Muhalefetin Muhalifleri

Muhalefetin Muhalifleri
Önümüzdeki seçimlerde iktidar değişir mi? Cari siyasi tabloya bakıldığında bu zor sorunun basit bir cevabı var: Evet, değişebilir! Güvenilir kamuoyu yoklamaları hem Erdoğan’ın hem de Cumhur İttifakı’nın seçmen desteğinin...

Önümüzdeki seçimlerde iktidar değişir mi? Cari siyasi tabloya bakıldığında bu zor sorunun basit bir cevabı var: Evet, değişebilir! Güvenilir kamuoyu yoklamaları hem Erdoğan’ın hem de Cumhur İttifakı’nın seçmen desteğinin 2019 seçimleriyle birlikte % 50’nin altına inip, % 45’in hemen üstüne sabitlendiğini ve 2020 boyunca da küçük dalgalanmalarla beraber yatay bir seyir izlediğini gösteriyor.

Nitekim, İYİ Parti’yi zillet ittifakında görmekten vazgeçmek, Saadet’i Cumhur İttifakı’na çağırmak, seçim ve siyasi partiler yasasını değiştirmenin peşine düşmek, HDP’yi felç etmeye çalışmak ve CHP’yi ‘yerli ve milli kılmaya koyulmak’ türünden adımları atmaları Erdoğan ve Bahçeli’nin de iktidarın değişebilir olduğunu fark ettiklerini gösteriyor.
İktidar önümüzdeki seçimlerde değişebilir değişmesine ama bu sadece aritmetik bir ihtimal. Bu aritmetik ihtimalin fiili bir duruma dönüşmesi için biri diğerinden zorlu iki siyasi adımın atılması gerekiyor: 1. CHP, HDP, İYİ Parti, DEVA ve Gelecek (ve SP) seçmenlerinin firesiz oy vereceği bir cumhurbaşkanı adayında ortaklaşmak, 2. Bu partilerin oylarının heba olmayacağı bir ya da daha çok seçim ittifakı oluşturabilmek.
Öte yandan bunun kolay olmadığı da çok açık; çünkü bu 5 ya da 6 partiyi ortaklaştıran pek az şey var, en azından devraldıkları miras itibarıyla. Bu itibarla aritmetik olarak iktidarın değişebileceğini gösteren cari siyasi tablo fiili açıdan şunu gösteriyor: Önümüzdeki seçimlerde, toplam desteği % 50’nin altına düşmüş olmakla birlikte AK Parti ve MHP gibi benzerlerden oluşan ve güçlü bir cumhurbaşkanı adayında ortaklaşmış bir ittifakın karşısında, toplam seçmen desteği % 50’nin üzerinde olmakla birlikte bu % 50’yi bir cumhurbaşkanı adayında ortaklaştırıp, firesiz bir biçimde meclis seçimlerine aksettirmesi çok zor görünen bir muhalefet partileri ‘cephesi’ yarışacak. Dolayısıyla da, önümüzdeki seçimlerde iktidarın değişmesi aritmetik olarak mümkün ama siyaseten zor.

Nitekim, bu zorluğun farkında olduklarından, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet partilerinin liderleri aralarında kallâvi farklılıklar olan partilerini asgari bir program etrafında ortaklaştırmaya çalışıyorlar. Partiler arası ziyaretler, İYİ Parti ve HDP’yi bir yerde tutabilmek için gösterilen gayretler, Akşener’le kahvaltı önerisi, fezlekelerle ilgili olarak İYİ Parti’nin kategorik bir tutum içinde olmayacağına dönük tashihler, Erbakan’a yapılan övgüler hepsi bu amaca matuf jestler. Nitekim, bütün bu gayretler bir düzeyde sonuç da vermiş gibi: Muhalefet partilerinin bir cumhurbaşkanı adayında ortaklaşıp ortaklaşamayacakları ya da oylarını heba etmeyecek ittifaklar kurup kuramayacakları henüz meçhul, lakin parlamenter demokrasiye dönüş fikrinde uzlaşabildikleri belli olmuş durumda. Erdoğan’ın yaptığı “yeni anayasayı konuşalım” teklifiyle bozulmazsa, bu uzlaşma zoru başarmanın, ortak bir aday ve seçim ittifakları vesilesiyle iktidar değişikliğini gerçekleştirmenin zemini olabilecek görünüyor.

İtirazlar
Ne var ki, liderler ve kadrolar seviyesinde ağır aksak da olsa işleyen bu asgari zeminde ortaklaşma sürecini zorlaştıran bir faktör daha var: Muhalefet partilerinin içinde, ortaklaşmanın zeminine olmasa da biçimine ve kompozisyonuna itirazlar mevcut. Bir kısmı yeni partilerin kurulmasına, bir kısmı iktidar cephesine yakınlaşmaya, bir kısmı da sonuçları şimdilik belirsiz adımlara yol veren bu itirazlar seçimlerde iktidarın değişmesinin göründüğünden de zor olduğunu, partiler arasında kurumsal seviyede bir uzlaşma olsa bile, bunun her an bozulabilir ya da seçmen firesine yol açabilir türden bir uzlaşma olacağını gösteriyor.
DEVA ve Gelecek haricindeki dört muhalefet partisinin her birinde var olan bu itirazlar “parlamenter sisteme dönüş vasıtasıyla bugünkü otoriter rejimden demokratik bir rejime geçelim” fikir ya da projesine değil de, bunun nasıl yapılacağına ya da bunu becerebilmek için nelerin yapılıp nelerin yapılmaması gerektiğine dair. En azından ilk bakışta.
CHP’dekilerle başlarsam, burada İYİ Parti’yle olan yakınlaşmaya bir itiraz yok. En azından görünürde. CHP’deki itirazlar kurmaylığını Kılıçdaroğlu’nun yaptığı DEVA, Gelecek ve Saadet gibi muhafazakar seçmeni temsil eden partileri “birlikte iktidar olunacak dostlardan” görmek ve HDP’yi muhalefet cephesinde tutmak siyasetiyle ilgili. Başka bir deyişle, CHP’de zaman zaman örtüşen zaman zaman ayrışan iki itiraz var: muhafazakarla yakınlaşmaya ve Kürtlerle birlikte hareket etmeye itiraz. Daha fazla büyür mü henüz belli olmasa da, CHP’deki itiraz şimdiden birkaç vekilin istifasına ve yeni bir siyasi parti girişimine yataklık etmiş durumda.
İYİ Parti’deki itirazsa tek boyutlu. CHP, Deva, Gelecek ve Saadet’le ortak yürünmesine ses edilmeyen İYİ Parti’de, HDP’yle aynı mevzide olmaya ya da görünmeye itiraz ediliyor. Cesameti henüz netleşmemiş, yatıştırılıp yatıştırılamayacağı da meçhul bir itiraz İYİ Parti’deki.
HDP’deki itirazlar farklı türden. En azından şimdilik ortada görünenler öyle. Ağırlıkla HDP dışındaki Kürt siyasetinden gelen ama HDP seçmen ve kadrolarının bir kısmında da karşılığı olduğu anlaşılan “CHP ve Türkiye soluyla kader ortaklığı yapmak” siyasetine yönelik itirazlar bir tarafa bırakılacak olursa, HDP’deki itirazlar “demokratik rejime dönüşü gerçekleştirebilmek için kimle ortaklık kurup, kimle kurmamak lazım gelir” sorusuyla ilgili olmaktan çok, bu ortaklığı kurmak gayretiyle yapılan jestlere dair.

Demirtaş’ın meşhur Akşener’le kahvaltı önerisiyle başlayıp en son Mithat Sancar’ın Erbakan’a dair değerlendirmelerinin ardından ortaya çıkan itirazlar, görebildiğim kadarıyla, İYİ Parti ve Saadet’le aynı cephede olmaktan ziyade, bu cephede olabilmek için yapılan jestlerle ilgili. Şimdilik somut bir siyasi netice üretmemiş olmakla beraber HDP içindeki bu itiraz ya da hoşnutsuzluklar, zayıf ihtimal ama, zamanla kuvvetlenebilir.
Saadet Partisi’ndeki itiraz da tek boyutlu. Buradaki itiraz, iktidarın “eninde sonunda bizden” olması adaletsiz ve otoriter olmasından daha önemli diyen bir kesimin itirazı ve bu itirazın Saadet’i ve seçmenini nereye götüreceği henüz belirsiz.

Öteki İhtimal
İtirazlar bunlar. Dediğim üzere bu itirazlar, en azından ilk bakışta, parlamenter sisteme dönüş vasıtasıyla mevcut otoriter rejimden kurtulmak fikriyle değil, bu dönüşün gerçekleşebilmesi için kimlerle aynı yolda yürünebileceğiyle ve aynı yola girebilmek için neyin ne kadar yapılabileceğiyle ilgili. Ne var ki, aynı yola girebilmek için yapılan jestlere ve aynı yolda olunabilecek aktörlere yapılan bu itirazların çok değil birinin bile gereği yapılsa parlamenter sisteme dönüş vasıtasıyla otoriter rejimden kurtulmak projesinin berhava olması kaçınılmaz.
Kaçınılmaz, çünkü siyasi tablo ortada: herşey aynı kaldığı durumda Cumhur İttifakı’nın % 45-48 arası bir oy alması çok muhtemel. Bu da demek ki, kalan % 52-55’ten % 50 +1’i bir arada tutacak bir fikre, bir ortaklaşmaya ihtiyaç var.
Bu tablo karşısında, “ama kararsız seçmenler çok”, “ama Cumhur İttifakı’nın sonu geldi, üflense yıkılacak” türünden tespitlerin çok bir manası yok, çünkü olağanüstü bir durum olmadıkça önümüzdeki seçimlere kadar partiler arası büyük bir geçişliliğin olması ihtimali aşağı yukarı sıfır. Kararsız ve oy kullanmayacak seçmenlerin oranının % 25 civarında olması önemli olmakla birlikte, bu seçmenlerin üçte ikisi oy kullanmayacaklardan, kalanları da yarısından çoğu muhalefet partilerini destekleyecek görünen, aslında o kadar kararsız olmayanlardan oluşuyor.
Bugünkü % 45-48 Cumhur İttifakı % 52-55 muhalefet partileri genel dağılımından en fazla sapma gösterebilecek kesim olarak ilk kez oy kullanacak seçmenlerinse hem sayısı küçük hem de sandığa gitmekte ne kadar hevesli olacakları belirsiz. Hülasa, her durumda Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’na oy vermeyecek seçmen kitlesi % 52-55 kadar ve buradan % 50+1’i çıkarmak için en azından CHP, İYİ Parti, HDP, DEVA ve Gelecek Partisi seçmenlerinin ortak bir cumhurbaşkanı adayına oy vermeleri ve bir ya da birkaç ittifakta toplanmaları gerekiyor.
Durum bu olduğundan, hem iktidar değişsin hem de “şu ya da bu parti ittifakta ya da ittifaklarda olmasın” ya da “olacaksa, şu parti şöyle yapsın” diyenlerin, istekleri karşılandığı takdirde % 50 +1’in nasıl bulanabileceği sorusunu cevaplamaları gerekiyor. CHP daha Kemalist ya da daha milliyetçi, İYİ Parti daha milliyetçi, HDP daha solcu bir parti olsun demek meşru ve anlaşılır olmakla beraber, daha Kemalist, daha milliyetçi daha solcu bir parti olmanın yolu muhafazakarlardan, milliyetçilerden, Kürtlerden uzak durmaktan geçer diyenlerin önümüzdeki seçimlerde iktidarı değiştirmeye yetecek kadar seçmenin nasıl bir araya getirilebileceğinin yolunu da göstermeleri gerekiyor. Kabullenmek zor olabilir ama böyle bir yol yok.

Hülasa, vaziyet şudur: “Cumhur İttifakı gitsin ama ben şunla olmayayım, bunla görünmeyeyim” fikri sonuç alırsa Cumhur İttifakı’yla ikinci dönem ihtimaline hazır olmamız gerekiyor.