Mezar hırsızları

17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03:02'de gerçekleşen, 7,5 Mw büyüklüğünde, Kocaeli/Gölcük merkezli deprem büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştu.
Resmî raporlara göre 17.480 ölüm, 23.781 yaralanma oldu. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Resmî olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölü, ağır-hafif 100.000'e yakın yaralı olmuştu. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişi evsiz kalmıştı.
Bu bilgileri tekrar hatırlatmamın sebebi, depremler sonrası gözden kaçan bir hırsızlıkla ilgili bilgi vermek. Marmara Depremi’nde sahadaydım. Daha sonra gerçekleşen pek çok depremde, selde ve benzer afetlerde de afet bölgesine gittim ve istisnasız aynı gerçeği gördüm: Küçük Hırsızlıklar ve Büyük Hırsızlıklar.
Tespit ettiğim küçük hırsızlıklar şunlardı: insanlar deprem bölgesinden mümkün olduğunca uzaklaşmaya çalışırken, özellikle ilk üç gün boyunca devam eden kaos ortamında kamyonlarla deprem bölgesine gelip deprem yardımlarını alanlar, deprem yardımlarını çalıp satanlar, evleri yağmalayanlar, ölen insanların değerli eşyalarını çalanlar. 1999 depremi sonrası bu tür hırsızlıklar o kadar yaygındı ki, benim de askerliğimi yaptığım bölgedeki kolordu komutanlığı yağma yapanlar için “vur emri” çıkarmıştı. Van depremi sonrasında sadece binalara değil çadırlara bile hırsızlar dadanmıştı. Çadırların içine spreyli pamuk atarak hırsızlık yapıyorlardı.
İstanbul'da 17 Ağustos Marmara Depremi'nin ardından ilçelere yerleştirilmesiyle hırsızların hedefi haline gelen yaklaşık 2 bin deprem konteynerinden sadece 505'i kullanılabilir durumda. “Kullanılabilir durumda” dememe bakmayın lütfen; teorik olarak öyle yoksa uygulamaya geldiğinizde bunların içindekileri kim, nasıl kullanacak kimse bilmiyor.
Ancak benim asıl bahsetmek istediğim büyük hırsızlıklar.
Bu konuya bir soruyla başlamak isterim: “Hurda karşılığı yıkım işini, ilave bir para almadan kim üstlenir?”
Hurda satıldığında veya geri dönüşüme gönderildiğinde kazanacağınız miktar yıkım-kaldırma-taşıma maliyetini geçiyorsa, ekip ve ekipmanınız varsa tabi ki üstlenebilirsiniz. Afetler sonrası yapılması gereken çok önemli bir süreçtir.
Ancak ülkede geri-dönüşüm fabrikaları yeterli değilse, ekip-ekipmanınız yoksa böyle bir işi neden üstlenirsiniz? Cevap çok nettir: Enkazdan çıkardığınız her şey (eğer resmi makamlara bildirmezseniz) sizindir. Mesela, demirleri eritip tekrar üretip, piyasaya sürebilirsiniz. Özellikle 1999 depreminde “hurda karşılığı yıkım işini” kimlerin üstlendiğini ve bugün ne halde olduklarını incelerseniz sorum daha doğru şekilde cevaplanacaktır.
Büyük hırsızlıklar bununla bitiyor mu? Tabi ki hayır!
1999 ve diğer depremlerden sonra yüzlerce SUV araç, ÖTV ve gümrük vergisi ödemeden yurda sokuldu. Alınma nedeni olarak “deprem bölgesinde kullanılacak” olması gösterildi ama bir teki bile deprem bölgesinde kullanılmadı.
Yurt dışı kuruluşlardan Kızılay’ın kullanılması için gönderilen yüz milyonlarca dolardan bir kısmı Kızılay’ın “Ne için, nereye harcadığımızın hesabını vermeyiz” inadı yüzünden gelmedi, bir kısmı geldi ama nereye harcandığı hiçbir zaman bilinemedi.
Elazığ depreminde yıkılan binalara ait enkaz kaldırma çalışmalarının fotoğraf çekimini, 415 bin TL karşılığı bir şirkete yaptırıldı.
Deprem sonrası yıkılan binaları yapan yüklenicilere yine bina yapım işleri verildi.
Bu örnekleri çoğaltabilirim. Bu durum tabi ki sadece ülkemize ait değil. ABD’den Hindistan’a kadar farklı örneklerini görmek mümkün.
2005’de Amerika’da yaşanan Katrina felaketi sonrası New Orleans şehrinin Cumhuriyetçi kongre üyelerinden biri olan Richard Baker şunu buyurdu:
“Nihayet New Orleans’ta devlet eliyle yapılan konut tarzını bitirdik. Biz bunu hiçbir zaman yapamazdık ama Tanrı yaptı: Tekrar başlamak için beyaz bir sayfamız olduğunu düşünüyorum ve bu beyaz sayfa bize pek çok olanak sunuyor.”
Bütün bu “taze başlangıçlar” ve “temiz sayfalar” arasında çekilen acılar unutturulmaya çalışıldı.
Kapitalizm toplumlara iktisatçılar ve siyasetçiler tarafından dayatılan bir sistem değildir. Aksine “çökmüş” ruhsal dünyanın ayrılmaz parçası olan servet ve toplumsal mevki arayışının kaçınılmaz sonucudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi