Mustafa Öztürk’ün yeri dolar mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yaptığı bir konuşmada; “Tersine
beyin göçünü destekliyoruz; yerli veya yabancı bilim
insanlarını araştırmalarına Türkiye’de devam etmeye davet
ediyorum.” dedi. Erdoğan’ın bu konuşmasından bir gün önce
ise bu hedefinin tersi bir gelişme yaşandı. Bu olay, Türkiye’nin özgürlükler konusunda yaşadığı açmazı anlatması açısından çok ilginçti.
Verdiği doktora dersinin gizlice kaydedilip sosyal medyada yayınlanması ile hedef haline gelen ilahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, “Allah kelamını inkar ediyor” denilerek linçe uğramış ve 3 Aralık 2020'de sosyal medya hesabından paylaştığı, “Bugün itibariyle akademiye, akademisyenliğe ve ilahiyat alemine veda ediyorum. Artık yeter. Benden bu kadar” mesajıyla emeklilik başvurusu yapmıştı.
Öztürk, akademisyenliği bırakıp emekli olduktan yaklaşık 3,5 ay sonra da önceki gün Türkiye’den ayrıldı.
Almanya’daki Münster Wilhelm Üniversitesi’nin İslam Teolojisi bölümünden davet alan Öztürk, akademik çalışmalarına devam etmek için Almanya'ya gitti. Öztürk uçağa binerken, sosyal medya hesabından, “Artık gidelim… Yerli ve milli tımarhanede herkese ruh sağlığı dilerim. … Doktora tez danışmanlıklarımı Cübbeli ile Sakarya’daki tacizci Nurullah'a devrettim. İlahiyat işleri artık onlara teslim.” mesajını paylaştı.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün Almanya’ya gitmesi tipik bir “beyin göçü” vakasıdır. Yaşının ilerlemiş olması bunu değiştirmiyor.
Öztürk’ün ilgili videonun sosyal medyada dolaşması sürecinden göç etmesine yol açan linç ve karalama kampanyası da bu göçün nedenidir.
GÖÇ BİR SONUÇ
Beyin göçü, yetişmiş beşeri insan gücümüzün gelişmiş ülkelere gitmesidir. Bu, bir sonuçtur. Bu sonucu ortaya çıkaran neden ise ülkenin içinde bulunduğu siyasal iklimdir.
Demokrasinin, özgürlüğün, hukukun olmadığı iklimin doğal sonucu ise beyin göçüdür. Göçen sadece insan değil, sermaye ve iş gücüdür de.
Yaşanan göçü, anlamlı hale getiren bunun yönüdür. Türkiye’den yaşanan beyin göçünün yönü Doğu ya da Ortadoğu ülkeleri değil tersine Batılı, gelişimi demokratik ülkelerdir. Yani, demokrasinin, özgürlüğü ve hukukun daha güçlü olduğu ülkeler.
Bu gerçek ortada iken siyasi iktidara yakın medyada bunun gerçek olmadığına dair yazılar okuyoruz. Bunlardan sonuncusunu geçtiğimiz günlerde Sabah Gazetesinden Hilal Kaplan yazdı.
Kaplan yazısında özetle salt bazı istatistiki veriler üzerinden bunun gerçek olmadığını ifade etti.
MESELE RAKAMLAR MI?
Buna göre Türkiye son iki yılda, 158 ülkeye verdiği göçün iki katı kadar göç almış. Son bir yılda Türkiye'den gidenlerin sayısı 330 bin 289 iken, Türkiye'ye göç edenlerin sayısı 677 bin 42.
Kaplan bu rakamlara, Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerinden gelen sığınmacıların dahil olmadığını ifade etmiş.
Eğer beyin göçünü salt rakamların büyüklüğüne indirgemiş olsaydık Kaplan haklı olabilirdi ama sorunumuz o değil.
Buradaki sorun bu göçün;
-“Neden yaşandığı?” ve
-“Nereleri gidildiği?”
Sorularına verilecek cevaplardadır.
Bu sorulara yukardaki paylaştığımız Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün yaşadıkları üzerinden bakıldığımızda tablo yeterince açıktır.
Kaplan’ın yazısında ifade ettiği Somalili ve Bosnalı öğrencilerin Batıya değil Türkiye’ye göç etmelerinin iki nedeni olabilir. İlki Batılı ülkelerin kabul kriterlerini karşılayamamaları, ikincisi de Türkiye’nin yabancı öğrencilere sunduğu kolaylık ve imkanlardır.
Ki son yıllarda ülkeden göç edenlerin nitelikleri ve gittikleri ülkeler de yeterince açıktır.
Özetle Türkiye’den nitelikli beyin göçü yaşandığı gerçeğini sayılan büyüklükle yok saymak kendini kandırmaktan bir şey değildir. O açıdan bu konudaki tartışmanın özü sadece sayısal büyüklükler değil insanların sahip oldukları niteliklerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi