Küresel Finansın Kıskacında Şaşkın Ördek Yürüyüşü

Son Güncellenme Tarihi: Mart 30, 2021 / 09:46

Geçen hafta hızlı gelişen olayların neticesinde sarsılan ekonomiyi, dağılan finansal piyasaları yazmıştık. Arada kapsamlı bir manifestonun açıklanacağı söylenen bir AKP kongresi oldu, bu manifesto gelmedi. Gene son günlerde kabinenin değişeceğine dair geniş tevatür medyada ve sosyal medyada dolaşıyor, bu işin cazibesi herkesi sarmış olacak ki, gece yarılarına kadar, “whatsapp” gruplarında bakan toto oynanıyor.
Vatandaş yoksullaşmaya devam ettikçe, 18 yıllık AKP iktidarı kendi yalpalama ve iniş çıkış eğrisini, artık aylara hatta haftalara göre değiştirmeye başladıkça çaresizce olmayan bir değişimi oluyor gibi göstermeye başlıyor.
Değişmeyecek olanın değişimi ile değişecek olanın değişmemesi arasında kör bir sarkacın içinde gidip geliyoruz. Her kabine değişikliği söylentisiyle birlikte döviz uçmaya başlıyor ve bu uçuş manifestoyu da, değişikliği de muhtemel sermaye kontrolleri hazırlıklarını da geciktiriyor, bu artık besbelli. Faize karşı çıkışıyla meşhur yeni Merkez Bankası Başkanı, durup durup faizi indirmenin anlamı yok, acelemiz yok, aslolan fiyat istikrarıdır diye açıklama yapıp top çeviriyor.
Kıdemli danışman Yiğit Bulut, vatandaşın güya sıkı dolarizasyon bağını kırmaya başladığını ters dolarizasyonla yeni bir millî ekonominin kurulduğunu dakika başı ilan ediyor. Bulut vatandaşın 220 milyar dolar yastık altı parasının bulunduğunu söyleyerek işareti ve yönü başka tarafa çeviriyor.
Öyle anlaşılıyor ki iktidar yönünü tamamen toplumun dolarize olan parasına bağlamış durumda, bula bula yegane çare olarak önerilen durum bu, bunu baskılayamıyor baskılasa buna da kur artışı ile cevap geliyor, durum iyice içinden çıkılmaz bir hale geliyor.
Türkiye’nin küresel finansal düzene anlatacak bir hikayesi artık kalmadı, bu biliniyor, öte yandan gelişmekte olan ülkelerin derin bir borç krizine doğru yuvarlandığı biliniyor. Bu ikisini yan yana getirdiğimizde ortada kötü idare edilen bir ülkenin ekonomik krizi aşamayan yönetiminden öte daha derin siyasal krizlere açık bir dönem olacağını görüyoruz.
Türkiye sıcak paraya bağımlı ve küresel akıştan pay alarak büyüyen, büyüdükçe cari açık vermek zorunda olan, dar hisse senedi piyasası, metropol şehirlerdeki arsa-konut işyeri hikayesine bel bağlamış bir ülke. Zamanında, neoliberal hikayesini, doğu-batı arasında AB ile Asya arasındaki açılımda kuran, Ortadoğu’da ülkeler arası etkisini doğu batı koridorunda kendi aydınlanmacı geleneği ile kurmuş olmasının avantajı ile donatmış bir ülkeydi. Bütün küresel kapitale bağımlı ülkeler gibi, krize ve dalgalanmaya açık ama son tahlilde asla temerrüde düşmeyecek, düşmemesi gereken bir ülke konumundaydı.
Oysa bugün, kendi kırılganlığını dahi tüketmiş küresel kapitalizme, küresel düzenin siyasetine bir şey ekleyemeyecek derecede tükenmiş bir siyasete doğru geriledik. Üstelik, eskiden kalan bir genetikle faiz karşıtı bir siyasal İslamcılığın hayaleti de eşlik ediyor bu tabloya. Faiz ve riba sadece Müslümanlıkta değil, bütün kadim toplumlarda ve inanışlarda men edilmesi gereken bir işlev taşır. Bunu burada, bir sonraki yazımda yazacağım.
Faizin iki yönü vardır. Bunun teknik boyutunu tartışmak adına borcun paradan önce icat edildiğini anlatan, yakınlarda kaybettiğimiz David Graeber’in Borç adlı başyapıtını anlatmak gerekiyor, bir diğer çalışma ise Bilgi Üniversitesi yayınlarından çıkan Faiz Meselesi kitabı. Burada “usury(paranın kullanımı karşılığı ödenen fiyat) ile interest (paradan mahrum kalınan süre karşılığında hak edilen gelir) tartışmasına bakmak gerekiyor.
İktidar gemisini sistemin içinde kalarak yüzdürmek istiyor, hem de sisteme karşı çıkmaksızın, özelleştirmelere doğal alanları, sanayi tesislerini, arsa ve arazileri, ormanları, madenleri yani bu ülkenin değerlerini uluslararası ve ulusal tekellere tahsis eden alaturka kapitalizmin en büyük modelini en haşin bir tarzda yaşıyor yaşatıyor. Ama öte yandan emperyalist küresel oyuna gayrı demokratik bir tepki vererek, karşı çıktığı izlenimi uyandırarak halktan destek ve oy istiyor.
Sisteme karşı çıkmadan bir alternatif olamaz.
Soygunlar ve sömürülere kaşı çıkmadan büyük küresel kıskaç aşılamaz. Bunun yolları var anlatacağım

İskender Özturanlı

1963 yılında Söke’de doğdu. Hacettepe Üniversitesini bitirdi. Uzun yıllar gazetecilik, öğretim görevliliği ve internet sektöründe çalıştı. Politika, ekonomi politik, sol düşünce, sosyo-ekonomik eşitsizlikler ve kültür politikaları üzerine çalıştı, yazılar yazdı. Gedik Üniversitesinde yarı zamanlı Öğretim Görevlisi olarak çalışmaktadır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top