Merakla ve heyecanla beklenen veri

Merkez Bankası

Bu ayın başında, 3 Ekim tarihinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın doksanıncı kuruluş yıldönümüydü. Cumhuriyetin köklü ve saygın kurumlarından olan Merkez Bankamızın doksanıncı yaşını kutluyorum. Zaman zaman yapılanları eleştiriyor olsak da, -ki hemen bir kaç satır sonra maalesef tekrar eleştireceğim-, TCMB, yasalarla belirlenmiş konumuyla, kurumsal hafızasıyla, çalışmalarıyla ve nitelikli olduğundan asla şüphe etmediğim kadrosuyla da saygın bir kurumdur ve öyle kalmaya da devam edecektir. En yakın zamanda bu özelliklerinin arasına ‘bağımsız’ olduğunu da eklemeyi ümit ediyorum. Merkez Bankası üzerinden bağımsızlık tartışmaları her zaman yapıldı.

Haksızlık yapıldığı zamanlar olmuş olsa da doğru olduğu zamanlar çoğunluktaydı. Ancak son yıllardaki görev değişimleri, bu değişimlerin yasal olarak belirlenmiş sürenin dışında görevden alma yöntemiyle ve sıkça yapılması maalesef konuyu tartışılmaya gerek olmayan, bariz bir ‘bağımsız olamama’ noktasına getirdi. Ben bu ayki yazımda bankanın kuruluşu nedeniyle bahsetmeyi planlarken, üç gün önce 13 Ekim’de yine bir Resmi Gazete bildirimiyle 2 başkan yardımcısı ve bir Para Piyasası Kurulu üyesinin görevden alındığını öğrendik. Gariplik elbette bunu Resmi Gazete’den öğrenmemiz değil, bu gibi gelişmelerin ansızın ortaya çıkması, beklenmedik gelişmeler olması; buna alışmaya başlamamız ve dolayısıyla merakla beklediğimiz bir ekonomik veri gibi geceleri de heyecanla Resmi Gazete’nin yayınlanmasını bekliyor olmamız. Kendi başına salt ekonomik bir veri olmasa da Resmi Gazete artık hepimiz için ekonomimizi en çok etkileyen, merakla ve heyecanla beklediğimiz bir veri oldu.
Bu durum, tüm kurumların ve makamların olduğu gibi TCMB’nin de kredibilitesini ve saygınlığını azaltmakta ve diğer taraftan para politikasındaki işini de zorlaştırmakta. Sonuç olarak hem bankanın kararları ve para piyasası araçlarını kullanım şekli sürekli sorgulanıyor hem de doğru adımları attığında bile piyasa tarafından şüpheyle karşılanıp, yapması gereken etkiyi yapamıyor. Diğer taraftan ekonomi ve piyasalardaki çoğu sorundan Merkez Bankası’nın sorumlu olduğu, çözümün de orada olduğu gibi bir haksızlık yapılıyor. Merkez Bankamızın ‘koordinasyon içinde ama bağımsız’ çalışabilmesine imkan verilmediği durumu, buna ister gerçek bir durumdur deyin isterseniz bir algıdır deyin, devam ettikçe bu iş maalesef daha da zorlaşacak.

Genele yayılan enflasyon

Eylül ayında tüketici fiyatları (TÜFE) önceki aya göre yüzde 1,25 oranında arttı. Bunun neticesinde geçen yılın aynı ayına göre artış ise yüzde 19,58 olarak gerçekleşti. Üretici fiyatlarındaki (Yİ-ÜFE) artış ise aylık bazda yüzde 1,55 olurken, yıllıkta da yüzde 43,96 oldu. Yİ-ÜFE 13 aydır TÜFE’nin üzerinde seyrediyor. Ancak aradaki fark Eylül ayında da ilk kez gerilemeye başladı ve yüzde 25’in altına düştü: yüzde 24,38. Aradaki fark gerilemiş de olsa yine de Yİ-ÜFE hala TÜFE’nin 2,2 katı.

Diğer taraftan enflasyon yayılımına baktığımızda, yani enflasyonun hesaplanması için kullanılan ürün ve hizmetlerin sayı olarak kaç tanesinin fiyatında yükseliş, kaç tanesinin fiyatında düşüş olduğuna ve böylelikle fiyatlardaki yükselişin ne kadar genele yayıldığını anlamaya çalıştığımızda da karşımıza çıkan tablo şu; 418 maddelik sepet içinde 318 maddenin fiyatında artış, sadece 51 maddenin fiyatında ise düşüş görülüyor. Fiyat artışı yaşanan madde sayısı yükselmeye, fiyat azalışı yaşanan madde sayısı ise düşmeye devam ediyor. Yani enflasyon, yani fiyatlardaki artış daha da genele yayılmaya devam ediyor. Bunda şüphesiz ki neredeyse 2 yıl sonra açılıyor olan okulların ve kışa yaklaşıyor olmanın etkileri mevcut.

Erkek istihdamı artarken, kadın istihdamı azalıyor
2 ay kadar önce, ciddi bir düşüş gösteren işsizlik verisi, geçen ay bu düşüşü telafi ederek sert yükseldi ve son açıklanan Ağustos ayı verisiyle de seviyesini korudu; yüzde 12,1. Genç işsizlik oranında düşüş eğilimi dokuz aydır devam ediyor, gençlerimizin beşte birinden fazlası işsiz. Açıklanan veriyi net olarak paylaşmak gerekirse, genç işsizlik oranımız yüzde 22,70.
İstihdam verilerini incelediğimizde ise karşımıza ilginç rakamlar çıkıyor. Toplam istihdam edilen kişi sayısı önceki aya göre 275 bin kişi artmış durumda. Ancak bu rakama cinsiyetlere göre bakıldığında erkek çalışan sayısının 435 bin arttığı görülürken, kadın çalışanlarda 160 bin kişilik azalma mevcut. Verileri sektörel olarak incelediğimizde tarım, sanayi ve inşaat sektörlerinde ciddi artış olduğu görülüyor. Tarımdaki 143 bin kişilik artış kadın-erkek dağılımında da dengeli. Sanayideki artış neredeyse tamamen erkekler lehine görünüyor; kadın çalışan sayısı 10 bin, erkek çalışan sayısı ise 195 bin kişi artmış. Benzer durum inşaat sektöründe de var ki bu da zaten oldukça doğal; 165 bin kişilik artışın neredeyse tamamı erkek. Hizmetler sektöründeki veri ise ilginç; pandemi sonrası açılmaların hız kesmeden devam ettiği, turizm sektörünün en iyi dönemini geçirdiği Ağustos ayında hizmetler sektöründe istihdam edilenlerin sayısı tam 240 bin kişi azalmış. Ve bu azalma da tamamen kadınlardan oluşmuş; 259 bin kadın hizmetler sektöründeki istihdamını kaybetmiş, bunun yanında 19 bin erkek de yeni istihdam imkanına kavuşmuş.

Sanayi Üretimi
Önemli verilerden bir diğeri şüphesiz ki sanayi üretim rakamlarıydı. Nisan ve Mayıs aylarında, geçen yılki dramatik düşüşün ortaya çıkardığı baz etkisiyle ciddi bir şekilde yükselen sanayi üretim rakamları Temmuz ve Ağustos aylarında normal seviyelerine döndü. Ağustos ayında sanayi üretimi önceki yılın aynı ayına göre yüzde 13,8, bir önceki aya göre de yüzde 5,4 oranında artış gösterdi. 3. çeyrek büyümesi içinde öncü gösterge niteliğinde olan sanayi üretim rakamlarının alt kırılımları da incelendiğinde madencilik, taş ocakcılığı ve elektrik, gaz, buhar sektörleri dışında tüm sektörlerde ve alt kırılımda hem yıllık hem de aylık rakamda pozitif bir görünüm sergiledi.
Konuyla ilgili hemen hemen tüm yazılarımda belirttiğim gibi özellikle orta-ileri ve ileri teknoloji ürünlerdeki yüksek artışı oldukça olumlu karşılıyorum. Ancak yine sürekli belirttiğim gibi, önemli olan bu pozitif oranları kalıcı halde tutabilmek. Bazen baz etkisinin, bazen mevsimsel durumlardan kaynaklı bu yüksek sanayi üretimi artışlarını hem sürekli hale getirebilir hem de elbette son ay verisinde olduğu gibi genele yayabilirsek işsizlikten enflasyona, büyümeden yatırımlara kadar ekonominin tüm alanlarında olumlu sonuçlarını alabilir ve büyümeden ziyade kalkınmanın temellerini atabilir, toplumun genel refah düzeyini artırabiliriz.

Güven Endeksleri
Güven endekslerindeki genele yayılan yükseliş havası geçtiğimiz üç ayın ardından bu ay biraz değişti ve kararsız bir dağılım oldu. Reel Kesim, Tüketici, Ekonomik ve Finansal Hizmetler’deki güven endekslerinin yükseldiği görülürken, inşaat, hizmet ve perakende ticaret sektörlerindeki güvenin gerilediği görülüyor.

Beklentiler
Yaklaşık 60 piyasa profesyonelinin katılım sağladığı, TCMB tarafından yapılan ve açıklanan ‘Piyasa Katılımcıları Anketi’nin Ekim ayı sonuçları dün açıklandı. Son bir hafta on günde Türk lirasında görülen hızlı değer kaybı, anketin özellikle döviz kuru beklentilerini biraz anlamsızlaştırmış olsa da, ortaya çıkan beklentileri her ay olduğu gibi sizlerle paylaşacağım. Ankete göre, bu yıl için büyüme beklentisinin yükselişe devam ettiği ve yüzde 8,9 seviyesine yükseldiği görülüyor. Bu yıl sonunda yıllık enflasyon (TÜFE) beklentisindeki bozulma maalesef sürüyor; Şubat ayında yüzde 11,2 olan beklenti 8 aydır yukarıya çekiliyor ve yüzde 17,6 seviyesine geldi. Yıl sonu için Amerikan doları kurundaki beklenti yukarıda belirttiğim gibi anlamını bu ay için biraz yitirmiş olsa da, ciddi olarak yukarı çekilmiş olduğunu görüyoruz; 9,22 Türk lirası seviyesi bekleniyor. Cari işlemler açığındaki beklenti de iyileşiyor, yani açık beklentisi düşüyor; 21,3 milyar Amerikan doları olması bekleniyor. Merkez Bankası politika faizi olan 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranının 12 ay sonrası için beklentisi de gerilemeyle devam ediyor; yüzde 14,3 seviyesine gelmiş durumda.

Sağlıkla, keyifle geçmesini umduğum bir aydan sonra görüşmek dileğiyle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Utku Ekmekçi Arşivi