Mücamele

“Mücamele” sözcüğünü ilk kez Süleyman Demirel’den duymuştum 1970’lerde. Yani kırk küsur yıl önce.

12 Eylül 1980 darbesi öncesi ülkenin yaşadığı o gerginlik ortamında, ana muhalefet lideri Ecevit’le her gün amansız bir çekişme içindeyken dahi, CHP lideriyle sürdürmeye çalıştığı uygar insani ilişkileri yadırgayanlara cevaben “Bunlar medeni mücamele gereğidir” gibisinden bir cümle kurmuştu Demirel.

Ben de sormuştum babama mücamelenin anlamını. “İyi, hoş” anlamına gelen “Cemil” sözcüğünden türeyen ve karşılıklı iyi ve hoş davranışlarda bulunmayı anlatan bir kelime olduğunu söylemişti. Hiç unutmadım o kelimeyi. Meslekteyken telgraflarımda bile kullandım zaman zaman. Şık duruyordu…

Mücamele…

Geçenlerde izlediğim bir söyleşisinde Hüsamettin Cindoruk mücamele sözcüğünü kullandı. “Devlet terbiyesidir” dedi. “Devlet dilidir” dedi. Yarım asır sonra tekrar duyuyordum aynı kelimeyi.

“Devlet idaresinde görev alanlar particilik yaptıklarındaki üslubu bırakacak, devlet bizi terbiye edecek, biz devletin terbiyesine uyacağız” dedi. Cumhurbaşkanlığı yeminini hatırlattı…

Örnekler verdi Cindoruk:
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında, kendine Milli Güvenlik Konseyi adı veren askeri cunta, lider konumunda olan bazı siyasetçilerin siyasi faaliyette bulunmalarını yasakladı. Bu kurala uymadığı düşünülen siyasetçiler de Zincirbozan'da zorunlu ikamete tabi tutuldu. Bu siyasetçilerin bazıları Adalet Partisi, bazıları da CHP üyesiydi.

İşte o Zincirbozan döneminde bir 9 Eylül günü… CHP’liler partilerinin kuruluş yıldönümlerini kutluyorlar. Demirel, Cindoruk ve diğer AP’liler kır çiçekleri topluyorlar CHP’lilere sunmak için. “Cumhuriyeti kurmuş partidir” diyor Cindoruk. “Onlara teşekkür borcumuz vardı” diyor.

Düşünün, birbirleriyle ettikleri kavgalar darbe gerekçesi olarak ileri sürülen ve tam da bu nedenle zorunlu ikamete tabi tutulan iki siyasi partinin mensuplarının birbirlerine gösterdikleri saygı…

Bir örnek de ben hatırladım vaktiyle okuduklarımdan:
Süleyman Demirel'in ilk başbakanlık dönemi. Bir milli bayram gününde Anıtkabir ziyaret ediliyor. Demirel protokol gereği önde yürüyor. Ana muhalefet lideri sıfatıyla İsmet Paşa arkasında. Demirel bu durumdan rahatsız oluyor. Adımlarını yavaşlatıyor ve paşanın yanına gelmesini bekliyor. Bunu fark eden paşa hızlıca Demirel'e yanaşıyor ve,

-Yürü, yürü rahat ol, sen başbakansın. Protokol kimsenin değerini düşürmez, diyor.

Görüyor musunuz zarafeti? Devlet terbiyesini?

Bir hikaye daha:
Bir röportaj sırasında Demirel'e gazeteci soruyor:

-İsmet İnönü ile aranızda bir sıkıntı mı var…?

Demirel'in cevabı:

-O arkasına koskoca Kurtuluş Savaşını almış bir kahraman. Ben kimim ki onunla bir sıkıntım olabilsin?

Nezaket, tavır, üslup, devlet adamlığı, adam gibi adamlık bu değilse ne?

Bugünkü iktidarın başı Cumhuriyetin kurucularına “iki ayyaş” dedi, Ayasofya imamının Atatürk’e sövmesini sessizce izledi, kendisini Hitler’e benzetenlere cevaben "Eğer illa Hitler'e benzetecek bir siyasi figür arıyorlarsa eski genel başkanlarının fotoğraflarına baksınlar. Orada Führer'e özenip kendisine 'Milli Şef' dedirtmiş genel başkanlarının Hitlervari bıyıklarının altından kendilerine gülümsediğini görecekler" dedi.

İnönü’ye söylendi bu laf. Diktatör gelip ülkeyi demokrasiye bırakan adama, demokrasiyle gelip otokrat bir tek adam idaresi kuran şahıs söyledi bunu.

20 yıldır iktidarda olan ve gerek söylemi, gerek icraatıyla devlet geleneklerini, siyasi terbiyeyi, “medeni mücameleyi” hepten ortadan kaldıran AKP ve genel başkanının önce dilini, sonra terbiyesini bozarak, siyasi rakiplerine hangi sözlerle saldırdığını gördük.

Vatandaşa “Ananı da al git” dendi. “Cem evi cümbüş evidir” dendi. “Affedersiniz Ermeni” dendi, “Affedersiniz bunlar Alevi” dedi 84 milyonun Cumhurbaşkanı. “Niye kaçıyorsun ulan, İsrail dölü?” dedi.

“CHP demek tezek demektir” dedi.

Şimdi müttefiki olan MHP ve liderine hazmedebilmek için güçlü bir işkembe gerektiren şu sözleri sarf etti: “MHP’nin başındaki kişi aile nedir, çoluk çocuk nedir bilmez, onun böyle bir derdi yok. Çocuk nedir biz biliriz.”

Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu için sarf ettiği sözleri burada tekrarlamaya ne yerim ne terbiyem müsait.

Ama Pazar günü Trabzon’da işlenen o cinayetten söz etmeden geçemeyeceğim.

Cumhurbaşkanı ve bir sürü bakanın yer aldığı kürsüde on yaşında bir çocuğa “Bay Kemal hain, Cumhurbaşkanı amca büyük adam. Oyunuzu ona verin” gibisinden herzeler söylettirildi. Kalabalık duymadı. Cumhurbaşkanı “Al şu mikrofonu da söyle” dedi. Kalabalık duydu.

Ve o kürsüdeki kocaman kocaman adamların hepsi fırınlanmış koyun başı gibi sırıttılar. Çok yazıldı çizildi, tekrar etmeyeceğim. Söylemek istediğim şu ki o tebessümleriniz alnınızdaki kara leke olarak sizi mezara kadar takip edecek.

Kınıyorum hepinizi. Yuh diyorum. Daha fazlasını söyleyemiyorum.

Demokrasi yok ki ülkemde! Olsa söyleyeceğim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi