İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Mizah yazarlığının bittiği yer!

Bu hafta siyaset sahnesinde yer yer etkili, komik, mevzii laf sağanağı yaşadık.
Bu iktidar döneminde mizahçıların neden gözden çıkarıldığını, neden işlerinden edildiğini daha bir idrak ettik.
Önce bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından, medya’nin önemli bir ağırlığının kendi denetimlerinde, yönetimlerinde olduğunun tescil ve itirafı çıktı. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, bu işin uzmanlarının ‘medyanın %98’i olarak belirttiği “yandaş medyayı” kastederek:
“Medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi yansıtmıyor!” şeklinde trajikomik bir açıklamada bulundu.
• • •
Ardından Sağlık Bakanı Fahrettin Koca: “Okullarda açılan sınıflarda, açılmayanlara göre vaka düşüşü görüyoruz!” şeklinde bir cümle kurarak tersine varyete ile mizahın ‘güldürürken düşündüren’ karakterine sağlam bir mühür vurdu.
Önce güldüm.. Ama o günden beri düşünüyorum..
Çözemedim!
• • •
Ardından mizah cemahiriyesi, temiz bir sille de Bahçeli’den yedi.
Bahçeli’nin; posterinin civarına asılmış ekmek poşetleri görüntüsü eşliğinde “ekmeği askıya asınca ekmeksizler deliklerinden çıktı!” şeklindeki bu işin Nirvana’sına ulaşmış enstalasyonu karşısında, düğmelerinizi iliklemekten başka yapacağımız hiçbir şey yoktu.
• • •
Vaktiyle işimizden atılmıştık! Şimdi burnumuz yerlere sürülerek ve eziklenerek işimizin tamamen elimizden alınması durumu ile karşı karşıyayız.
Allah sonumuzu hayretsin!

Yalan haber dedi de..

Bazı manşetler vardır, mantıksız olsa da zekicedir.
Bazı manşetler ise kurnazca ama aptalca..
Ortalama bir gazete okuru iseniz, manşeti atanın kalibresini attığı manşetten anlarsınız..
• • •
Düzgün Gazeteciliği kadar otoriter yöneticiliği ile tanınan Haldun Simavi özellikle de yazı işleri kadrosunun, hışmından çok çekindiği bir yöneticiydi.
Prensipliydi. Siyasetçilerle ve ticaretçilerle asla bir araya gelmezdi.
En başarılı muhabirini, uçak biletini röportaj yapmak için gittiği iş adamı aldığı için işten atmıştı.
“Yavrum, bileti bizden istedin de almadık mı? Haberi o adama değil. bana yapacaksın!”
• • •
Özellikle gazetenin manşetlerinde çok titizdi. Kılı kırk yarardı.
Sabah yazı işleri toplantı masasına o günkü gazeteyi fırlattı!..
Katlanmış gazetede bir manşet kırmızı kalem ile işaretlenmişti..
“Bu manşeti kim attı?” diye sordu..
Yazı işleri masasında ‘sessiz bir ürperti’ kol geziyordu.
Çünkü Haldun Simavi, kendi gazetecilik ilkelerine uymayanları çok kolay muhasebeye gönderen kararlı bir patrondu.
Bir kez: “Muhasebeye uğra ve hesabını kestir!” dedi mi dönüşü yoktu.
• • •
Manşete herkes bir çala göz attı:
“OTOMOBİLİN BAGAJINDAN BİR KAMYON TARİHİ ESER ÇIKTI!”
Tekrar sordu.. “Yavrum! Bu manşeti kim attı?”
Manşetin sahibini herkes biliyordu. Ama korkudan kimse onu işaret edemiyordu.
Sonra sessizlik bozuldu. Cılız bir ses, korku ve tedirginlikle:
“..ben attım!..” dedi.
• • •
Beklenmedik bir şey oldu..
“Afferim yavrum!” diye nadir kullandığı bir takdir cümlesi kurdu.
İki elinin ayasını birbirine göstererek: “Sana bir maaş ikramiye yazıyorum!” dedi.
Sonra kendisine şaşırmış gözlerle bakan masadakilere döndü:
“İşte böyle zeki, hınzır manşetler bekliyorum sizden!”
• • •
Ben okumuştum.. Ama Güneri Civaoğlu da o masada.. Bu muhabbetin tanığı yanlış hatırlamıyorsam.
• • •
Nereden çıktı bu anı şimdi diyeceksiniz?
Melih Gökçek’in oğlu, Beyaz Tv’nin sahibi Osman Gökçek’i gördüm ekranda..
Bir “Global Yalan haber araştırması grafiğinin” başında. Elinde bir çubuk.
Grafikte Türkiye medyası -yani televizyon ve gazeteleri- yalan haberde %47 ile dünya birincisi olarak gösteriliyor..
Osman Gökçek de muhalif medyaya verip veriştiriyor:
“Bu kadar yalan haber yapılır mı? Rezil oluyoruz!” diye..
• • •
Osman Gökçek, Medyanın %98’inin muhalif değil de yandaş olduğunu bilmiyor mu..
Biliyor!
Kalan yüzde ikinin, bütüüüün haberleri ve programları baştan aşağı yalan olsa bile böyle bir matematiksel oranı oluşturmasının imkan dahilinde olmadığını hesap edemiyor mu?
hesap edemediğini hiç sanmam..
Yakışıklı olduğu kadar zeki bir çocuğa benziyor!
Peki genç bir basın patronu olarak neden böyle yapıyor?
• • •
Düşünüyorum!
Gözlerim Haldun Simavi’nin yazı işleri masasına doğru dalıp gidiyor…

Haftanın Manidarı:

Evrim teorisinin en temel dayanağı fosillerdir.
Filumlar, türler arasındaki geçişleri kanıtlayan fotoğraflardır fosiller..
Gazetecilikte, haberin fotoğrafı gibi..
Evrim’e ‘kanun’ değil de ‘teori’ denilmesinin tek nedeni, olup bitenin, dönüp tekrar tekrar denenemiyor olmasıdır. Bir teorinin, kanun olabilmesi için bunun dışındaki her sorunun cevabını verir Evrimciler. Bunun da cevabını verebilirler ama her deneme için milyonlarca yıl gerekir.
• • •
Ömrü, evrimin yalan olduğu konusunda dayanaksız iddialarla geçmiş, varlığını, şeyhliğini, evrim karşıtlığına adamış Adnan Hoca’nın iki evinden on milyon dolar değerinde, evrimin en değerli dayanağı olan 843 adet fosilin çıkması sizce de çok manidar değil mi?
• • •
Acaba Adnan Oktar, durumu şöyle savunacak olabilir mi?
“Kanıtları yok etmeye çalışıyordum.. Yakalandım!”

En sığından derken?

Bu hafta galiba Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın itiraf haftasıydı!
İktidarının üçüncü, beşinci, yedinci değil, 19’uncu yılına girmek üzereyken, milli eğitimde başarısız olduklarını belirtti ve “Fikri iktidarı ele geçiremedik” şeklinde sitemkar bir konuşmayla devam etti:
“…Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek için çıkılan yolun en sığından, en bayağısından, en çarpığından bir batı taklitçiliğine dönüşmüş olması, Cumhuriyet’imizin en büyük kaybıdır.”
• • •
Şimdi tam burada bir nefes alıp düşünmek lazım!
Fikrin, irfanın, vicdanın hür olmadığı rejimler tam da padişahlık rejimleridir.
Oysa biz Cumhuriyet’i, kendi kendisini çökerten bir padişahlık rejimi üzerine kurmadık mı?
• • •
En sığ, en bayağı ve en çarpık batı taklitçiliği; kendisini “Çoban Sülü” olarak isimlendiren bir Anadolu çocuğunu, götüre-getire, kırk yıl boyunca bu memleketin en üst makamlarında tutmadı mı?
• • •
En sığ, en bayağı ve en çarpık batı taklitçiliği; Hasköy ve Fener arasında sandalcılık yapan, gariban Ahmet kaptanın, Erokspor’da forvet oynayan oğlu ‘Tayyip Reis’e, bu Cumhuriyet’in en üst kademelerinde 25 yıldan bu yana yöneticilik yaptırmadı mı?
• • •
Üstelik bu Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’ün; bir yandan duyunu umumiye borçlarını ödeyip; bir yandan eğitimden, sanayiye; sosyal yaşamdan, bilime; tüm devrimleri gerçekleştirmesine bile toplam 15 yıl şans tanımışken..
• • •
Sormak gerekmez mi; Çoban Sülü’yü ve Tayyip Reis’i, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmeyi beceremeyen Türkiye Cumhuriyet’i yetiştirmedi de, Molosya Cumhuriyeti mi yetiştirdi?
• • •
Hayır, Milli Eğitimi düzeltebileceğine inansak, bir 19 yıl daha verelim!..

Haftanın Sözü:
“Her toplumdaki aptal oranı aynıdır. Farkı oluşturan bunlara verilen pozisyonlardır.”
M. Cipolla / Ekonomi Tarihçisi

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi