Milliyetçiler yine iş başında

Maalesef sosyalist sol partilerin çölde bir kum tanesi olmaktan öteye gidemedikleri siyasi zeminde sağ iktidarlar için soldaki(!) tek alternatif ve kurtuluş umudu CHP. Farklı toplum kesimlerine açılmaya çalışan ve “Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı” için değişim mesajları veren CHP’nin ve liderinin önündeki en büyük sorun ise birlikte saf tuttuğu iktidar artığı yapılar. Bu yapıların ideolojik bir mağduriyetleri yoktur, lakin liderlerinin kişisel mağduriyetleri vardır. 12 Eylül sonrasında Agâh Oktay Güner, mensubu olduğu siyasi hareketi tariflerken “Fikri iktidarda, kendi zindanda olan bir heyetiz.” diyordu. “Altılı Masa”nın üyesi olan liderlerin çoğu için de “Fikri iktidarda, kendileri muhalefette olan bir heyet.” denebilir. Elbette, siyasi tarihimizde bunu ilk defa yaşamıyoruz. Mensubu olduğu siyasi parti içinde hayal ettiği noktalara gelemeyen veya haddini aştığı gerekçesiyle dışlanan ve konuşma özgürlüğü elinden alınan birileri yeni girişimlerde bulundular, bundan sonra da bulunacaklar. Başarılı da olabilirler. Ancak, koptukları yapılardan farklı ve yeni ne söyledikleri her daim önem arz ediyor.

Daha birkaç hafta evvel “Masanın sorunlarını konuşmaktan ülkenin sorunlarını konuşmaya sıra gelmiyor.” diye yazmıştım. Seyirde bir değişiklik olmadı. Hatta gerilim giderek artıyor. Bu vaziyet; iktidar için elverişli bir oyun alanı yaratıyor. Toplumda “Bakın daha bugünden birbirlerini yiyorlar, ülkeyi nasıl yönetecekler?” algısının oluşmasına sebep olurken, tüm temel politikalarda kendisi ile birlikte ülkeyi de çukura sokan ve boğan iktidar için can simidi oluyor.

Altılı Masa bileşenlerinin ortak noktası ve temel motivasyonu Tayyip Erdoğan’ı devirme isteği. Bu müşterek irade, seçimin neredeyse bir kupa finali gibi algılanmasına sebep oluyor. Gelgelelim bu birlikteliğin başarısını taçlandıracak olan şey; muhtemel bir seçim zaferi değil, sonrası için ne vadettiği… Elbette, öncelikle kazanmak gerekiyor. Ancak; sonrasına dair bir ümit verebilmeleri için -en azından seçime kadar olan dönemde- koşulsuz bir mutabakat resmi vermeleri lazım. Bu anlamda hâlihazır iktidar bileşenlerini örnek alsalar yeter. Bakın; siyasi anlayışı kırıp dökmekle ve düşmanlaştırmakla mündemiç Devlet Bahçeli, AKP’nin “Anayasa müzakereleri” kapsamında HDP ile görüşmesini, siyasetin gereği olduğunu söyleyerek normalleştirebiliyor. Aynı ağızlar, daha birkaç ay evvel Altılı Masa bileşenlerinin HDP ile bir anayasa metni üzerinde çalıştıkları “söylentisi” üstüne etmedik hakaret bırakmıyorlardı. Siyasi ahlak böyle durumlar için lazım..

Bahçeli’yi, varmış gibi görünen ilkelerinden koparan siyasi pragmatizmine karşılık, onun ideolojik paydaşı Akşener’in aynı hassasiyetlere sahip olmadığını, kişisel hırslarının mutabakat iradesinin önüne geçtiğini görüyoruz. Mağduriyeti malum, başarısı tartışmalı “İBB Başkanı” ekseninde bir kırılma yaşanıyor. Aday olma arzusuna rağmen, masanın hassasiyetlerini öne alan Kılıçdaroğlu’nun naif ve yapıcı tutumu, güç dengelerini sağcı bir perspektife kaydırmayı hedefleyen anlayışın kumpası ile istismar ediliyor. Yani Türkiye siyasetindeki milliyetçi unsurlar, el birliğiyle ve farklı kutuplardan siyasi iktidarın yelkenlerini şişirmesine ve güçlenmesine hizmet ediyor. Birkaç hafta önce Kürt sorunu ve Demirtaş’ın açıklamaları ekseninde “Akşener Bir Karar Vermek Zorunda” demiştim. Yine ümitvar değildim, lakin arzumu dile getirmiştim. Gelgelelim; Türk milliyetçileri “kavgaya motive” tarihi alışkanlıklarından vazgeçemiyor.

Bir kere daha altını çizme gereği duyuyorum. Toplumda karşılık bulacak, güvenilir ve karizmatik lider özelliklerini haiz, ayrıca masada olmayanların da teveccühünü kazanabilecek bir aday ile gerek partisini, gerekse Türkiye’yi bu safralardan kurtarmak Kılıçdaroğlu’nun elinde…

Sene, bu sene değerli okur… Tüm illetlerden kurtulduğumuz güzel bir yıl diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi