

Şunu da eklemeli, kutsal sayılan bir yeri korumak üzere dikilen bu türden heykellerin en eski tarihlisine Göbekli Tepe kazılarında ulaşıldı. Yaklaşık olarak M.Ö. 9.500’lere tarihlenen (Gize’den 7.000 yıl önce!) heykelleriyle Göbekli Tepe Tapınağı, insanlık tarihinin yeniden yazılmasını gerektirecek kadar önemli(2).]

Bilmece

Sfenks Oidipus’a sorar: ”O hangi yaratıktır ki bir süre iki ayağı üzerinde, bir süre üç, bir süre de dört ayakla yürür ve doğa yasalarına aykırı olarak, ayakları en çok olduğu zaman en güçsüzdür?” Oidipus hemen “insan” yanıtını verir ve açıklar, “İnsan ilk çocukluğunda dört ayağı üzerindedir, emekler, daha sonra da iki ayağı üzerinde yürür, nihayet yaşlanınca da bir sopaya dayanır.” Bir insanoğlunun bilmecesini doğru yanıtlaması üzerine Sfenks çok öfkelenir ve kendini, tünediği kayadan uçuruma atarak öldürür.

[Söylencenin başka bir anlatımında Sfenks Oidipus’a ikinci bir soru daha sorar, “İki kız kardeştir bunlar, biri diğerini ve diğeri ötekini doğurur”, Oidipus da “gece ve gündüz” karşılığını vererek bu bilmeceyi de doğru yanıtlar.]

"Kaderden kaçamazsın, kaçış da kaderdir"(3)

Thebai’yi canavardan kurtaran Oidipus bir kahraman gibi karşılanır kentte; Kraliçe’nin kardeşi -ve Oidipus’un dayısı- Kreon, kenti kurtaran kişinin, İokaste’yle evlenerek yeni kral olacağını halka duyurmuştur çok önceden. Böylece Oidipus bilmeden öz annesiyle evlenir ve öldürdüğü babasından boşalan tahta oturur.  

Aradan yıllar geçer, İokaste ve Oidipus’un dört çocuğu olur. Halkına refah getiren ve çok sevilen, adil bir kral olmuştur Oidipus. Ancak huzurlu yıllar çok uzun sürmez, büyük bir veba salgını ve bitmek bilmeyen korkunç bir kuraklık baş gösterir. Bu felâketin nedenini öğrenmek isteyen Oidipus kâhinlere ulak yollar. Gelen yanıt, “Kral Laios’un katili bulunmalı ve kentten sürülmeli” olur. Oidipus hemen kentin eski kâhini Teiresias’ı çağırtır. Tüm gerçeği bilen Teiresias önce suskun kalmayı seçse de Oidipus’un öfkelenerek onu suçlaması üzerine, bildiklerini anlatır. Oidipus önce inanmaz ve bunun, -aslında dayısı olan- kayınbiraderi Kreon’un bir entrikası olduğunu öne sürer. Bu sırada Korinthos’tan gelen bir haberci, kral Polybos’un öldüğünü bildirir ve tahtın Oidipus’un hakkı olduğunu hatırlatır. Oidipus bir yandan babasının ölümüne üzülürken diğer yandan kehanet gerçekleşmediği için sevinçlidir. Ancak tartışmalara tanık olan haberci ona, aslında Polybos’un öz oğlu olmadığını, bir çobanın dağ başında bularak saraya getirdiği öksüz bir bebek olduğunu söyler, hatta bulunduğunda ayak bileklerinin delik olduğunu da ekler. Oidipus’un emriyle saraya çağırılan çoban da bu öyküyü doğrulayınca, Kraliçe İokaste sarayın bir odasına kaçar ve orada kendi canına kıyar. Babasını öldürdüğünü ve annesiyle evlendiğini sonunda anlayan Oidipus da İokaste’nin fibulasıyla(4) kendi gözlerini oyar(5).

Söylence aslında burada bitmiyor; bütün bu olanlardan sonra, bahtsız Oidipus, yanında kızları Antigone ve İsmene’yle birlikte Kolonos'a sürgüne gönderilir ve yaşamı orada son bulur. Sürgün yıllarının, Sofokles’in bir başka oyununda, “Oidipus Kolonos'ta”da anlatıldığını, Antigone’nin de adını taşıyan bir ünlü bir tragedyaya konu olduğunu anımsatalım.

Oidipus'un öyküsü, “yazgısına/tanrılara başkaldıran insanoğlu” gibi evrensel bir temayı konu edindiği için hala çok güncel. Biliyorsunuz, bu türden öykülerde kazanan çoğunlukla yazgıdır ancak Oidipus’ta farklı olan şu, söylencenin “kusursuz bir trajedi” olması için Oidipus’un, gerçeği öğrendiği anda–tıpkı annesi gibi- canına kıyması gerekirdi ancak Oidipus bunu değil gözlerini kör ederek yaşamayı seçmiştir. Bence bu bile insanoğlunun yazgıya boyun eğmeyişinin bir ifadesi.

[Şunu da belirtmek gerekir ki “Kral Oidipus” oyununda anlatılan öykü kurmaca değildir, Sofokles’in oyunu yazmasından yüzyıllar öncesinde bile halk arasında bilinen ve anlatılan bir öykü Oidipus’unki; hatta Oidipus söylencesinin anıldığı en eski yazılı eserin Homeros’un Odysseia’sı olduğu da ekleyelim(6).]

Freud

Sigmund Freud’un, çocukların belli bir çağa kadar karşı cinsteki ebeveynine cinsel aşk duyduğu ve diğer ebeveynini rakip/düşman olarak gördüğü yönündeki -bir zamanların çok gözde ancak artık gözden düşmüş- kuramına “Oidipus Kompleksi” adını vermesi zaten “kaderin sillesini yemiş” Oidipus’a biraz haksızlık belki de. Neden derseniz, Oidipus’un babasını öldürmesi ve annesiyle birlikte olması, bilerek ve isteyerek yapılmış eylemler değildir. Tam tersine bunların olmaması için elinden gelen her şeyi yapmasına karşın “kaderin oyununa” yenik düşer zavallı Oidipus.

Oidipus’un öyküsüne sanat da kayıtsız kalmaz ve pek çok resme konu eder söylenceyi. Sayfada bunlardan en önemli ikisine, Gustave Moreau ve Jean-Auguste-Dominique Ingres’in eserlerine yer verdim; meraklısı, diğerlerini de internette bulabilir.

  • Sofokles, Kral Oidipus, Çev.:Güngör Dilmen, Mitos-Boyut Tiyatro Yayınları, İstanbul 2002, s.23
  • İnsanla aslan, kartal, yılan gibi hayvanların karışımı süper-yaratıkların tarihi, hem Anadolu hem de Mısır’dan çok daha öncesine dayanır. Almanya’da bir mağarada bulunan “Löwenmensch Adamı” ya da “Aslan-Adam” heykelciği bundan neredeyse 40 bin yıl öncesine tarihlenmektedir.
  • Şems-i Tebrizi’ye atfedilen bir söz.
  • Yunan ve Romalı giysilerinde kumaşı tutturmak için kullanılan broş ya da büyük çengelli iğne.
  • Söylencenin ufak farklılıklara sahip birkaç sürümü var, ben birini seçtim.
  • Homeros’un anlattığı biçiminde, Oidipus, gerçeği öğrendiğinde ne kendini kör eder ne de sürgüne gider, tam tersine ölünceye denk tahtta oturur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi