Makûs Muhalefetsizliğimiz – 2

Türkiye’nin daha kötü yönetildiği başka bir dönem olmadığını dizinin ilk yazısında belirtmiştim. Yirmi senelik AKP iktidarının serencamı da bunu gösteriyor. İşin kötüsü bundan ders almak ve kendilerine çeki düzen vermek yönünde bir niyetleri olmadığı gibi, temel politikalar noktasında tarihte görülmedik bir başarıya ulaştıklarını ve muhayyel Türkiye hedefine çok yaklaştıklarını da her fırsatta dile getiriyorlar. Tek adam çevresinde haşrolmuş kalabalık, onun azametine, sarsılmaz imajına ve karizmasına tutunmaya devam ediyor. Tayyip Erdoğan’ın daima kazanmaya odaklı motivasyonu, çevresindekilerin de tutumlarını belirliyor. Buna göre pozisyon almak dışında bir şansları ve hünerleri olmadığı da aşikar.
Aldıkları pozisyon ve Tayyip Erdoğan’ın belirlediği strateji ekseninde de sistematik bir şekilde muhalefete saldırıyorlar. İbrahim Kalın’ın, Sedat Peker’in açıklamalarından yola çıkarak muhalefeti eleştirmesi ve yaptıklarından hicap duymaları gerektiğini söylemesi münferit bir örnek. Aynı Kalın’ın “Mafyatik” olduğunu söylediği bu şahsa yönelik valilikçe “Reis” diye hitap edilerek yazılmış resmi yazı hakkında da – bize söylemese de – muhakkak bir fikri vardır. Sağlık Bakanı’nın aşının gelmemesini, muhalefetin Çin ile olan diplomatik sorunları kaşımasına ve kızıştırmasına bağlaması da bu eksende ele alınabilecek bir başka saçmalık. Özeleştiri yapmak akıllarına gelmiyor olamaz, ancak bir özeleştiri yapılacak ise onu da sadece Tayyip Erdoğan yapabilir. Olmayan aşının olmadığının söylenmesi dahi onun cevaz vermesi ile mümkün. Artık toplumda da karşılık bulmayan bu taşra siyasetini sürdürme ısrarı, siyaseten tükenmişliği gösteriyor.
Üstünde durmak istediğim asıl mesele, siyasi iktidar bileşenlerinin ne yapmaya çalıştıklarından ziyade, muhalefetin nasıl bir duruş sergilediği veya sergilemesi gerektiği. Geçmiş seçim dönemleri ile karşılaştırıldığında, muhalefet bloğu çok geniş bir fikirsel spektruma hitap ediyor. Seküler toplum kesiminin hassasiyetleri de manevi ve dogmatik değerler etrafında kümelenmiş kitlelerin özgürlük talepleri de karşılık bulabilir. Bundan kaygı duyan siyasi iktidar bileşenleri zaman zaman bu bloğu delmek için belli girişimlerde bulunuyorlar. Devlet Bahçeli’nin, Meral Akşener’i evine dönmeye davet etmesi veya Tayyip Erdoğan’ın Asiltürk ziyaretleri bu girişimlerin somutlaşmış örnekleri. Bu tartışmaya ötekileştirilmeye ve bir yandan da (bana göre bir seçim stratejisi olarak) kapatılmaya çalışılan HDP’yi dâhil etmeye çalışmanın da kurnazca bir “iktidar oyunu” olduğunu görmek ve ona göre tavır almak gerekiyor. İstanbul seçimleri, HDP’nin konumunu öngörmek için yeterli ölçüde fikir verebilir. Bunun yanında; FETÖ kumpasları ile cezaevlerine düşen ve çıktıktan sonra da HDP karşıtlığı temelinde zımnen iktidar savunusu yapan TV programı gediklilerinin tahriklerini de hesaba katmak ve ona göre politika geliştirmek gerekiyor. Böyle bir muhalefet bloğundan uzun vadeli siyasi tutarlılık beklemek akla yakın olmasa da en azından demokratikleşmenin önündeki büyük engellerin kaldırılması için bir ara dönem modeli olabileceği düşünülebilir. Tabii; mevcudun yerine konacak alternatif yönetim modelinin, nasıl bir politik strateji ve program ile hayata geçirileceğinin de tüm hatlarıyla ve doğru bir planlama dâhilinde topluma anlatılması şartı ile…
Peki, muhalefetin ne vaat ettiğini biliyor muyuz? Sıklıkla dile getirdiğim üzere Türkiye’de sanayileşme hamlesinin gerçekleşememiş olması, bilgi toplumu olunamamasına, sınıf bilincinin oluşamamasına ve esnaflık müessesesinin güçlenip ezici çoğunluğa dönüşmesine sebep olmuştur. Cumhuriyet tarihinde bugüne kadar görülmemiş oy oranları ile iktidarını güçlendiren AKP iktidarının sırrı “esnaf iktidarı” olmasında saklıdır. Bu minvalde; pandeminin epey öncesinde başlayan, sonrasında da ağırlaşan ekonomik kriz koşulları altında ezilen ve refahı toplum refahı ile neredeyse eşdeğer olan esnafa hitap edecek somut politik vaatlerin karşılık bulmaması olanaksızdır. KHK’ler ile haksız yere işinden atılan memurdan, akademisyenden, geçim sorunları yüzünden intihar eden bir gençten veya vakti zamanında yargıdaki paralel yapılanma sebebi ile kariyeri yerle yeksan olan birinden helallik istemeyen Tayyip Erdoğan’ın, konu esnafa gelince helallik ister hâle gelmesi, esnaflık müessesesinin siyaset üstündeki gücünü ve ağırlığını göstermektedir. Örneğin muhalefet bloğunun, siyasi iktidarın rant projeleri için ayırmış olduğu kaynakların esnafın geçmiş dönem borçlarının affedilmesi için kullanılacağını söylemesi, karşılık bulmaması düşünülemeyecek bir vaattir.
128 milyar doların nerede olduğunu tüm platformlarda sorgulayan iletişim stratejisi tartışmasız isabetli olmuştur ve sürdürülmelidir. Bunun yanında nasıl bir ekonomi modelinin uygulanacağının da anlaşılır bir dille topluma anlatılması gerekir. Bu yönde getirilen eleştirilere, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi, belediyelerin icraatlarını anlatan bir video ile cevap vermenin doğru bir iletişim stratejisi olmadığı kanaatindeyim. İstanbul ve Ankara’da yerel ölçekte yapılan hizmetler önemlidir ve anlatılmalıdır. Ancak ülke yönetimine talip olurken salt yereldeki başarılardan yola çıkarak verilecek mesajlar, iktidar alternatifi olmak için yeterli olmayacaktır. Velhasıl; seçim istemek ne kadar doğru bir tavır ise, olası bir seçime hazırlıklı olmak da bunun olmazsa olmaz şartıdır.
Önümüzdeki haftalarda bu konu üstüne konuşmaya devam edeceğiz…
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramınızı kutlarım efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi