MUBI İLE PANDEMİ DÖNEMİNDE SİNAMETEK KEYFİ

Son Güncellenme Tarihi: Aralık 20, 2020 / 18:29

Sinema sanatının gerek klasik ve arthouse örneklerine gerekse de çağdaş sinemanın güncel örneklerine yer veren zengin arşiviyle, pandemi günlerinde sinema tutukunları ve sinefiller için ilaç gibi gelecek örnekler içeriyor MUBİ’nin arşivi…

Travmatikleşmeye başlayan yaşamlarımızın şimdilik ayrılmaz bir parçası haline gelen Covid-19 pandemisi, pek çok ezberimizi de bozdu. En çok da küresel bağlamda egemen olan ve tüketimin amaç olduğu kapitalist sistem açısından durum, daha da vahim bir hal almaya başladı. İstatistiksel veriler hayatı yönetmeye başladı ve yaşam onların ışığında kah yeni normal, kah kapanma arasında bir gelgit oyununa döndü.

Bu dönemin sadece ilk çeyreğinde internet içerik üreticisi Netflix, 16 milyon yeni aboneye ulaştı ve 21.yüzyılın daha ortalarına bile gelmeden, yeni yaşam tarzının kapalı mekanlarda tahammül edilebilir olmasına  katkı sağlayan içerikler sunuyor.

YOKEDİLEN SİNEMATEK KÜLTÜRÜ

Ülkemize gecikerek gelen sinematek ve oluşan film arşivi, 12 Eylül İhtilali’nin ülkemizin üzerinden silindir gibi geçmesiyle dağıtılmış ve yok edilmişti. Türk Sinematek Derneği, ülkemizde 1965’de Onat Kutlar tarafından kurulmuştu. Yok edilen sinematek kültürüne, Kadıköy Belediyesi’nin öncülüğünde değerli kültür insanı Jak Şalom’un danışmanlığında yakın zaman önce yeniden  start verildi.

Bu bağlamda özellikle sinefiller için, internet ortamından içerik izlenmesine önemli katkıda bulunan bir başka aktör olan MUBI öne çıkıyor. Paris’e yolu düşen sinefiller, Fransız Sinematek’ini kuran ve geliştiren efsanevi Henri Langlois’nın mabedinde film izleyenler bu kurumun önemini bilirler. Marmara Üniversitesi GSF, Sinema TV Anasanat Dalı Başkanı olduğum 2000’lerin başında, bir öğrencim Tel Aviv Uluslararası Öğrenci Filmleri Festivali’ne, filmiyle seçilmişti ve birlikte festivale katıldığımızda o zaman nüfusu 6 milyon olan bu ülkede; altı tane sinematek olduğunu öğrenmiş, yalnız ve güzel ülkem için üzülmüştüm!..

20. YÜZYILIN SANATI SİNEMA !

Sinema, 20. Yüzyılın sanatı olmuş ve özellikle 1950’lerde resim, müzik, edebiyat, tiyatro gibi derinlikli ve büyük sanatların arasındaki yerini almıştır. İnsanlığın kültürel mirasını önce görsel sonra da işitsel olarak, gerçekçi boyutlarıyla belgesel (documentary) sinemanın; imgelemimize de  hitap eden kurmaca (fiction) sinemanın örneklerini gelecek kuşaklara aktaran kurumlardır simematekler…

MUBI İLE KLASİK VE ÇAĞDAŞ SİNEMANIN ÖRNEKLERİ

MUBI, bu bağlamda çok önemli bir işlev görüyor. Sinema sanatının gerek klasik ve arthouse örneklerine gerekse de çağdaş sinemanın güncel örneklerine de yer veren zengin arşiviyle, pandemi günlerinde sinema tutkunları ve sinefiller için ilaç gibi gelecek örnekler içeriyor MUBI…

MUBI arşivinde öne çıkan ve bu aralar göz dolduran filmlerden birisi de “Sessiz Çığlık” (Louder Than Bombs-2015)… Başkalarının dramına yoğunlaşan savaş fotoğrafçısı Isabelle (Isabelle Huppert), içinde kaybolmaya başladığı insanlık trajedisinde kendi ailesinin dramına yabancılaşmış, yaşamlarının altlarından kaymasına engel olamadan, kullandığı arabayla yaşamına son vermiştir. Beklenmeyen bu erken kayıp, özellikle ergen küçük oğlu Conrad (Devin Druid) üzerinde büyük bir travma yaratmış; eski bir aktör olan Gene (Gabriel Byrne) ve küçük oğlu Conrad arasında ciddi bir çatışmanın fitilini ateşlerken; büyük oğlu Jonah (Jesse Eisenberg) için de iyi bir arkadaş olan annesi Isabelle’i kaybetmek büyük bir darbe  olmuştur.

Norveç sinemasının önemli yönetmeni Joachim Trier’nin çekirdek bir ailenin merkezinden, satır aralarında dünyadaki yangına da objektifini çevirdiği ve ilk İngilizce olarak çektiği filmi “Sessiz Çığlık”, kurgusu ve özellikle başta Isabelle Hupperth ve küçük oğlu Conrad karekterini canlandıran Devin Druid’in başarılı performanslarıyla dikkat çeken bir drama. Sınırlı mekanlar ve karakterler üzerine yoğunlaşan bu aile içi çatışma, aynı zamanda en yakın ilişki ve güçlü dayanışma şekli olarak tanımlanan aile kurumu hakkında da seyirciyi düşünmeye yönlendiriyor.

Bülent Vardar

1961, Ankara doğumlu. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV-Fotoğrafçılık Ana sanat Dalı’ndan 1983 yılında mezun oldu. Aynı üniversitede Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi’nde Sanatta Yeterlik yaptı. 1989 yılında yaptığı “Gemi Adamları”, 1991 yılında yaptığı “Geleneksele Dönüş” adlı belgesel filmleri, 2000 yılında Beta Yayınevi tarafından basılan “Sinema ve Televizyon Görüntüsünün Temel Öğeleri” isimli bir kitabı bulunmaktadır. Sinema konusunda pek çok film eleştirisi ve makalesi bulunan Vardar, ayrıca film, reklam filmi, televizyon yapımı ve reklam/tanıtım fotografı alanında görüntü yönetmenliği ve Aydınlatma tasarımı çalışmaları yapmıştır. Cem Kağan Uzunöz’ün “Osmanlı’da Harem Cariyeler” (1994) belgesel filminin görüntü yönetmenliğini yaptım. Oktay Yalın’ın “İzlenimler/Oda” kurmaca filmiyle, Ülker Sayın’ın “Perpetium Mobile ya da Yinelenen Hayatlar” kurmaca filminin görüntü yönetmenliğini yaptım. Ferhan Şensoy’la beraber “Varsayalım İsmail” dizisinin Işık yönetmenliğini yaptım. Pek çok TV programı, reklam filmi ve reklam ve tanıtım fotoğrafı alanında Işık yönetmenliği ve görüntü yönetmenliği yapmıştır. Bülent Vardar’ın kendisine ait 50 kw’lık bir Işık seti vardır. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV Bölümü Öğretim Üyesi ve Sinema-TV Anasanat Dalı Başkanı ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Bölüm Başkanı olarak görev yaptı. Halen Okan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi dekanıdır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top