Moğollar: Başka söze gerek var mı?

Türkiye’nin kendinden başka emsali olmayan grubu Moğollar, 11 yıl aradan sonra dinleyicilerine tekrar ‘merhaba’ dedi. Üstelik tadından yenmeyecek bir kayıt sistemiyle yapılan bir çalışması ile. Direk plağa kayıt yapan ‘Direct 2 Disc’ sistemiyle kaydedilen ‘Anatolian Sun Part 1 & Part 2’ isimli albüm Moğollar konserini evinize getiriyor.

Aslında yazıya başlığı atıp orada bırakmak da yeterliydi. Zira Moğolları ciltlerce tutan sayfalarla da anlatabilirsiniz tek cümleyle de. Grubun bugünlere gelişin uzun uzun yazmaya gerek yok. Moğollar hep Moğollar’dı. Farklı dönemlerde farklı isimler kadroya girdi, çıktı. Ama onlar yollarından hiç şaşmadan en iyiyi arayarak en iyi yaptıkları işi yapmaya devam ettiler. 2000’lerin ikinci yarısında yükselen ‘yerli oryantalist’ (ben böyle adlandırıyorum) arayışların tohumlarını onlar ‘Anadolu Rock’la başlattıkları, yine kendi deyimleriyle ‘Anadolu Pop’ olarak noktaladıkları müziğin tohumlarını 50 yıl önce attılar. Gitar, bas gitar, baterinin yanına, saz, bağlama, çıra gibi ‘buğdayın enstrümanları’nı ekleyerek saykodelik sulara da göz kırpan şarkılar yaptılar. Dönemin siyasi atmosferinde duruşları hep dimdik oldu yıllar geçse de santim eğilmediler. Türkiye’de müziği batıya bakan yüzü oldular. Ve efsane grup 11 yıl aradan sonra ‘Anatolian Sun Part 1 & Part 2’ albümleri ile karşımızdalar.

Moğollar’ın bu albümü bir ‘best of’ çalışması değil. İlla bir tanımlama koyacaksak; derleme diyebiliriz. Albümdeki şarkılar önemli. Ancak albümün kaydı daha önemli. ‘Anatolian Sun Part 1 & Part 2’, ‘Direct 2 Disc’ yani direk plağa kayıt sistemiyle yapıldı. Biraz açalım. Stüdyoya giriyorsunuz. Çalacağınız 4-5 şarkıyı arka arkaya durmadan ve hiç hata yapmadan çalıyorsunuz. Şarkılar herhangi bir işlemden geçmeden anında plağa kaydediliyor. Derin bir nefes alsanız kaydedilir. O kadar hassas. Bir nevi konser aslında. Bunun bir örneğini Baba Zula’nın yakın zamanda çıkardığı ‘Hayvan Gibi’ albümünde dinlemiştik. Kısaca Moğollar’a yaraşır bir kayıt olmuş. Şu dönemde evde Moğollar konseri dinlemek gibisi var mı? Buyurun. Söz ‘ajan’larda (gruptaki isimler, kendileriyle 40. yılları için yaptığım röportajda birbirine böyle hitap ediyordu).   

Öncelikle pandemi sürecinden başlamak istiyorum. Nasıl geçti sizin için?

Taner Öngür: Daha tam geçtiği söylenemez elbette. Herkes için olduğu gibi bizim için de kötü bir dönem. Biz genellikle konser gelirleriyle geçinen müzisyenleriz. Konser veremediğimiz için işin maddi boyutu hiç iyi değil. Manevi boyutu ise, sahnede gerçekten yaşadığını hisseden insanlardanız. Sahneye çıkamamak, birlikte müzik yapamamak büyük bir boşluk yaratıyor.

Serhat Ersöz: Malum albüm sürecinden hemen sonra pandemi içine düşmek sudan çıkmış balık gibi hissettirdi. O yoğun, stresli ve bir o kadar eğlenceli ve heyecan verici ortamdan sessizliğin ve hareketsizliğin için düştük. Şahsen çok üretken olabildiğim söylenemez.

