Nasıl bulmak istiyorsan…    

Dünya’dan yaklaşık 1,5 milyon kilometre uzakta konumlandırılan ve geliştirilmesi otuz yılı, bütçesi 10 milyar doları aşan James Webb teleskobunun gönderdiği görüntüler geçtiğimiz 12 Temmuz’da tüm dünya ile paylaşıldı. Görüntüler dünyanın varoluşundan çok öncesine ait yıldızların ve galaksilerin ışıltılı hallerini gözler önüne seriyor, bizleri 13 milyar yıl öncesine taşıyordu.

                Evreni anlayabilmemiz için bir adım.

•••

                Yine geçtiğimiz haftalarda bilim dünyasını heyecanlandıran bir başka haber daha gündemin hızlı ve akışkan vadisinden süzülüp gitti. Evrenin en büyük sırlarından biri olan karanlık maddenin gizemini çözmek isteyen bilim adamları İsviçre-Fransa arasında yer alan CERN’de (Fransızca adı olan Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire-Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nı (LHC) yeniden faaliyete geçirdiler. Böylece evrenin dörtte üçünden fazlasını oluşturan ancak hâlâ gizemini koruyan karanlık maddenin anlaşılabilmesi için bir adım daha atılacak.

                Evreni anlayabilmemiz için bir adım daha!

•••

                Bugün Mars’a yerleşme hayali kuran, CERN’deki deneyler sayesinde evreni meydana getiren karanlık maddenin gizemini çözmeye çalışan, uzak galaksileri tarayan, saniyede 440 katrilyon işlem yapan bilgisayarları üreten insanlığın avcı-toplayıcı yaşamdan bugünlere ulaşması şöyle bir geriye baktığımızda akıl almaz görünüyor. Lokomotifliğini Batı Dünyası’nın üstlendiği bu süreç, Rönesans, Reform, Aydınlanma Çağı ve nihayetinde Sanayi Devrimi ile sonuçları kestirilemez bir noktaya ulaşmıştır. Tüm aşamaların ardından dünyanın nüfusunun büyük bölümü bugün daha uzun yaşıyor, besine daha kolay ulaşıyor, dünyayı daha fazla sömürebiliyor. Maddi imkanlarımız yüzyıl öncesine göre bile çok daha gelişmiş durumda. Ancak bu parıltılı dünyanın gölgede kalan yönlerine baktığımızda hem elde ettiğimiz şeylerin pek çoğunun daha ziyade maddesel olduğunu, hem de refahın eşit dağılmadığını görüyoruz. Halı altına süpürülen, çoğunca ya utanç sebebi ya da keyif kaçırıcı olduğu için konuşulmayan konulardan biri de 21.yy’a ulaşıp bunca teknik gelişmeyi peşinden sürükleyen insanoğlunun hâlâ -umumi- tuvalet kullanımında  asgari değerlere ulaşamaması.

•••

                "Sevgili büyükanneciğim ve büyükbabacığım, dün sabah yatağıma sizden gelen bir paket getirdiklerinde ne kadar şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Paketi sabırsızlıkla açtım, içine baktığımda bezelye ve bir tas gördüm...Heyecanla paketten çıkardım ve bir lazımlık olduğunu anladım. Ama öylesine güzel ve gösterişliydi ki, hizmetkârlarım onun sos kabı olarak bile kullanılabileceğini söylediler. Lazımlık gün boyunca ortada durdu ve görenlerin beğenisini kazandı."

                Alman yazar Norbert Elias’ın Uygarlık Süreci kitabında rastlayabileceğiniz bu satırlar 1768 yılında Madame du Deffand tarafından kaleme alınmıştır. Mektup 18.yy Avrupa’sında toplumun elit kesimini oluşturan insanların tuvalet alışkanlıkları ve konuya yaklaşımlarına dair ilginç bir örnek oluşturur. Julie L. Horan’ın kaleme aldığı Tuvaletin Sosyal Tarihi gibi kitaplar -kayıt bolluğuna bağlı olarak- başta Avrupa olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde tuvaletin tarihine ışık tutmaktadır. Horan’ın kitabı başta olmak üzere ortaya konulan kaynaklar uzayın derinliklerine, atom altı parçacıklara bakmamıza öncülük eden Batı Dünyası’nın bu konuda diğerlerinden çok da ileride olmadığını ortaya koyuyor. Apartman pencerelerinden sokağa lazımlık boşaltmak bir yüzyıl öncesine kadar bile  vaka-i adiyeden kabul ediliyordu anlaşılan.

