Marat’nın Ölümü-II

Cansız bedenin duruşu, yüzdeki ifade ve küvetin dışına sarkan sağ kol, Caravaggio’nun 1603 yılında yaptığı ünlü “İsa’nın Defni”  resmini getirir akla hemen. Belli ki ressam, yakın dostunun ölümünü İsa’nın şehit edilmesine benzetir

Geçen haftaki yazıda tam da Charlotte Corday ve Marat’nın karşılaşmaları öncesinde kalmıştık.

Kendini adamış bir Jironden olan Charlotte, Marat’nın kışkırtıcı yazılarıyla, sürmekte olan iç savaşı daha da körüklemesinden çok rahatsızdır ve onun, çakacağı bir kıvılcımla yeni doğmuş Cumhuriyet’i tehlikeye atacağından korkar. Marat’nın, şiddet çağrılarından dolayı yargıç önüne çıktığı -ve aklandığı- duruşmanın çıkışında yaptığı konuşmada yüz bin kişinin kellesini istemesi Charlotte için bardağı taşıran son damla olur. Genç kadın, yüz bin kişi yerine yalnızca Marat’nın ölmesinin Fransa için en iyisi olacağını düşünür ve onun, Cumhuriyet’e karşı -susturulması gereken- bir tehdit olduğuna iyice emin olur.

Concorde Meydanı’nda kurulu giyotinlerin yine aralıksız inip kalktığı bir gün, Charlotte Marat’nın evine gider. Marat’nın baldızı her ne kadar Charlotte’u eve almak istemese de, genç kadının, elinde devrim karşıtlarının bir listesi olduğunu söylemesi üzerine, Marat onunla görüşmeyi kabul eder. Marat konuğunu banyoda, alışılageldiği gibi küvet içinde karşılar.

Küvet

Belki önce Marat’nın gününü neden küvette geçirdiğini anlatmalıyız.

Devrimin ilk günlerinde, kraliyet polisi tarafından aranmakta olan Marat, Paris’in altını köstebek ağı gibi dolanan geniş kanalizasyon tünellerinde gizlenmek zorunda kalmıştır. Burada geçirdiği günlerden ona kalan miras, iyileşmek bilmeyen bir deri hastalığı olur(1). Tüm bedenini kaplayan iltihapların verdiği acı ancak ilaçlı suyla doldurulmuş küvette geçirdiği zaman süresince biraz olsun azalmaktadır. O da bu yüzden günün çoğunu küvette geçirir, hatta yazılarını da orada yazar, ziyaretçilerini küvetteyken kabul ettiği bile olur, tıpkı canını alacak Charlotte Corday’le karşılaştığı o gün gibi…

Görüşme için banyoya davet edilen Charlotte Corday elindeki düzmece listeyi ona uzattıktan sonra elbisesinin içine gizlediği bıçağı hızla Marat’nın göğsüne saplar ve oracıkta son nefesini vermesini izler.

Marat’nın bu şekilde bir cinayete kurban gitmesi toplumda büyük bir infial uyandırır. Ölümünden daha bir gün önce Marat’yı evinde ziyaret etmiş olan, dönemin ünlü ressamlarından Jacques-Louis David, yakın dostunun bu şekilde can vermesiyle kahrolur  ve hatırasını ölümsüzleştirmek için son anını tuvale dökmeye karar verir.

[Jacques-Louis David devrimin önde gelen liderleri Robespierre ve Marat’nın yakın dostudur; Devrim Meclisi’ndeki en ateşli Jakoben temsilcilerden biridir ve neredeyse devrimin “Propaganda Bakanı” gibi çalışmaktadır.]

İsa’nın Defni

Sanatçının izleyen birkaç ay içinde tamamladığı Neo-klasik biçemli bu eser, cinayet anını değil hemen sonrasını gösterir, Charlotte eserde hiç yer almaz, aslında Marat dışında her şey sade ve geri plandadır, tüm sahne ışığı Marat’ya yönelmiştir. Marat’nın izleyiciye dönük yüzünde hem hüzün hem de belli belirsiz bir gülümseme donmuş gibidir. Cansız bedenin duruşu, yüzdeki ifade ve küvetin dışına sarkan sağ kol, Caravaggio’nun 1603 yılında yaptığı ünlü “İsa’nın Defni(2)”  resmini getirir akla hemen. Belli ki ressam, yakın dostunun ölümünü İsa’nın şehit edilmesine benzetir, Guillaume-Joseph Roques’un aynı yıl yaptığı -ve David’in resminden çokça esinlenmiş- resimde bu ulvi hava yoktur örneğin, Marat yalnızca ölü bir adamdır, o kadar…