Emrah Karaca: Pandemi süreci tamamen evde geçiyor. Ben dışarı çıkıp virüsü çevremdeki insanlara taşıma riskini alamıyorum. Ne zaman dışarı çıksam sonrası azap oluyor. O yüzden zoraki haller dışında hep evdeyim. Biz müzisyenler haliyle maddi ve manevi açıdan korkunç zamanlardan geçiyoruz. Resmen hayatta kalmaya çalışıyoruz.

Kemal Küçükbakkal: Ben de sürekli evdeyim. Şartlar el verdiği ölçüde beden ve akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum.

Cahit Berkay: Ben artık iyice sıkıldım. Gecem gündüzüm birbirine girdi. Ne yediğimden bir tat alıyorum ne de içtiğimden keyif. 9 aydır her gün aynı günü yaşıyorum. 74 yaşındayım, 40’ım çıktığından beri evde bu kadar uzun zaman geçirmemiştim. 9 ay boyunca eve kapanmak bir besteci için harika bir fırsat gibi görünüyor aslında. Pandeminin başlarında ben de öyle düşünüyordum. Bizim arkadaşlardan tüm ekipmanları eve getirmelerini istedim. İnanın hiçbirine elimi sürmedim! Marttan beri üretmek için en ideal fiziksel koşullara sahibim ama içimden beste yapmak gelmiyor.

11 yıl sonra gelen bir albüm var elimizde. Ve bugünün teknolojisiyle ters düşen bir sistemle kaydedildi. Buna nasıl karar verdiniz? Albüm sürecini biraz anlatır mısınız?

S.E.: Buna biz karar vermedik. Gelen teklif bu şekilde geldi. Biz de heyecan ile kabul ettik. Öncesinde şarkı seçimi, provalar sonrasında seyahat ve malum kayıtlar…

T.Ö.: Aslına bakarsanız bugünün dijital teknolojisi de artık devrini tamamlamış gibi görünüyor. Çünkü müzisyenlerin performanslarından çok dijital ekipmanların işleri yapması sentetik bir müzik yarattı. Eski yıllardaki elle ve ruhla yapılan müziğin samimiyeti yeniden aranır hale geldi. Plak tüm dünyada yeniden gündeme geldi. Eğer plak kaydetmek istiyorsanız en eski ve en doğru teknik "direct to disc" yani doğrudan plağa kayıt tekniği. Bize teklif yapan İngiliz firması "Night Dreamer", sadece bu teknikle yapılan kayıtlardan oluşan albümler yayınlayan bir plak şirketi. Kayıtlar da Hollanda'da Haarlem şehrinde "Artone" stüdyosunda yapılıyor. İşin ilginç tarafı stüdyonun alt katında Avrupa’nın en eski ve büyük plak basım fabrikalarından biri yer alıyor. İşte albümü böyle bir ortamda kaydettik.

C.B.: Bu albümle ilgili teklif geldiğinde beni heyecanlandıran iki şey vardı, birincisi yabancı bir yapım firmasıyla çalışacak olmak. Zira 70’lerde yarım bıraktığımız bir işi tamamlıyormuş gibi hissediyorum. İkincisi de doğrudan plağa kayıt yapacak olmak. Malum direct to disk dedikleri bu teknolojiye bizim tevellüt de yetmiyor. 40’ların 50’lerin teknolojisi. Daha önce canlı çalarak çok albüm kaydettik ama doğrudan master plağa kayıt benim için de ilk oldu. Bir müzisyen için meydan okuyucu bir teklifti ve keyifli bir kayıt süreci geçirdik. Birlikte çalarken aldığımız keyfin dinlerken müzikseverlere de geçeceğini düşünüyorum.

Şarkıları seçerken zorlanmadınız mı? İçinizde ukde kalan ya da “Şunu mutlaka koymalıyız” dediğiniz şarkılar var mı?

S.E.: Çok yüklü bir külliyat söz konusu olunca bu kaçınılmaz tabii. Ama şahsen benim yok.

