MAALOUF’UN ÜTOPYASI

Büyük bir kabalık halinde izliyorlar beni ve soruyorlar
Hangi yolu tavsiye ettiğimi.
Bazıları kehanetler duymak istiyor,
Çeşitli hastalıklardan muzdarip olan bazıları da
Ağzımdan çıkacak bir sözle iyileşeceklerini ümit ediyorlar.

Bu satırlar Antik Yunan Doğa Düşünürü Empedokles’e ait. Dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınıyla zengin ülkeler baş etmeyi başarırken yoksul ülkeler savrulmaya, ölmeye devam ediyor. Dünyanın eski dünya olmayacağı konuşuluyor. Eşitsizlikler, sömürü devam ediyor. Peki yeni bir dünya düzeni kurmak mümkün mü? Amin Maalouf ‘Empedokles’in Dostları’ kitabında umudun kapısını aralıyor.

MAALOUF’UN ÜTOPYASI

Bu hafta Ayraç’ta eserleri 38 dile çevrilen Amin Maalouf’un yeni çıkan kitabı ‘Empedokles’in Dostları’nı’ değerlendireceğiz. Maalouf, geçtiğimiz günlerde Fransız Kültür Merkezi’nin düzenlediği Edebiyat Salonu isimli çevrimiçi etkinliğe katıldı. Yazar Yiğit Bener’in sunumuyla gerçekleşen söyleşide Maalouf’un eserlerini Türkçe’ye kazandıran çevirmen Ali Berktay da yer aldı. Bu yazıda Empedokles’in Dostları kitabında öne çıkanları ve toplantıdan not ettiklerimi sizinle paylaşacağım.

Maalouf kitabına Novalis’in “Romanlar Tarih’in kusurlarından doğar” sözleriyle başlıyor. Ali Berktay’ın “Tarihte eksiklikler varsa romana ihtiyacımız var” sözleri de edebiyatın gücünü dile getiriyor. Maalouf bilimdeki gelişmelerden ve uygulamalardan memnun olduğunu ancak insanların birlikte yaşayamadığını, ilerlemeyi daha özgür, daha demokratik, daha insancıl toplumlar inşa etmek için kullanmadığını belirtiyor. Maalouf’un ‘Empedokles’in Dostları’ kitabında insanlığın kurtuluşu için Antik Yunan’ı seçmesi rastlantı olmasa gerek! Maalouf Sabit Fikir dergisinde çıkan mülakatında Antik Yunan’ı seçme nedenini şöyle açıklar: Antik uygarlıkla ilgili beni en çok ilgilendiren şey, insan zihninin faaliyetleri arasında ayrım yapılmamasıydı. Aynı kişi felsefe, tarih, fizik, tıp, heykel ile ilgilenebilir, atlet olup olimpik oyunlara katılabilir ve ardından şehrin siyasi makamlarına seçilebilirdi. Bugün her şey bölümlere, parçalara ayrılmış durumda.

Fransız Kültür Merkezi’nin düzenlediği söyleşide yazarın yeni kitabı birbirinin devamı gibi olan ‘Uygarlıkların Batışı’ kitabıyla birlikte değerlendirildi. Maalouf’un yaşadığımız süreci “Dünyayı ilk defa bütün hastalıklardan temizleyebiliriz, topyekün uçuruma gidiyoruz” sözleriyle anlatması çarpıcı. Tarihin birbiriyle savaşan ülkelerle ilerleyemeyeceğini söyleyen yazar “Amerika Birleşik Devletleri, Çin savaşırken insanlık acı çekecek. Tek yol yeni bir dünya düzeni oluşturulması. Yoksa gelişmişlik bir şey ifade etmeyecek. ‘Uygarlıkların Batışı’ ve Empedokles’in Dostları kitabındaki ortak nokta bu” dedi.

FIRTINAYI BEKLERKEN

Kitaptaki ayrıntılara gelecek olursak kahramanımız Alexandre. Hukuk okumasına rağmen en büyük tutkusu çizim yapmak. Bunu keşfedip, ekmeğini bundan kazandığında çizimlerinde kullandığı mahlası Arec Zander ismini tercih ediyor.  Kitabın ilk bölümünde babasının ölümü ardından annesinin kaybı ve ailesinin hayali olan ancak bir türlü gerçekleştiremediği Antioche isimli adaya yerleşmesini okuyoruz. Kitap; Arec’in günlüğü olarak yazılmış. Hayatını ve adaya yerleşimini anlattığı bölüm Shakespeare’nin şu sözleriyle başlıyor: Bir fırtına çıkmadan açılmaz böyle berbat bir hava. Bu sözler ilerleyen bölümlerde ortaya çıkan Empedokles’in Dostları’nın habercisi.

Maalouf söyleşide kitabını üç yıl önce bitirdiğini, editörün isteği üzerine pandemi döneminde yeniden okuduğunu ve yayınlamaya karar verdiklerini anlattı. Kitapta insanların ölümsüzlük arayışı, hastalıklardan kurtulmak ve genç kalmak için mücadelesi, salgınlardan korunabilmesi yer alıyor. Tıpkı dünyayı kasıp kavuran Covid-19 salgını gibi. Hastalıktan koruyan aşı bulunmuş olmasına rağmen aşının formülünün tüm ülkelere dağıtılmaması, aşının siyasi bir koz olarak kullanılması insanlığın adeta bir sınavı. Kitapta da sorulduğu gibi “İnsanlar savaşlarla, düşmanlıkla, iç çatışmalarla beslenip vakit kaybederken tıpta, bilimde, ahlak anlayışında ilerlemiş bir uygarlık insanlığı kurtarabilir mi? Kurtarılma beklentisi, üstün bir uygarlık karşısında kölelik yaratır mı?”

Dünya bir nükleer felaketin eşiğindedir. Amerika Birleşik Devletleri küresel bir terör saldırısına maruz kalmıştır, insanlığın hayatını kolaylaştıran teknolojik gelişmeler artık insanlığın sonunu getirmiştir. Şiddetten uzak, tıpta, bilimde ilerlemiş, üstün ahlak anlayışına sahip Empedokles Dostları kimi için bir umut kimi için bir düştür. Gemilerle Amerika Birleşik Devletleri kıyılarına yanaşan bu yabancılar başta düşman olarak görülürken daha sonra her derde deva olur, ölüler dirilir, hastalar iyileşir. Kitapta insanlığın kendinden üstün bir uygarlıkla karşılaştığında yaşadığı boyun eğiş de gözler önüne serilir. Ancak yazar bu boyun eğmeyi o kadar naif anlatır ki geceleri patikada yürüyen Arec ayakkabılarının parçaladığı salyangoz kabuklarından bahsederek zayıf bir canlının kendisine göre daha güçlü bir canlıyla karşılaştığında yaşadıklarına ışık tutar.

KİMDİR BU EMPEDOKLES?

Peki Empedokles kimdir? Onun dostları kimlerdir? Kitabın Fransızca aslında adı Beklenmeyen Kardeşlerimiz. Amin Maalouf, kitabın adının Türkçe’ye editörünün istediği üzerine ‘Empedokles’in Dostları’ olarak çevrildiğini söyledi. Bu adın hiç şüphesiz daha gizemli olduğunu ve okuyucuda merak uyandırdığını söyleyebiliriz.

Agamennon, Demosthenes, Pausanias, Kraliçe Eritra ve kendilerini Empedokles’in Dostları olarak tanımlayan bu yabancılar da kim? İsterseniz önce Arec ve Eve’in yaşadığı adaya yerleşen gizemli kayıkçı Agamennon’un anlatımıyla Empedokles’i ve onun dostlarını tanıyalım: Empedokles’in dostları insan zihninin birçok alanda serpilip geliştiği, tiyatronun, felsefenin, tıbbın, tarihin, heykelin, mimarinin ve demokrasinin bir anlamda icat edildiği bir dönemde yaşamış. Bütün bunlar çeyrek asır içinde ve az sayıda insan tarafından gerçekleştirildi ancak aniden silinip gitti. Dünyanın benzer bir rönesans yaşaması için aradan iki bin yıl geçmesi gerekti. Uygarlıklarının batacağını ve ideallerinin her ne olursa olsun korunması gerektiğini anlayarak yola çıkarlar ve kendini bir yanardağın kraterinden aşağı bırakarak yok olan Empedokles’i çıkış noktası olarak alırlar.  

Romandaki kadın karakter Yazar Eve Saint Gilles ‘Gelecek Artık Bu Adreste Oturmuyor’ isimli kitabında “Eğer insanlık uzun bir Ortaçağ içinde batacağına Yunan mucizesi zamanındaki gibi ilerlemeye devam etseydi kim bilir neler olurdu? Sanat, bilim, düşünce alanlarında nerelere gelinirdi?” diye sorar. Bu nedenle Eve Empedokles’in Dostları’nın dünyaya gelişini kutlar. Çünkü ona göre insanlar sonunda efendilerini bulmuşlar, insanların tüm kibri yerle bir olmuştur. “Tarihi bizim yaptığımıza emindik halbuki henüz tarihöncesinden bile çıkamadığımız anlaşılıyor” der.

Amin Maalouf salgınla birlikte karamsarlığa gömüldüğümüz günlerde okuyucuya bir umut kapısı aralıyor. Çünkü yazar umudun yeniden tesis edilmesi gerektiğini belirtiyor ve ekliyor: Umut ihtiyaçtır. Yazar aklıselim olmalıdır, umutsuzluğu yayamaz.

İNCİ’NİN KİTABI

Göknil Özkök

Yayınevi: Can Çocuk

Göknil Özkök kitaplarında müzik ve sözcükleri bir araya getiriyor. Kendisi aynı zamanda bir müzisyen, viyola sanatçısı. Yazarın ilk biyografik romanı Sihirli Mozart. Bach Yürürken, Chopin Küle Dönüşen Kalp, Emekli Vagon, Değirmenci ile Baykuş, Böcek Orkestrası’nın Muhteşem Sınavı, Çok Evin Yok Kedisi, Küçük Kırmızı Düğme, Gün Bey’in Penceresi gibi kitaplar yazan Özkök’ün son eseri ‘İnci’nin Kitabı’. Özkök’ün kitabı klasik müzik bestecimiz Adnan Saygun’a bir saygı niteliğinde.

ÇÖZÜM BAKANLIĞI

Sanne Rooseboom

Yayınevi: Can Çocuk

‘Çözüm Bakanlığı’ kitabında zorbalığa göğüs geren bir grup arkadaşın hikâyesi anlatılıyor. Nina on bir yaşında, maceraperest bir kız çocuğudur. Postacı olan babası, bir gün eve gizemli bir mektup getirir. Nina babasının çantasından mektubu alır ve okumaya başlar. Mektup okulda zorbalığa uğrayan dokuz yaşındaki Ruben tarafından yazılmıştır. Nina ve en iyi arkadaşı Alfa, Ruben’e yardım etmeye karar verir. Kitapta çocukların zorbalıkla mücadelesi eğlenceli bir dille aktarılıyor.

İÇİMDEKİ MÜZİK

Sharon M.Draper

Yayınevi: Timaş Yayınları

11 yaşındaki Melody’nin fotoğrafik hafızası vardır. Kafası bir kamera gibi gördüğü her şeyi kaydeder. Okulun en zeki çocuğudur ama bunu kimse bilmez. Çünkü o konuşamaz, yürüyemez ve yazamaz. Bir gün bir mucize olur. Melody kafasının içindeki sesi keşfeder. Melody’in ilham verici hikâyesini aileler çocuklarıyla birlikte okuyabilir.

POSTAYLA GELEN DENİZ KABUĞU

Behiç Ak

Yayınevi: Günışığı Kitaplığı

Behiç Ak ‘Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği’ kitabıyla sosyal medyanın yaşamlarımıza etkisine dikkat çekmişti. Postayla Gelen Deniz Kabuğu kitabında ise yine okuyucuyu gülümseten bir eleştiri yapıyor. Ânı yaşamak yerine, onu teknolojik araçlarla kaydeden bir çocuğun sanal dünyaya tutkusunu anlatıyor.

Gorki

Yayınevi: Can Yayınları

Maksim Gorki’nin 1906’da sürgünde yazdığı romanı Ana, toplumcu gerçekçilik akımının başyapıtlarından biri olarak kabul edilir. Rus proletaryasının Çarlık Rusya’sına karşı verdiği devrimci mücadelenin romanıdır. Eser, fabrikalarda zor şartlarda çalışan binlerce işçiden biri olan Pavel’in özgürlükçü fikirlerine başlangıçta korkuyla yaklaşsa da sonradan onun ilkelerine sahip çıkarak devrimin meşalesini taşıyan kadınlardan biri olan annesi Pelageya’nın hikâyesini anlatır. 1905 Devrimi öncesi Rusya’nın toplumsal panoramasını ustalıkla yansıtan Ana aynı zamanda yeni bir düşünce ve toplumsal uyanışın simgesi haline gelmiştir. 

Türkiye’de söylenen 1 Mayıs Marşı, Bertolt Brecht’in Gorki’nin Ana romanından uyarladığı oyunun Türkiye’de perdelenmesi sırasında Sarper Özsan tarafından oyun müziği olarak yazılmış ve bestelenmiştir.

Günlerin bugün getirdiği, baskı zulüm ve kandır.
Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez,
Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde.

1 mayıs, 1 mayıs işçinin, emekçinin bayramı
Devrimin şanlı yolunda, ilerleyen halkların bayramı.

Yepyeni bir güneş doğar, dağların doruklarından,
Mutlu bir hayat filizlenir, kavganın ufuklarından.
Yurdumun mutlu günleri, mutlak gelen gündedir.

1 mayıs, 1 mayıs işçinin, emekçinin bayramı,
Devrimin şanlı yolunda, ilerleyen halkların bayramı

BASIN DEĞİL İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ

Oktay Ekşi

Ege Reklam Basım

Gazeteci ve yazar, Eski Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi yeni yayınlanan ‘Basın’ Değil ‘İletişim’ Özgürlüğü kitabında iki kavram arasındaki farkı neden ve sonuçlarıyla ortaya koyuyor. Bu konuda yıllarca sürdürülen ulusal ve uluslararası mücadeleyi bilim insanları ve akademisyenlerin çalışmalarıyla okuyucuya aktarıyor. Kitap basın konseyinden temin edilebilir. (0212 224 95 13)

İNSAN İÇİN KENTLER

Jan Gehl

Yayınevi: Koç Üniversitesi Yayınları

Modern kentleşme sürecinde, endüstri öncesi dönemin insan odaklı tasarım ilkeleri, işyeri-konut bağlantıları, üretim-ulaşım teknolojileri, toplumsal yaşam ritmi korunamamış, mekân kalitesi örselenmiştir. Jan Gehl, modern kent dokularının alternatifsiz olmadığını, insan odaklı ve duyarlı bir kentsel tasarım yaklaşımıyla yitirilen değerlerin kazanılabileceğini savunuyor.

BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE

Grigori Petrov

Yayınevi: İş Bankası Yayınları

Grigori Petrov, yayımlandığı dönemde Balkanlarda olduğu kadar genç Türkiye’de de büyük bir ilgiyle karşılanan Beyaz Zambaklar Ülkesinde eserinde, uzun yıllar ulus kimliğine sahip olamamış, işgaller, toplumsal eşitsizlikler, yoksulluk ve türlü güçlüklerle boğuşmuş küçücük bir ülkenin her yönden kalkınmasının hikâyesi büyük bir hayranlık ve sevgiyle anlatır. Kitap Türkçeye ilk kez 1928 yılında Bulgarcadan çevrildi. O tarihten beri defalarca basıldı, pek çok kez yeni çevirisi yapıldı, harp okullarından köy okullarına kadar genç Türkiye’nin öğretmenlerine, aydınlarına da kılavuz oldu.

Haftanın çok satanlar listesini D&R, idefix, hepsiburada, Remzi Kitabevi, Penguen Kitapevi ve BKM Kitap listelerinden yola çıkarak derledik.

  1. Empedokles’in Dostları, Amin Maalouf
  2. Veba Geceleri, Orhan Pamuk
  3. Sineklerin Tanrısı, William Golding
  4. Şeker Portakalı, Jose Mauro De Vasconcelos
  5. Camdaki Kız, Gülseren Budayıcıoğlu

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi