Küresel İntifadaya Doğru

Küresel İntifadaya Doğru
25 Mayıs’ta George Floyd’un polislerce öldürülmesi nedeniyle başlayan ve devam eden gösteriler ve Amerika Birleşik Devletleri siyasi kurumlarının buna verdiği tepki çağdaş Amerikan tarihinin önemli gelişmelerindendir.Bu gelişmeler...

25 Mayıs’ta George Floyd’un polislerce öldürülmesi nedeniyle başlayan ve devam eden gösteriler ve Amerika Birleşik Devletleri siyasi kurumlarının buna verdiği tepki çağdaş Amerikan tarihinin önemli gelişmelerindendir.
Bu gelişmeler sadece Amerika toplumunun kökleşmiş ırkçılığını gözler önüne sermiyor, aynı zamanda Amerika istisnailiğinin -ABD’nin diğer uluslardan temel olarak farklı ve onlardan üstün olduğu yolunda geniş şekilde benimsenen inancın- aksini de ispat ediyor.
Bunun nedeni, şu anda ABD’de ortaya çıkan olayların, dünya çapında düzenli olarak tanık olduğumuz, otoriter veya sömürgeci rejimlerin şiddet ve baskı politikalarının tetiklediği kitlesel isyanların kök dinamiklerini neredeyse mükemmel bir şekilde yansıtmasından kaynaklanmasıdır.
Kişisel olarak, hayatım boyunca İsrail-Filistin, farklı Arap ülkeleri ve ABD olmak üzere pek çok benzer isyana tanıklık ettim.
Yaşamım boyunca, son elli yılda gözlemlediğim bu yurttaş isyanları ile bugün ABD’deki geniş çaplı protestoları izlerken çok derinden hissettiğim şey hepsinin özdeş siyasi ve beşerî fenomenlerden doğmuş olduğudur.
Sıradan vatandaş asagilaniyor
Farklı zaman ve uzamlara yayılan tüm bu isyanları üç ortak unsur tanımlıyor: göstericiler neden sokaklarda, siyasi yönetici sınıf nasıl tepki gösteriyor ve ana akım medya olan biteni nasıl veriyor. İlk olarak, kendi yönetici eliti ya da bir işgalci güç tarafından onlarca yıl suistimal edilmiş, yıkık, çok yoksul ve çaresiz yurttaş, nihayetinde umutsuzluğunu, yapabileceği tek yolla ifade etmek için sokaklara çıkıyor.
Afrikalı Amerikalılar, Filistinliler ve diğer Arap yurttaşların hepsi yıkıcı ve sürekli yoksulluk, harap olmuş sosyo-ekonomik koşullar, daimi siyasal güçsüzlük ve onlarca yıldır yerine getirilmemiş değişim vaatlerine katlandılar.
ABD’deki tekrarlayan ırkçılık karşıtı gösterilerden son on yılın Arap isyanlarına kadar, hayatım boyunca tanık olduğum tüm yurttaş isyanlarının arkasında en ağır basan motivasyon yönetici elitlerin boyunduruğundaki sıradan vatandaşların müzmin bir şekilde aşağılanmasıydı.
Filistinliler, Araplar ve Afrikalı Amerikalıların uzun zamandır talep ettikleri amaçlarının tek ortak noktası zenginlik, iktidar ya da intikam değil, “onur”dur. Çünkü onur, kendilerine hayvanlara davranıldığı gibi davranıldığını ve istendiği zaman vurulabileceklerini ve öldürülebileceklerini düşünen insanlar için tek panzehirdir.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, dünya çapında kitlesel protestoları başlatan en yaygın kıvılcım, sivillerin hükûmet güçleri, özel milisler veya yönetici elitlerin katilleri tarafından öldürülmesidir.
Filistin’den Amerika’ya, baskıcı hükûmetler ve sömürge rejimleri her yerde aynı salahiyet ve dokunulmazlık duygusuyla silahsız, savunmasız yurttaşları öldürmektedir. Örneğin, Minneapolis polisinin George Floyd’u öldürdüğü hafta içinde, Kudüs’teki İsrail askerî birlikleri talimatlarını anlamamış olan 32 yaşındaki otistik Filistinli İyad Halak’ı vurarak öldürdü.
Kitleler vatandaşı oldukları ülkenin bir yurttaşının devletin güvenlik güçlerinin elinde acımasızca öldürülmesini protesto etmek için sokaklara çıktıklarında hükûmetler genellikle şu şekilde seri genel açıklamalar yaparlar: “Silahsız sivilleri öldüren kolluk kuvvetlerinin vakalarını soruşturuyoruz” , “Vatandaşların şikâyetlerini enine boyuna değerlendireceğiz ve kabul edilemez bu koşulların hızla iyileşmesini sağlayacağız.”
Yıllar boyu ABD’den Irak’a, Lübnan’a ve İsrail-Filistin’e kadar, farklı dillerde de olsa, bu ve buna oldukça benzeyen açıklamalar yapan hükûmet görevlilerini, emniyet amirlerini ve bürokratları dinledim.
Bu açıklamalardaki sorun kimsenin artık bunlara inanmıyor olması. Bezmiş vatandaşlar, vaatler veren, düşüncelerini belirten ve dualar eden seçkinleri, bencil yalancılar ve iktidarda kalmak için her şeyi yapacak ve her şeyi söyleyecek, özellikle de onları zenginleştiren ve diğer herkesi fakirleştiren mevcut ekonomik yapıları sürdürmek için, samimiyetsiz zalimler olarak görüyor.
Tüm bu açıklamalar artık çoğu zaman kaybedecek çok şeyi olmayan kızgın, öfkeli kitleleri sakinleştirmeyi başaramadığından, hükûmetler isyanları kontrol altına almak için eş zamanlı olarak daha fazla devlet şiddeti uyguluyor.
Arap ayaklanmaları ve Filistin intifadalarında olan buydu ve şimdi ABD’de de durum böyle.
Şaşırtıcı bir şekilde, bu elitler göstericileri tekrar tekrar dövmenin ve masum sivilleri öldürmenin uzun vadeli sonuçlarını görmezden geliyor. Bu sonuçlar arasında, bazıları 2011’den bu yana Arap otokratları iktidardan indiren, tekrarlayan ulusal ayaklanmalar ve devrimler yer alıyor.
Başkaldırı devam edecek
Tüm yurttaş isyanlarında gördüğüm ve bizzat tanık olduğum son ortak unsur ana akım medyanın göstericilerin huzursuzluğunun nedenleri konusunda derinlikli araştırmalar yapmadaki büyük başarısızlığıdır.
İsrail-Filistin’de, diğer Arap ülkelerinde ve ABD’de yurttaşlar kitlesel olarak sokaklara çıktığında medya öncelikli olarak polisle karşı karşıya gelen gösterici kalabalığının dramına yoğunlaşıyor. Mal-mülk vandalizmi ya da güvenlik güçlerine karşı saldırılara ilişkin ayrıntılı haberler verirken, onların ayaklanmasına yol açan gayri insani ve ayrımcı koşullar konusunda empatik ve doğru haber yaparak göstericileri insanileştirmeye nadiren vakit ayırmaktadırlar.
Medya, ABD, Arap devletleri ve İsrail işgalindeki Filistin’de onlarca yıldır gösterileri tetikleyen ırkçılık, sömürgecilik, idari yetkinin kötüye kullanılması ve eşit hakların olmayışının yapısal nedenlerini inceleme konusunda önemli ölçüde başarısızdır. Dünyadaki hükûmetler ve işgalci güçler onur, eşitlik ve devlet şiddetinin son bulmasını talep eden göstericileri dağıtmak üzere silahlarına, gaz kapsüllerine ve coplarına sarılmayı sürdürdükleri müddetçe kaybedecek çok az şeyi kalan kalabalıklar kendilerine zulmedenlere karşı başkaldırmaya devam edecektir.
Ana akım medyanın zapturapt altına alınmış ve küçük düşürülmüş halkların birbiriyle ilişkili ve kökleşmiş dertlerini gizlemeye devam edemeyeceği küresel ve birbiriyle derin bir biçimde bağlı olan bir dünyada, bu yurttaş isyanları kısa zaman sonra bir “küresel intifada”ya ortam hazırlayabilir.
Bugün, ABD tam olarak diğer otoriter ve sömürgeci iktidarlar gibi davranmakta olduğu ve sadece devlet şiddetinden kurtulmayı isteyen göstericilere karşı daha fazla şiddet uyguladığı için, Amerikan istisnailiğinin kalan son taraftarları dahi yalan yanlış inançlarını terk etmek zorunda kalmaktadır. Devlet, milyonlarca Amerikalının yaşamlarını onurlu bir biçimde sürdürmesini önleyen ırkçı iktidar yapılarını yerinden sökememekte ve buna istekli görünmemekte olduğu müddetçe Afrikalı Amerikalıların ve diğer mağdur edilmiş vatandaşların sosyal adalet arayışları sürecektir.
İsrail’in Filistin topraklarını işgali ve şimdi ABD’nin açık onayı ile süregelen ilhakı, Orta Doğu’da sömürgeci çağın henüz son bulmadığını açıkça göstermektedir. Bu nedenle Filistinliler de yapabildikleri sürece isyan etmeye ve direnmeye devam edecektir.
Arap ülkelerinde, yönetici elit kesim daha fazla yoksulluğa, eşitsizliğe ve umutsuzluğa yol açan ihmalkâr politikalar izlemekte olduğu için milyonlar da acı çekmeye devam edecek. Bu nedenle Araplar son on yıldır düzenli olarak sokaklara dökülmektedir ve önümüzdeki yıllarda da bunu yapmaya devam edeceklerdir.
ABD’den Orta Doğu’ya, dünya genelinde yoksullaşan vatandaşlar kendilerini yöneten militarist, ırkçı ve şiddet yanlısı hükûmetlerini ve rejimlerini değiştirmek ya da onları ortadan kaldırmak için başkaldırıyor ve başarılı olana kadar da mücadele etmeyi sürdürecek.


Bu yazı, 5 Haziran 2020 tarihinde Al-Jazeera sitesinde yayımlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir.