KUTSAL (!) DAVA…

Son Güncellenme Tarihi: Kasım 25, 2020 / 10:41

İçinde bulunduğumuz coğrafyada doğan insanların kahir ekseriyeti, hangi etnik sınıfa veya inanç sistemine mensup olurlarsa olsunlar, “tehlikenin içine doğduğu” sanrısı ile yetiştirilmektedir. Dönemsel olarak veya coğrafyanın kader olduğu durumlarda haklı bir kaygının ürünü olabilecek bu durum, -istisnai haller dışında- toplumu kutuplaştırma stratejisinin rüknüdür. Bunun planlı bir strateji olarak işlendiği bir zeminde toplumsal sorunları halletmeye (!) çalışırken kavga ve çatışma kültürünün egemen olmasını, suçun ve suçlunun normalleştirilmesini ve dahası içselleştirilmesini pek de yadırgamamak gerekir.
Geçtiğimiz günlerde, suç listesi oldukça kabarık (hatırlamak isteyenler Faruk Bildirici’nin Deutshe Welle Türkçe’ de yayınlanan yazısını okuyabilirler) eski bir suç örgütü lideri olan Alaaddin Çakıcı’nın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu galiz küfürlerle aşağılayarak tehdit etmesi ülke gündemini oldukça meşgul ederken yine kanıt yetersizliği dolayısıyla tutukluluk halleri tartışma konusu olan siyasilere dair atıfları da ülke gündemine oturdu. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım nedenlerden ötürü bu açıklamaların toplumun bir kesimince sahiplenilmesi veya en azından önemsenmemesi anlaşılabilir olsa da iktidarın küçük ortağı olan parti liderinin yaklaşımı, taşıdığı sorumluluk itibariyle kabul edilebilir değildir.
Bahçeli’nin “dava arkadaşım”, “ülküdaşım” gibi sıfatlarla andığı Çakıcı’ya “yeraltı dünyasının karanlık yüzü”, “mafya bozuntusu” denmesini müfterilik, seviyesizlik ve rezillik olarak nitelendirmesi, toplum nezdinde suçu ve suçluyu normalleştiriyor olması açısından, siyasi anlayıştaki yozlaşmışlığı göstermektedir.
“Dava arkadaşlığı”nın kökeninde, Türkiye’de 1970’lerin siyasi çatışma ortamında sağ radikalizm ile özdeşleşen, doktriner olmaktan ziyade duygu temeline dayanan ve yelkenlerini sosyalist solun rüzgârı ile şişiren “Ülkücülük” hareketinin olduğu malumdur. Resmi ideoloji ile olan tarihsel yakınlıkları; 1980 Darbesi döneminde karşıtları gibi büyük acılar çekmelerine sebep olsa da (ki bu durum, Agâh Oktay Güner tarafından “Fikri iktidarda, kendi zindanda olan bir heyetiz.” sözleriyle ifade edilmiştir) zamanla devletin kılcal damarlarına nüfuz etmelerini ve her dönemde güçlü olmalarını sağlamıştır.
“İktidarın küçük ortağı” vasfı ile Devlet Bahçeli’nin sahip olduğu kudret, siyasi iktidarın oy açığını kapatmak için muhtaç olduğu kudrettir. Bu gücün ve siyasi iktidar üstündeki ağırlığın hukuki süreçlere müdahale etmek maksadıyla kullanılıyor olması toplum açısından kaygı vericidir. Devlet adamlığı, -“Kutsal Dava Arkadaşlığı” gibi kökü mazinin çatışma ortamında kalmış romantik söylemler ile- suçu ve suçluyu normalleştirmek için kullanılamayacak kadar ciddi ve sorumluluk gerektiren bir edimdir.
Maalesef; mesele sadece Devlet Bahçeli veya mensup olduğu siyasi partiden ibaret değildir. Çakıcı’nın, Bodrum’da Mehmet Ağar, Emekli Korgeneral Engin Alan ve Emekli Albay Korkut Eken gibi isimler ile aynı karede görüntülenmiş olması; suskun da olsalar, tanıdık figürlerin, pozisyonlarını koruduklarını veya yeniden pozisyon almaya başladıklarını göstermektedir. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki; CHP’nin, Çakıcı’nın Edirne Belediye Başkanı’nı ziyaretinin basında yer alması sonrasındaki duyarsızlığı da siyasi sorumsuzluğa ortak olmaktır.
Tüm bunların, tam da “Yargı Reformu” konusunun konuşulduğu ve Cumhurbaşkanı’nın “geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ettiğini” söylediği haftada gündeme gelmesinin talihsiz bir tesadüf olduğunu düşünmek istiyor, olası komplo teorilerine şimdilik mesafe koyuyorum. Türkiye’nin bu siyasi fetret döneminden çıkması şarttır. Devleti kuşatan ve 90’lı yılların karanlığına geri döndürmeye çalışan, bunu “kutsal dava adına yaptığını” iddia eden siyasi anlayışın niyetini her fırsatta ifşa etmek ise tarihi sorumluluğumuzdur. Auswitch Toplama Kampı’nın girişinde de yazıldığı gibi; “Tarihten ders almayan toplumlar, aynı şeyleri yeniden yaşamayı hak ederler.”

  • Karanlığımıza ışık olma kararlılığından ödün vermeyen tüm eğitimcilerin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.
  • Ayrıca bugün, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü… Doğanın, yeryüzündeki en anlamlı dokunuşu olan kadının varlığına kast eden aciz ve uğursuz zihniyeti lanetliyorum. Kadın zarafetinin hayatımıza kattığı ayrıcalığa duyduğum hayranlığı da bu gün vesilesiyle yineliyorum.

Balkan göçmeni bir ailenin oğlu olarak 11 Ağustos 1979 senesinde Samsun’da doğdu. İlk, orta, lise ve inşaat mühendisliği eğitimini Samsun’da tamamladı.
Samsun’da 3 senelik kamu hizmetinin ardından İstanbul’da çeşitli inşaat firmalarında üst düzey yöneticilik yaptı.
Mesleki, edebi ve siyasi fikir yazıları yazdı ve sadece yazıya layık olmaya çalıştı. 2020 senesinden beri de Gazete Pencere için haftalık yazılar yazmaktadır.
Evli ve iki çocuk sahibi olan Acar profesyonel iş hayatına 2021 senesinden beri yurt dışında devam etmektedir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top