                Oysa yüzyıl öncesine kadar bu nahoş manzaraları yaşayan (ki Ortaçağ boyunca çok daha vahim olayların yaşandığı kayıt altına alınmıştır) Avrupa için ilkçağ Roma Döneminde tuvalet ve banyo-hamam kültürü çok daha farklı bir kültüre sahipti. Roma Hamamı dünyaca ünlüdür evet, ya Roma Tuvaletleri. Çok az seçkinin kendi tuvaletine ve hamamına sahip olduğu Roma’da halkın büyük çoğunluğunun ‘Latrina’ adı verilen toplu tuvaletleri kullandığı biliniyor. Bugün kullanılanlara çok benzeyen klozet tipi mermerden yapılan çoğul tuvaletler, senatörlerden tutun da sivil insanlara kadar pek çok kişinin arada bir paravana gerek duymadan, günlük, siyasi, askeri konuları rahatça konuşabildiği, sosyal ortamlardı. Buralarda tuvalet sonrası kişisel temizliğin xylospongium adı verilen ve ucuna sünger bağlanmış bir sopa ile yapıldığı bilinen bir başka gerçek. Kulağa nahoş gelse bile kayıtlar o dönemin en azından Ortaçağ Avrupa’sından  temizlik ve hijyen anlamında daha ileri olduğunu ortaya koymaktadır. Zira biliniyor ki  Ortaçağ döneminde kilisenin büyük katkıları ile “hamamların salgın hastalıklara ev sahipliği yaptığı, suyun gözeneklerden sızarak vücut dengesini bozduğu ve vücudu salgın hastalıklara karşı savunmasız hale getirdiği inancı ile birlikte Avrupa’daki hamamlar birbiri ardına kapanmış ve temizlik uygulamalarında dramatik bir değişiklik meydana gelmiştir.”*

•••

                Tuvaletin Batı orjinli bu oldukça derin tarihini kurcalamayı bırakıp yapay zeka ve insansı robotların gölgesinde bir gelecek hayal edip, evrenin sırlarını çözmeye çabaladığımız, fonları, coinleri kovalayıp durumumuzu GİNİ endeksine göre değerlendirdiğimiz bu MODERN zamanda bakışlarımızı kendimize çevirdiğimizde insanımızın hâlâ ve hâlâ umumi tuvalet kullanım alışkanlığının olmayışı dikkatimizi çekiyor. Şehirler arası yolculuklardan tutun alışveriş merkezlerine ve dahi kutsal saydığımız camilerdekilere kadar umumi bir tuvalete adım atacağımız zaman ancak IMBD puanı yüksek bir korku filminin yaşatabileceği bir heyecan duygusuna kapılıyoruz çoğunca. Ne tür bir manzaranın bizi karşılayacağını bilemiyoruz. “Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak!”  mantığının zihinlerde nasıl tezahür ettiğini kestiremiyoruz zira.

                Umumi tuvaletler sosyolojik/psikolojik tespitler için de uygun mekanlar olabilecek vasıfta. Zira kendi evinin tuvaletinde gösteremediği garip (?) davranışları gösterebiliyor insanımız. Duvar yazılarından tutun da, erotizm içeren ve Kabataş devri insanlarının dahi başarısız bulacağı resim çalışmalarına kadar. Tabii burada kalabilsek iyi…  Suyun bolluğunda ortaya konulan manzaranın sahibi beyinler ancak ve ancak incelemeye muhtaçtır. Bu konuda benzin istasyonu çalışanından AVM’lerdeki temizlik işçilerine, imamından müezzinine kadar eminim ki herkes muzdarip. Bu belki de mahremiyet hissiyatıyla, belki de önemsenmediği için toplumda pek dillendirilmeyen ancak ciddi manada rahatsızlık veren bir konu.    

•••

                Bu olumsuz manzaranın yanında umut veren gelişmeler de yaşanıyor ülkemizde. Özellikle Opet’in akaryakıt istasyonlarında başlattığı ve 21 yıldır devam eden “Temiz Tuvalet Kampanyası” tuvalet temizliği ve hijyen konusunda farkındalık yaratması ve standartları belirlemesi açısından önemli gördüğüm bir çalışma. “Güven” kelimesinin karşılığını fazlasıyla veren bu proje aynı zamanda tuvalet eğitimi etkinlikleri de düzenliyor.

•••

                Opet’in bu projesi akıllara -daha öncede bu köşede yer verdiğim-  Kırık Camlar Teorisi’ni getiriyor. ABD’li suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969’da yaptığı bir çalışmaya dayanan teori bilimciler James Q. Wilson ve George L. Kelling tarafından geliştirilmiştir. Teori kontrolsüzlüğün, denetimsizliğin, sahipsizlik, bakımsızlık ve ilgisizliğin varlığının hissedildiği yerlerde daha kolay suç üretilebildiğini ortaya koymaktadır. Uzun yıllar görev yaptığı New York’ta suç olaylarının belirgin şekilde düşmesini sağlayan Belediye Başkanı Rudy Giuliani’de bu teoriyi çalışmalarında kullanmış ve başarısını şu sözlerle ifade etmiştir:

                Bir bina düşünün, ilk camı kırılıp öyle terk edildikten sonra diğer camların da kırılması muhtemeldir. O ilk camı kıranı cezalandırmak, kırık kalmasına izin vermemek, en iyi yöntemdir”

•••

                Bu noktadan baktığımızda ülke sathına yayılmış 1300’den fazla akaryakıt istasyonunda müşterisine güven veren tuvaletleri ve pek çok okul ve kurumda verilen eğitimleriyle OPET oldukça farklı bir noktada duruyor ve takdiri hak ediyor. Konuyla ilgili olarak OPET Yönetim Kurulu Kurucu Üyesi ve aynı zamanda TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Nurten Öztürk Hanımefendiye ulaştık ve konuyla ilgili sorularımızı cevaplamasını istedik.

•••

- Temiz Tuvalet Kampanyası” temel olarak sizin fikrinizdi. Bu fikrin nasıl ortaya çıktığını kısaca anlatabilir misiniz?

 - OPET markası bugün Türkiyede sosyal sorumluluk kavramı ile özdeşleşmiş bir marka… Çünkü biz kendimizi sadece akaryakıt dağıtım sektöründe faaliyet gösteren ticari bir firma olarak görmüyoruz sosyal sorumluluğu kurum kültürü olarak benimsiyoruz. OPET olarak “Şirketler, kurumlar ve bireyler ülkesine karşı sorumludur. Görevleri vardır ve bu bazda çalışmaları gerekir” anlayışıyla sektörümüze bir nevi öncülük etme hedefiyle yola çıktık… 22 yaşını dolduran Temiz Tuvalet Kampanyası, Türkiyede yapılan en uzun soluklu toplumsal projelerden biri. Bizim de ilk projemiz, ilk göz ağrımız… Bizim temiz ve sağlıklı bir toplum yaratma mücadelemiz olan Temiz Tuvalet Kampanyası ile Türkiyenin gündemine tuvalet temizliği ve hijyen” konularını getirerek, ülkede bu konuda bir bilinç oluşmasına katkıda bulunduk ve bulunmaya devam ediyoruz.

                Projenin nasıl ortaya çıktığına gelirsek tuvalet hijyeni’ öğretmenlik yıllarımdan da ülkemiz adına çok hoşnut olmadığım bir konuydu. Biyoloji öğretmeni olmam nedeniyle de virüs ve bakterilerin yayılımını çok iyi bildiğim için bu konudan toplum sağlığı açısından son derece rahatsızdım. Ve 2000 yılında bir bayram arifesi bir yurt dışı seyahati için Atatürk Havalimanı'na gittim. Orada tuvalete girdiğimde kabindeki iki yabancı uyruklu kadının birbiriyle konuşmasına şahit oldum. Ülkemizin ve insanımızın temizlik anlayışından hoş olmayan hatta hakarete varan bir üslupla bahsediyorlardı. Hiçbir şey söyleyemedim, çok utandım. Ve bu sorunu ülke bazında çözmek lazım diyerek düşünmeye başladım, fikirler aldım ve proje olgunlaştığında Temiz Tuvalet Kampanyası’nı başlattım. Öncelikle kendi istasyonlarımızdan başlandı, tuvaletler için standartlar belirlendi. OPET akaryakıt istasyonlarındaki personele sürekli eğitimler verilirken, engelli tuvaleti şartı getirildi. İstasyonlara bebek bezi değişim üniteleri yapıldı. Zamanla projeyi, tüm yurda yaydık ve OPET istasyonlarının, sadece standart kurumsal görüntü ve hizmet kalitesi ile değil, temizlik ve hijyene verdiğimiz önemle de farklılığını vurgulayarak, bunu kalıcı hale getirdik. 

- Kampanyayı başlattığınızda bu denli etkili olacağını ve yaygınlaşacağını düşünmüş müydünüz?

- Temiz Tuvalet Kampanyası ile biz daha ilk günden uzun soluklu ve devamlılık içeren bir çalışma başlattığımızın altını çizdik. Standartlarımızı ve istasyonlarımızı yenilerken aynı zamanda sektörümüze öncülük ettik. Bizim ardımızdan rakiplerimiz bu konuda çalışmalara başladı. 2012 yılında TSE, halka açık tuvaletler için yeni standartlar belirlerken bizzat bizim danışmanlığımıza başvurdu. Şu anda ülkemizde işyeri ve restoran tuvaletleri de dahil olmak üzere tüm tuvaletlerde zorunlu olan standartları belirlemiş olmamız projemizin geldiği noktanın önemini ortaya koyuyor. Temiz Tuvalet Kampanyası’nı yapmamış olsaydık, karayollarında biz hala 2000li yıllardaki o girilemez haldeki tuvaletleri görüyor olurduk, dolayısıyla bu kampanyayı başlatırken de bu değişimi öngörmüştük.

- Bildiğim kadarıyla Opet olarak İstanbul, Malatya, Amasya, Gaziantep, Şanlıurfa, Sakarya gibi pek çok şehirde binlerce öğretmen ve öğrenciye  tuvalet eğitiminden su kullanımına kadar farklı konularda eğitimler verdiniz. Hatta temiz tuvalet kampanyasını Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına ait gar, istasyon ve trenlere de uyarlayarak Temizlik Rayında” projesini de uyguladınız. Önümüzdeki süreçte bu tür çalışmalarınız devam edecek mi?

 - Sosyal sorumluluk projelerini; Sürdürülebilir olmalı, ekonomik kalkınmayı destekleyici olmalı ve sonuç odaklı olmalı” mantığı ile hayata geçiriyoruz. Hiçbir projemizi sonucu görmeden bitirmek gibi bir hedefimiz yok. Daha etkin sonuçlar almak üzere projelerimizin alt açılımlarını da kurguluyoruz. Temizlik Rayında” bu açılımlardan biriydi. 2010 yılında bu konudaki deneyimimizi TCDDye aktararak TCCDye ait gar, istasyon ve trenlerdeki tuvaletleri temiz ve hijyenik bir hale getirerek TCDD personeline eğitim verdik. 2003 yılında İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı tüm okullarda, Temiz Okulum Projesi” , 2009 yılı sonunda gündemdeki Domuz Gribi nedeniyle Sevmek Korumaktır” projesi, yine 2009 yılında Malatyada “İçilebilir Su, Girilebilir Tuvalet ” , 2015 yılında Silivri Milli Eğitim Müdürlüğü, Silivri Belediyesi, Silivri Eğitim Hizmetlerini Geliştirme ve Güçlendirme Derneği ile Köpüklü Eller Neşeli Yüzler” projesi, 2015 yılında Gaziantep Milli Eğitim Müdürlüğü ve Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı işbirliği ile yürütülen Temiz Okul, Sağlıklı Gelecek” projesi daha efektif yayılım sağlamak üzere yapılan alt açılımlar oldu. Temiz Tuvalet kampanyası ile amacımız, temiz ve sağlıklı bir toplum yaratma çalışmalarına katkıda bulunmaktı.  

- Pek çok sosyal sorumluluk projesinde imzanız var. Bu tür çalışmalarda öğretmen olmanızın ayrıca bir motivasyon kaynağı olduğunu düşünebilir miyiz?

- Büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Öğretmenlik insan odaklı bir meslek ve ben bu mesleği çok sevdim ve hep öğretmen kaldım. O nedenle yaklaşımım diğer iş insanlarına göre biraz farklıdır. OPET de bu misyonla yoğrulan bir marka ve akaryakıt sektöründe insan odaklı bakış açısına geçişin öncülerinden biri. Akaryakıt sektöründe sosyal sorumluluk konusundaki boşluğu kuruluşumuzun ilk yıllarında fark ettik. Sektöre girdiğimiz ilk yıllarda araç ön plandaydı. İnsanlar araçlarına yakıtı alır ve istasyonlardan ayrılırlardı. Araçlar kadar o araçları kullanan insanlar için de değer yaratılmalıydı. Sosyal sorumluluk alanında kendimizi geliştirirken, ülkemizde bu konudaki bakış açısını da değiştirme fikri ile yola çıktık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Gürel Arşivi