Marat‘nın sol elindeki kanlı kağıt parçası, Corday‘in Marat’nın evine girebilmek için kullandığı dilekçedir, şu satırlar göze çarpar üzerinde: “13 Temmuz 1793. Marieanne Charlotte Corday’den yurttaş  Marat’ya. Mutsuzluğum, sizin hayırseverliğinize ulaşmama vesile olacaktır.” Küvete bitişik komodinin üstündeki kağıttaysa şunlar yazar: “Bu çekte yazılı olan miktar, kocası bu ülkeyi savunurken ölmüş beş çocuk annesine verilecek.” Ayrıca, Marat’nın, yerdeki kanlı bıçağın hemen yanına sarkmış elinde,  tüy kalemini hâlâ sıkıca tuttuğu dikkat çeker. Belli ki ressam, Marat’nın öldüğü ana kadar kendini halkın hizmetine adamış olduğunu vurgulamaktadır bu şekilde. Dönem sanatında aristokrasiyi betimleyen eserlerde görülen şatafatın tam tersine, resimde basit birkaç eşya dışında hiçbir şey olmaması ve bomboş duvarlar da Marat’nın “devrimci bir halk adamı” olduğunun altını çizmek içindir. Bunun yanında, Marat’nın her gün saatlerce küvette kalmasını gerektiren deri hastalığından da eser yoktur resimde, cildi neredeyse pürüzsüzdür (Marat’nın başındaki türban, hastalığından dolayı ona acı veren kafa derisini rahatlatmak için kullandığı ve sirkeli suyla ıslatılmış bir bezdir).

Komodinin izleyiciye bakan yüzünde büyük harflerle “Marat’ya, David” yazısı okunur, onun hemen altındaysa “Yıl 2” yazar (1793 yerine); takvimi, devrimin başarıya ulaştığı yıldan başlatmıştır ressam.

[Cinayet duyulur duyulmaz Marat’nın evine çağrılan sanatçılardan bir diğeri de Marie Tussaud’dur. Yaptığı balmumu heykellerle ün kazanmış bu sanatçı, önce kraliyet yanlısı olduğu için idama mahkum edilmiş ama devrim liderlerinin ölüm maskelerini ve beden kalıplarını yapması için canı bağışlanmıştır son anda. 1802’de İngiltere’ye giden ve ömrünün sonuna dek orada yaşayan sanatçı, Londra’daki ünlü Madame Tussauds Müzesi’nin de kurucusu olacaktır.]

Charlotte Corday cinayetten sonra kaçmaya kalkışmaz, hemen muhafızlar tarafından tutuklanır ve birkaç gün sonra Devrim Mahkemesi’nde görülen duruşmada idama mahkum edilir. Kendi isteği üzerine, Ulusal Muhafız subayı ressam Jean-Jacques Hauer tarafından infazına birkaç saat kala yapılan portresini geçen haftaki yazıda paylaşmıştık.

Portresi yapılırken geçirdiği sakin saatlerin ardından Charlotte Corday Concorde Meydanı’nda kurulu idam sehpasına götürülür ve infazı izlemek için toplanmış öfkeli kalabalığın bağırışları ortalığı inletirken, başı giyotinle gövdesinden ayrılır. Bir görevlinin başı düştüğü sepetten alarak tokatlaması üzerine Corday’in -kesik başının tabii- bu densizliği yapana gözlerini dikerek öfkeyle baktığı anlatılır halk arasında uzun yıllar(3).

Napoléon Bonaparte

Sonrasında, Devrim’in getirdiği kargaşa bitmek bilmeyecek ve tarih, Jakobenizm taraftarı Korsikalı genç bir subayın adım adım yükselmesine tanıklık edecektir. Devrim lideri Robespierre tarafından generalliğe yükseltilen bu subay, Toulon, İtalya ve Mısır’a yapılan seferlerdeki üstün komutanlığıyla hem devrim hem de monarşi yanlılarının gönlünü kazanacaktır. “Terör Dönemi”nin bitmesi ve Robespierre kardeşlerin idamından sonra izleyen “Direktuvarlık” yönetiminde de yükselişini sürdüren bu subay Napoléon Bonaparte’dan başkası değildir. Sonra gelen üçlü direktuvarlık döneminde 1. Konsül olan  Bonaparte, 1804’te kendini imparator ilan ederek Cumhuriyet’e son veren kişi olacaktır.

Napoléon Bonaparte’ın baş ressamı tanıdık bir ad, yine Jacques-Louis David. Bonaparte’la tanıştıktan sonra onun koyu bir hayranı kesilen ressam, ünlü komutanın en bilinen portrelerinden bazılarına da imzasını atar. Bonaparte’ın iktidarını kaybetmesi sonrası, hakkında açılacak davalardan korkan Jacques-Louis David, Brüksel’e kaçacak ve yaşamını orada noktalayacaktır. Öldüğünde cenazesinin Paris’te defnedilmesi isteği, Bonaparte sonrası tahta geçmiş olan Kral XVI. Louis tarafından geri çevrilen ressam, son yıllarını geçirdiği Brüksel’de toprağa verilecek ve “Marat’nın Ölümü” tablosu da mirasçıları tarafından, kendilerine ev sahipliği yapan Belçika’ya şükranlarını göstermek için Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi’ne bağışlanacaktır.

Yolunuz Brüksel’e düşerse, “Politik Sanat”ın ilk örneği sayılan bu önemli eseri canlı görme fırsatını kaçırmayın…

  • Büyük olasılıkla bir egzama türü.
  • İsa’nın cansız bedenini kucağında tutan Meryem Ana’yı resmeden heykel ve resimlerin genel adı “pietà”dır. “Marat’nın Ölümü” her ne kadar bir “pietà” gibi görülse de özünde seküler bir eserdir, David’e göre Marat dinsel bir amaç uğruna değil halkı için canını vermiştir ve bu da dinsel bir şehitlik kadar değerlidir.
  • Albert Camus da “Giyotin Üzerine Düşünceler” kitabında bu olaydan söz eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi