MERKEZ BANKASI ŞOK FAİZ ARTIŞI YAPMALI

Son Güncellenme Tarihi: Ekim 11, 2020 / 01:23

Türkiye’de bu haftanın en önemli iktisadi gündemi galiba TL’nin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının politika faizini artırmasına rağmen değer kaybını sürdürmesi oldu.
2018 Kur Şoku olduğunda ya da kur krizi sırasında bu krizin en önemli nedeninin iktisadi politikalara olan güven kaybı olduğunu söylemiştim. Hatta pek çok platformda yaptığım konuşmalarda bunun bir güven krizi olduğundan bahsetmiştim.
Yalova Üniversitesinden çalışma arkadaşım Dr. Selin Karatepe ile bu konuda iki makale yazdık. İkincisi henüz yayınlanmasa da bence önemli bilgiler içiyor.
İlk çalışmamız döviz kurunun yani aslında TL’nin ABD Doları karşısındaki değerinin tahmin edilebilirliği üzerineydi. Çalışma bulgularımız TL’nin uzun dönem tahminlerinin oldukça sapmalı olabileceği yönündeydi. Yani TL için gelecek belirsizdi.
Henüz yayınlanmamış ikinci çalışmamızda ise kurdaki bu oynaklığın nedenlerini araştırmak istedik. Bu çalışmadan elde ettiğimiz bulgular özellikle iki değişkenin etkisi bağlamında dikkat çekidir. Bu konu hakkında daha önce Görüş dergisinde şöyle bir yazı yazmıştım:
https://gorus21.com/turkiyede-doviz-kurundaki-oynakliginin-nedenleri-uzerine-notlar/
DÖVİZ KURU NEDEN DEĞİŞKEN?
Son çalışmamızda elde ettiğimiz bulgular Türkiye’de döviz kuru oynaklığının büyük ölçüde yurt içi faktörlerden kaynakladığı yönündedir. TL oynaklığını artıran en önemli etkilerin; TCMB kredibilite açığı, MB rezervlerin kısa vadeli borçları karşılamayacağı endişesi ve TL getirisinin negatif kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz.
Gerçekten de TCMB’nin enflasyon başarısızlığı ve kredibilite kaybının TL’ye olan güvenin azalmasındaki en önemli unsur olduğu söylenebilir. Bu güven kaybı aynı zamanda finansal dolarizasyonun da artmasına zemin oluşturmuştur.
Diğer yandan MB brüt rezervlerdeki azalma ülke borcunun çevrilebileceği endişesinin yükselmesine neden olmaktadır. Özellikle TL’nin baskılandığı 2018 sonrasında sabit kur sistemi benzeri uygulama Covid 19 döneminde uygulanan kredi gevşemesine bağlı olarak artan enflasyon ve cari açık sonucu TL üzerindeki spekülatif beklentilerin artmasına neden olmuştur diyebiliriz.
Bu süreçte yani 2019 yılının dördüncü çeyreğinde artan biçimde Fed faiz indirimlerinin peşine takılarak yapılan faiz indirimlerinin TL’yi korumasız bırakması aynı zamanda TL cinsi varlıkların da cazibesini yitirmesine neden olmuştur. Dolayısıyla negatif reel faizlerin varlığının TL’nin Dolar karşısındaki artan değer kayıplarının bir nedeni olduğunu kabul edebiliriz.
Türk Lirasının bu değer kayıplarının ekonomi üzerinde döngüsellik yaratan iki önemli etkisi vardır. Bunlardan birincisi TL’nin değer kayıplarının özellikle döviz geliri olmayan ya da çok az olan firmaların bilançosunda yarattığı tahribattır. Bilançoların bozulması aynı zamanda yukarıda bahsettiğim Türkiye’nin kısa vadeli borçları çeviremeyeceği endişelerini daha da büyütmek ve kur üzerindeki baskıyı daha da artırmaktadır.
Bu konuda twitter üzerinden şöyle bir soru sormuştum:
Acaba kurdaki artış mı yoksa faiz artışı mı ekonomi ve firmalar üzerinde daha büyük bir maliyete yol açmaktadır? Twit şurada:
https://twitter.com/drbakidemirel/status/1309242516018016257
Bu soruya cevap olarak takipçisi olduğum Para ve Finans şöyle bir cevap vermişti
https://twitter.com/VeFinans/status/1309495847151861761
Twitter takipçisi olmayanlar için de Emrah Lafçı’nın Dünya gazetesindeki yazısını tavsiye ederim:
https://www.dunya.com/kose-yazisi/faizi-birak-kura-bak/484772
MERKEZ FAİZİ ARTIRMALI
Döviz kuru artışlarının ekonomi üzerindeki ikinci önemli etkisi döviz kuru artışlarının enflasyon geçişkenliği ile ilgilidir. Yine bu konuda bir başka çalışma arkadaşım Dr. Nazlı Karaoğlu ile bir çalışma yaptık. Çalışma tamamlandı ve yayına hazır. Bulgularımız döviz kuru artışlarının enflasyon üzerinde asimetrik etkiye neden olduğu yönünde. Bu asimetrik etkiler çok boyutlu ancak burada paylaşmak istediğim önemli bir bulgu döviz kuru artışının Yİ-ÜFE ( Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi) ‘ yi daha kısa gecikme süresi ve daha yüksek bir geçiş katsayısı ile etkilediği biçimindedir. Bu bulgunun önemi ise Yİ-TÜFE artışı gecikmeli olarak TÜFE üzerinde de baskıya neden olması ve enflasyonun hedeften uzaklaşmasına yol açmasıdır. Bu aynı zamanda enflasyon beklentilerini olumsuz etkileyebileceğinden TL üzerindeki baskıyı da artırabilecektir.
Yukarıda bahsettiğim meseleler aynı zamanda güven sorununu büyüten unsurlardır. Güven sorunu arttıkça dolaylı yollardan yapılan faiz artışlarının etkisi de zayıf kalacaktır. Bu noktada benim önerim Merkez Bankası’nın sadeleşmeye gitmesi ve politika faizinde şok faiz artışı yapmasıdır diyebilirim.
Son söz; Güven sorununu büyüten politikalar çözümü de zorlaştırmaktadır.

Baki Demirel

Doç.Dr Baki Demirel Gazi Üniversitesi lisans ve doktora programlarından mezundur. Gazi Üniversitesi İktisat Bölüm Araştırma Görevlisi olarak tamamladığı doktora sonrasında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisat Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak devam etmiş daha sonra Yalova Üniversitesi İktisat Bölümüne geçiş yapmıştır. Halen Yalova Üniversitesi İktisat Bölümünde öğretim üyesi olan Baki Demirel, açık ekonomi makro ekonomi, döviz kuru sistemleri ve para politikası üzerinde çok sayıda ulusal ve uluslararası dergide yayınlanmış makalesi bulunmaktadır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top