K.K.: 53 yıllık Moğollar tarihini mümkün olduğunca aktarmaya çalıştık. O yüzden de şarkı seçimlerinde epey zorlandık. Bence üçüncü bir LP daha yapmamız gerekiyordu.

T.Ö.: Şarkıları seçerken dikkat etmemiz gereken birçok şey vardı. Öncelikle bu albüm yurtdışı dinleyicisine yönelik olduğu için bizim geçmişten bugüne gelen repertuarımızdan en tipik örnekleri seçmemiz gerekiyordu. İkincisi, doğrudan plağa kayıt tekniğinde kayıta başladığımızda plağın bir yüzünün tamamını arka arkaya çalmamız gerekiyordu. Bu da dört şarkılık bir zaman, yani dört şarkıyı 5'er saniye ara ile peş peşe çalmamız gerekiyordu. O yüzden şarkıların zamanları ve enstrüman değişimleri de seçimlerde büyük rol oynadı.

C.B.: Albümün doğası gereği canlı performansa en uygun şarkıları seçtik. Ancak grubun tarihinin her döneminden kesitler sunmaya da özen gösterdik. İçimizde ukde kalan şarkılar da vardır mutlaka. Şu pandemi dönemi bitsin de, gerisi kolay. İçimizde uhde kalacağına çıksın plak olsun der kaydederiz gene :)

Albümün “Öncelikle yurtdışında yönelik” yapıldığını söylüyorsunuz. Bunun sebebi nedir?

T.Ö.: Çünkü bize bu albüm teklifini yapan şirket bir İngiliz şirketi ve doğal olarak hedef kitlesi Avrupa ve ABD. Albümü Night Dreamer şirketi ile ortak çalışma yapan Gülbaba Records da ülkemizde yayınlıyor...

S.E.: Ekibin müzikal yelpazesi burada gayet iyi biliniyor malum. Albüm teklifi yurt dışından geldiği için grubun portfolyosu gibi olması gerektiğini düşündük. Zira şarkıların çoğu konserlerde çaldığımız şarkılar.

C.B.: Bizim kurulduğumuz zamanlardan beri hep yurt dışında albümler yapmak ve müziğimizi dünyaya tanıtmak gibi bir hayalimiz - misyonumuz vardı. 70’lerde bunu kısmen başardık da. Bu albümle önümüze yeni bir şans daha geldi. Elbette ortalığı kasıp kavuracak değiliz, ama belki biz bir yol açarız bizden sonra o yoldan yürüyen birileri olur. Ben bu toprakların kültürel ve müzikal zenginliğine de gençlerimizin yeteneklerine de inanıyorum.

Bir röportajınızda Cahit Berkay, “Yeni rock’çılar isyankar ve muhalif tavrı ihmal edince halkın sesini duyurmak rap’çilere kaldı,” diyor. Rock’ın isyanla bütünleşmiş doğası artık yeni nesil tarafından o kadar önemsenmiyor mu?

S.E.: Her müzik türünün (kişiye göre) iyisi, kötüsü, duyarlısı, duyarsızı vs var. Rock müziğin içinde olduğu gibi Rap’in de içinde de muhalif olanı, olmayanı var. Bunu türler üzerinden genellemek bana garip geliyor.

E.K.: Müzik duyguların ifade biçimi, açıkçası muhalif olmak da biraz yürek işi, hele ki bu zamanda! Bu cesarete sahipseniz bunu ister rock müzikle ister rap müzikle yaparsınız. Bazı şeyler yolunda gitmiyor. Sessiz kalmak içinizi acıtmıyorsa, gece yastığa kafanızı rahat koyabiliyorsanız buyurun devam edin. Ama yok içinizde sizi kemiren bir şeyler varsa o zaman bunları söylersiniz. Ne türde söylediğinizin önemi yok.

C.B.: Benim görüşüme göre rock doğasında muhaliflik ve isyankârlık olan bir müzik türü. Yeni dönem rock topluluklarının da bu eksenden uzaklaştıklarını görüyorum. Ben söylediğimin arkasındayım. Rap müzik önceki yıllarda rock müziğinin yüklendiği misyonları sırtlamış durumda. Hatta arabesk müziğin misyonlarını da. Bu arada yanlış anlaşılmasın, rapçi kardeşlerimle hiçbir sıkıntım yok.

53 yıl… Dile kolay. Kaç kuşak sizinle büyüdü net değilim. Peki bugünün gençleri Moğollar’ı ne kadar tanıyor?

S.E.: Konserlere bakarsak gayet iyi tanışıyoruz bence.

E.K.: Tanıyorlar. Özellikle araştıran, okuyan, müzik dinleyen kesim çok iyi tanıyor. Festivallerde konserlerde bizlerle beraber şarkıları söyleyen binlerce gençle yola devam ediyoruz ve bu muazzam bir duygu.

C.B.: Konserlere çocuklarıyla gelip, kendileri çocukken bir konserimizde gelip babalarıyla çektirdikleri fotoğraflarını imzalatanlar oluyor. Mutluluk verici bir duygu tabi. Üç kuşak büyüttük, dördüncü de ortaokula başladı. Dersleri de şimdilik iyi, onu da büyütür iyi bir üniversiteden mezun ederiz gibi.

Bir süre daha konserler online olacak gibi görünüyor. Ancak sizin buna mesafeli olduğunuzu biliyorum. Yanlış hatırlamıyorsam Londra Jazz Festivali için çaldınız ama o da açıkhavadaydı. Ne düşünüyorsunuz konserlerin gidişatı hakkında?

C.B.: Biz birlikte çalmaktan keyif alan bir grubuz. Bizim aldığımız keyif dinleyen insanlara da geçiyor ki bunca senedir hep bizi dinleyen birileri oldu. Biz keyif aldığımız için de her yerde her koşulda çaldık. Gene çalarız. Ama online bir konser olunca sadece 5’imiz olmuyoruz ki. Bizim ekip, çekim ekibi, ses ekibi derken 20-30 kişiyi bulur. Bu kadar kalabalık bir ekiple kapalı mekâna girmeyiz. Havalar düzelene kadar bizim yeni bir online konser yapmamız kolay değil.

T.Ö.: Müziğin en önemli icrası canlı yapılanıdır bence. Orada bulunan dinleyiciyle bir enerji alışverişi de yaparsınız. Belki de bizim en başarılı olduğumuz kısım budurç. Çünkü yıllardır bunu yapıyoruz ve dinleyiciyle iletişim kurmayı, konserin tansiyonunu gittikçe artan bir şekilde nasıl kontrol edebileceğimizi biliyoruz. Umarım en kısa zamanda gerçek konserlerde buluşabiliriz.

K.K.: Online konserlere çok sıcak bakmıyoruz ama ne yazık ki durum bunu gerektiriyor. Umarım bugünler geride kalır ve şarkılarımızı hep beraber söylediğimiz günlere kavuşuruz.

E.K.: Şartlar düşünüldüğünde konserleri online yapmayı planlamadık hiç. Online konser pandemi süreci henüz başlamışken bize teklif edilmişti, belki de ilk olacaktık ama yapmamayı tercih ettik ve bu tercihimizin hala arkasındayız. Bizim için seyirci de konserin önemli bir parçası, o sebeple bir süre daha online konserlere mesafeli yaklaşacağımızı düşünüyorum. Ama süreç böyle devam ederse biz müzisyenler için maalesef online konser dışında müzik yapabilmek ve bu mesleği icra ederek hayatta kalabilmek mümkün olmayacak…

S.E.: Şahsen benim yakın zaman için pek umudum yok. Aşı tabii ki büyük gelişme ama bunun tüm insanlık üzerinde yarattığı psikolojik ve sosyolojik travması yadsınamaz. Şu an izlediğim film ve dizilerde insanların kalabalık yerlerde olmaları, sarılıp kucaklaşmaları vs bile şimdiden tuhaf gelmeye başladı. Bu mesafe ve güven hissiyatının kolay aşılabileceğini beklemiyorum şahsen. Umarım yanılırım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi