Kurtlar Vadisi Sendromu: Türkiye’deki istihbarat çalışmaları

Kurtlar Vadisi Sendromu: Türkiye’deki istihbarat çalışmaları
Soğuk Savaş sonrası dönemde de Türkiye’deki istihbarat algısı ve son yıllara kadar süregelen istihbarat alanındaki çalışmalar, ağırlıklı olarak komplo teorileri, ayağı yere basmayan analizler ve bir istihbarat servisinin...

Soğuk Savaş sonrası dönemde de Türkiye’deki istihbarat algısı ve son yıllara kadar süregelen istihbarat alanındaki çalışmalar, ağırlıklı olarak komplo teorileri, ayağı yere basmayan analizler ve bir istihbarat servisinin gerçek işleyişi ile hiçbir ilgisi olmayan anlamsız değerlendirmeler çerçevesinde gelişmiştir. Bunun nedeni çeşitli şekillerde açıklanabilir.

‘DEVLET EMRİ’, ‘DEVLET SIRRI’ METAFORLARI…
Örneğin Kurtlar Vadisi gibi komplo teorileri etrafında gelişen ve ticari kaygılar ile üretilen dizi ve filmlerin, istihbarat alanındaki gelişmeleri sürekli olarak komplo teorileri ile açıklayan önemli bir kesimin oluşmasına katkı sağladığı bir gerçektir.
Bu katkının oluşmasında Susurluk süreci kapsamında ortaya dökülen ifşaların da önemli rolü vardır.
Susurluk sürecine dahil olan ve adları kriminal iddialar ile anılan bürokrat ve siyasilerin, bu işlerini örtmek için sürekli olarak devlet emri, devlet sırrı, devlet terbiyesi vb. metaforların arkasına saklanmaları manidardır. Bu kapsamda da söz konusu kavramların içi boşaltılmış, olur olmaz yerde kullanılır hale getirilmişlerdir.

FETÖ’NÜN SAHTE DELİLLERİ
Bu algının oluşturulmasında FETÖ’nün sözde Ergenekon Dava sürecine sahte delil oluşturmak için toplumda belli medya organları vasıtasıyla oluşturmaya gayret ettiği algı yönetimi ve manipülasyonu süreçlerinin de önemli rolü bulunmaktadır.
FETÖ mensubu savcıların hazırladığı iddianamelerde, Ergenekon yapılanması Türkiye’de siyasetten, ticarete her şeyi kontrol ve dizayn eden, her şeye muktedir, amacına ulaşmak için türlü komplolar kuran ve cinayetler işleyen bir örgütlenme şeklinde tasavvur edilmiştir.
Nitekim sonunda, böyle bir örgütün olmadığı nihayetinde Türk yargısı tarafından da tescillenmiştir.

BEN KARAMSAR OLMAYAN TARAFTAYIM
Günümüzde bu algı değişmekte midir? Ben karamsar olmayan taraftayım. Bunun nedenini de şöyle açıklamak isterim.
Uzun bir süre Milli İstihbarat Teşkilatı’nda (MİT) görev yapan istihbarat meslek memurlarının yoğun iş temposu, stresli çalışma şartları ve personel azlığı nedenleri ile akademik çalışmalara eğilemedikleri bir gerçektir.
Bu durum da Teşkilat içinde personelin akademik çalışma yapmasına direnç gösteren bir geleneğin oluşmasına neden olmuştur.

Türkiye’de istihbarat ile ilgili olan hemen hemen bütün akademik yayınlarda istihbarat kelimesinin Türkçe ve İngilizce sözlük anlamlarına yer verilmektedir. Aynı şeyleri tekrarlamamak ve siz okuyuculara farklı bir bakış açısı sunmak amacıyla bu köşe yazısında istihbarat kavramının etimolojik kökenlerine değinilmeyecektir.
Diğer yandan istihbaratın, zekânın ön planda yer aldığı entelektüel bir faaliyet olduğunu göstermek adına, söz konusu kavramın Latince ve İngilizce kökenlerini kısaca vurgulamakta fayda bulunmaktadır.
Bu vurgunun yapılmasının sebeplerinden biri, günümüzde istihbarat kavramı ile ilgili olarak toplumda var olan yanlış kanılardır. Bu noktada özellikle Soğuk Savaş döneminde süregelen istihbari faaliyetlerin, genel itibariyle anti-demokratik usul ve metotları içermesi, ayrıca istihbaratı sürekli bir gizem, komplo teorileri ve hareket/macera esasına göre tanıtan filmler ve diğer yayınların istihbarat algısı ile ilgi olumsuz etkisi belirtilmelidir.
Bu vurgulamamın bir diğer maksadı da Türkiye’nin yanı sıra dünyanın hemen hemen her ülkesinde istihbarat kelimesine yönelik olarak halk arasında var olan olumsuz kanaattir. İstihbarat, sıradan insanlar arasında yaptığı olumsuz çağrışımlar nedeniyle, sıklıkla kullanılmaktan kaçınılan bir kelime olarak değerlendirilebilir. Çünkü bu kavram hayatın günlük rutini içinde yaşayan insanlar için bilinmezliği ve tehlikeyi temsil etmektedir. Ayrıca ister demokratik veya isterse de totaliter bir rejim ile yönetilse bile, toplumlar için istihbarat, devletin bir baskı aracı olarak görülmektedir ve bu kavrama karşı ön yargı hissedilmektedir.

Bu itibarla, Latince ‘intelligentia’ kelimesinden türetilerek İngilizce’de “Intelligence” diye kullanılan istihbarat sözcüğü; “zekâ, akıl, anlayış ve bilgi anlamlarını” taşımaktadır. Bu anlamdan da görüleceği üzere, istihbarat kavramı entelektüel bir aktivitedir. Bu entelektüel aktivite ise zekâ ile planlanan faaliyetlerin bir bütünüdür. İstihbari faaliyetlere olumsuz anlamlar yüklemek, bu kavramı özellikle ülkemizde sürekli olarak komplo teorileri ve özel kuvvet operasyonları ile ilişkilendirmek, kavramın temel anlamına aykırıdır. Bu itibarla, istihbaratı analitik ve pratik zekâ ile planlanan, gerektiğinde sabırla ve disiplinle sonuca ulaşmak için üstün entelektüel kabiliyetlerin sergilendiği, tüm bu süreçlerinde sofistike ve son derece gelişmiş teknolojik imkanlarla desteklendiği bir süreç olarak kabul etmek gerekmektedir.

MİT çalışanlarının akademik hamlesi

Mevcut yapıda oluşan yeni gelenek, meslek memurlarının sahada ve sokakta aktif bir yapıda olmalarının sağlanması, ayrıca da yerel dillere hâkim, yurt içi-dışından itibarlı üniversitelerden mezun olmalarının ve akademik kariyer yapmalarının teşvik edilmesi şeklindedir. Bu konuda eksikler var mıdır? Elbette ki vardır. Ayrıca günlük siyasi tartışmaların ötesinde, Teşkilat içindeki genç kadroların bu sürecin olumlu yönde ilerlemesine yönelik motivasyon ve gayretleri artık geri döndürülemez bir geleneğin oluşmasına vesile olmuştur. Görüldüğü üzere, 2000’lerin başında tamamlanan sivilleşme süreci, günümüzde meyvelerini çok daha somut bir şekilde vermeye başlamıştır.

Komplo teorilerinin vesayeti…

Özellikle Şenkal Atasagun döneminde MİT’e alınan genç ve iyi eğitimli kadroların yoğun iş temposuna ve ardı arkası kesilmeyen yurt içi ve yurt dışı görevlere rağmen, akademik alanda kendilerini geliştirme noktasında önemli atılımları ve oluşan gelenekleri kırmaya yönelik olarak sistemi ve amirleri zorlayan talepleri olmuştur.
Bu süreç, bir sonraki Müsteşar Emre Taner döneminde de devam etmiş ve Teşkilat bünyesinde akademik kariyer sahibi olan personel sayısında önemli bir artış söz konusu olmuştur.
Bu olumlu süreç, halihazırdaki Müsteşar Hakan Fidan tarafından daha da desteklenen bir şekilde ileri doğru gelişmeye devam etmiş. Hatta bizzat devlet bursuyla yurt dışında çok önemli üniversitelerden kabul alan genç meslek memurlarının, bu üniversitelerdeki eğitimleri desteklenmeye başlanmıştır.
Bunun daha da ötesinde, diğer dost istihbarat servisleriyle kurulan işbirlikleri ve düzenlenen diğer özel eğitim faaliyetleri kapsamında, bazı meslek memurlarının yerel dilleri öğrenmesine yönelik olarak da çeşitli süreçler işletilmeye başlanmıştır. Tüm bu süreçlerde, MİT’in sahadaki faaliyetlerine çok olumlu katkılar sağladığı da görülmüştür.

İSTİHBARAT KÖKENLİ
Sonuç olarak, kısa bir dönem zarfında, nasıl Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) veya diğer devlet kurumlarında görev yapmış, akabinde ise akademiye geçmiş şahıslar söz konusu ise MİT’te çalışma geçmişine sahip akademisyenlerin de sayısının hızla artacağı bir gerçektir. Zaten dünyada özellikle de Anglo Sakson ekolünde, istihbarat servisi kökenli akademisyen sayısı oldukça fazladır. Bu sürecin de Türkiye’deki istihbarat çalışmalarını ve istihbarat ile ilgili algıları, benim Kurtlar Vadisi Sendromu diye kavramsallaştırmayı tercih ettiğim komplo teorileri vesayetinden kurtaracağı da bir gerçektir.