Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

MASUMİYET

“Annemin sözleri hala kulağımdadır: “Görüyor musun, kız kardeşin ne kadar zayıf ve narin? Kızlar mikroplara karşı oğlanlardan daha dayanıksızdır” ve dediğini iyice kavratmak için eliyle de göstererek, “Bak, senin vücudunda yalnızca iki delik var, onun vücudunda ise üç delik.” Annemin böyle damdan düşer gibi karşılaştırmalı cinsellik alanına girivermesi karşısında utançtan yerin dibine geçtim.”

“Babamın kız kardeşime, beni çileden çıkartan bir düşkünlüğü vardı; onu bana yakışıksız görünen bir biçimde kucağına aldığında, ensestçe girişimlerde bulunduğundan kuşkulanıyordum.”
Louis Althusser’in satırları bunlar… Çocukluğun masumiyeti erken bitmiş.
Karısı Helene’e ait tüm bilgiler, Louis Althusser’in onun hakkında yazdıkları ile sınırlı kaldı. Bu, Helene’nin yaşamının Althusser üzerinden tanımlanması olarak algılanmamalı. Literatürde onun kişiliğine yönelik pek yazı yok, dolayısıyla özgün bir biyografiden söz edemiyoruz. Althusserce çizilmiş olan portresi de eksiksiz olamaz. Yine de bir bakalım, elimizde ne var…

Helene Rytmann’ın ailesi Yahudi ve Rusya-Polonya sınırında bir yerden gelme. 1819 yılında pogromlardan kaçarak Fransa’ya, Paris’e göçmüşler. Helene orada doğmuş. Helene’nin çocukluğuna dair hatırladıkları Althusser’in kalemine şöyle yansıyor; “(Annesi) Helene’ni bir kez bile kucağına almamış.” Bunun bir sonucu olarak Helene tüm çocukluğunu sokakta ve ilgisiz geçirmiş. Annesi ile olan ilişkisini iki kelime özetliyor: Kin ve nefret. Althusser’in demesine göre, bu iki taraf için de geçerli olan bir durum. Helene’nin ilk gençlik dönemi başıboş ve şiddete eğilimli bir şekilde geçmiş.
Helene’nin babasıyla ilişkisi iyi olmasına iyiymiş ama Helene daha 11 yaşındayken babanın kanser olması, ilerisi için yara sarıcı bir baba-kız ilişkisinin sonunu erken getirmiş. Şiddetli ağrılara karşı “iyi yürekli doktor” Delcroix’nın bıraktığı morfin iğnelerini yapmak Helene’nin görevi olmuş. Şuraya bir not düşelim; bu iyi yürekli doktor Helene’e 11 yaşından itibaren morfin iğnesi vermek karşılığında düzenli cinsel taciz uygulamış. Babası için ağrılar katlanılmaz bir boyut aldığında babasını kurtarmak amacıyla Helene elindeki tüm morfin iğnelerini babasına uygulamış, böylelikle ölmesine yardım etmiş.

Babanın ölümünden bir yıl sonra bu defa kin ve nefret ilişkisi süren annesi kanser olmuş. 12 yaşında ve yine kendisini “hemşire” rolünde bulan Helene, annesine bakmış. Dr. Delcroix’nın bu defa annesi için bıraktığı morfin iğnelerini uygulamak Helene’e düşmüş. Ve yine acı içinde kıvranan annesinin ölmesine yardım etmiş. Althusser Helene’i anlattığı satırlarda şunları da söylüyor; “(Helene) annesi gibi ürkütücü bir kadın, bir cadı, haksızlığın ve şiddetin doruğunda, kendinden daha baskın bir gücün etkisiyle durmadan içine düştüğü korkunç aşırılıkları denetleyemeyerek çevresine kötülük saçan bir ifrit olup kalmaktan ölesiye korkuyordu.”

İki yaralı insan beraber uzun yıllar geçirir. Bir gün, ne olduysa Althusser birden kendisini ayakta bulur. Yüksek Öğretmen Okulu’ndaki dairesinde, yatağının ayakucunda öylece duruyordur. Kasım ayının kurşuni günışığı, saat sabah dokuz suları… Önünde Helene vardır; ikisi de sabahlıklıdır. Helene, karyolanın kenarına oturup geri kaykılmış durumda, sırtüstü yatıyordur. Helene’nin bacakları gevşekçe yerdeki halının üzerine salıverilmiştir. Althusser diz çöküp karısının üzerine eğilir ve boynuna masaj yapmaya başlar. Hiç konuşmadan onun ensesini, sırtını ovduğu günler çoktur. Ama bu defa boynunun ön tarafını ovar. İki başparmağını göğüs kemiğinin üst tarafından etin kavuştuğu çukurluklara bastırır ve öylece basılı tutarak yavaş yavaş birini sağa birini sola, kulaklarının altındaki daha sert bölgeye doğru kaydırır. Helene’nin yüzü dingin ve huzurludur. Hiçbir kımıltı yoktur; açık gözleri tavana dikilidir. Birden dehşete kapılır, Althusser. Helene’nin gözleri çakılı oldukları yerden hiç oynamıyordur. Karısının ölmüş olduğunu anlar. Birden doğrulup bağırmaya başlar; “Helene’i boğmuşum!”
Althusser basamakları üçer beşer inerek, birinci katta oturan Dr. Etienne’in kapısını yumruklar; sonunda kapı açılır. O da sabahlıklıdır ve yüzünde şaşkınlık okunur. Althusser, doktoru sabahlığının yakasından tutup çekiştirir ve haykırır; “Çabuk gelip bak, yoksa okulu ateşe vereceğim!” İkisi beraber Helene’nin önündedirler. Gözleri hala eskisi gibi sabittir. Dr. Etienne yoklar: “Yapacak bir şey yok, artık çok geç!” Althusser inatla; “Canlandırmak… mümkün değil mi?”
“Hayır.”

Foucault’dan Zizek’e, Badiou’den Resnik’e pek çok felsefeciyi etkilemiş, birçoğunun hocası olmuş Louis Althusser’i merak etmek için harika bir gün! Yazıma alıntıladığım satırlar Althusser’in kendi kaleminden otobiyografisi, Gelecek Uzun Sürer isimli eserindendir. İsmet Birkan’ın yumuşacık çevirisiyle Can Yayınları basmıştı, bir zamanlar… Kütüphanemi düzenlerken karşıma çıktı. Gördüğüme sevindim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi