Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

KRİZ

Son bir haftaya ne çok şey sığdırdık: Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi, sonrasında yaşadıkları ve Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olan HDP’ye karşı açılan kapatma davası son 30 yılda yaşadıklarımızdan hiçbir şey öğrenmediğimizi gösterdi. Gezi Parkı’nın (ve aslında bir çok tarihi mekanın) mülkiyeti değiştirildi. İlk kez İslami referanslarla bezeli nur topu gibi bir LGBTİ+ davamız oldu. Cumhurbaşkanı’nın bir imzasıyla gecenin bir yarısında uluslararası bir anlaşma olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıktık. Yine bir imza ile Merkez Bankası Başkanı değişti ve sonrasında dolar 8.50’lere kadar yükseldi, borsa çöktü, yoksulduk daha da yoksullaştık. Vaka sayıları bir ay öncesine göre tam ikiye katlandı. Aynı dönem içinde resmen bahar geldi, ancak Sezen Aksu’nun Kutlama şarkısını gönlümüzden geçtiği gibi dinleyemedik, söyleyemedik. Son bir haftada neşemizi ve hayattan aldığımız zevki bir kez daha kaybettik.
Üstelik şimdi önümüzde iktidar partisinin kongresinin sonuçları ve parti içinde, hükümette değişecek güç dengeleri var. Salı günü öğrendiğimize göre de 19 yıllık AKP iktidarı 2023 sonrası dönem için yapılan bir hazırlığa işaret ediyormuş. Anlaşılan önümüzdeki aylarda yoğun bir gündem ve yeni tartışma konuları bizi bekliyor. Her şeye belki de gerçekten yeni başlıyoruz.
Hayatı ve zamanın akışını bir anlığına dondurabiliyor olsaydık ve bugün kendimizi 25 Mart yerine örneğin 17 ya da 18 Mart’ta bulsaydık, Türkiye’nin çok önemli bir değişim yaşadığına tanıklık edebilecektik.
İçinde bulunduğumuz Mart ayında toplumsal algımızda önemli bir kırılma yaşandı, toplumsal paradigmamız alt üst oldu. 2018 yılı Ağustos ayından bu yana yaşanan ekonomik kriz ile ilgili değerlendirmeler Mart’ta önemli bir dönüşüm geçirdi. Seçmenlerin zihninde uzun bir süre sonra ilk kez siyaset ekonominin önüne geçti. Siyasi aktörlerin sahip olduğu güç alt üst oldu.
Türkiye nüfusunun yaklaşık üçte birinin yaşadığı metropol illeri seçmenleri gözünde ülkede bir ekonomik krizin olduğuna inananların oranı uzun bir süre sonra Mart ayında en düşük düzeylerden birine indi. Hiç kuşku yok ki, bu değerlendirme ekonomik krizin bittiğine ve tüketicilerin hayatı üzerindeki etkilerini yitirdiğine işaret etmiyor. Tam tersine, tüketicilerin ekonomi ile ilgili endişeleri olduğu gibi ve aynı şiddetle duruyor. Hatta, tüketicilerin Türkiye ekonomisine yönelik güvensizlikleri Mart’ta son iki yılın en yüksek düzeylerinden birine ulaştı.
 Toplumda yaşanan esas temel dönüşüm ekonomik krizin siyasi bir hüviyet kazanması oluyor. Ekonomi ve siyaset ülke gündeminde makas değiştiriyor ve yaşanan sorunların kök nedeni olarak siyasi gelişmeler ve siyasi aktörler ağırlık kazanıyor. Son bir yıl içinde yaşanan ekonomik sorunları pandemi referansı ile tanımlayan toplum artık siyaseti ve aktörlerini dolaşıma sokuyor.
Toplumsal algıda yaşanan bu radikal dönüşüm hiç kuşku yok ki siyasi aktörlerin sahip olduğu gücü de alt üst ediyor. Ülkede ekonomik sorunların çözümü için en önemli siyasi aktör olarak gördüğümüz Erdoğan ilk kez bu gücü artık başka siyasetçiler ile paylaşıyor; Akşener ve Kılıçdaroğlu. Seçmen değişime yeşil ışık yakmaya başladı.
Mart ayında yaşanan bu radikal dönüşümün son bir haftanın gündemi ile ne yöne doğru evrileceğini, dönüşümün kısa ömürlü bir hareketlenme mi olduğunu, yoksa geri döndürülemez bir ivme ile mi hareket ettiğini önümüzdeki haftalar bize gösterecek. Uzunca bir süre daha geceli gündüzlü hareketli bir gündem bizleri bekliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Ayna

21 Mart 2024 Perşembe 07:00