NATO ve Rusya

NATO ve Rusya
NATO üyesi ülkelerin liderleri dün Brüksel’de bir araya geldi. Ana gündem Rusya-Ukrayna arasındaki savaş ve oluşan gerginlikti. NATO son yıllarda kendisine ‘rol biçtiği’ Karadeniz’de gelinen son durumu değerlendirdi.NATO’nun,...

NATO üyesi ülkelerin liderleri dün Brüksel’de bir araya geldi. Ana gündem Rusya-Ukrayna arasındaki savaş ve oluşan gerginlikti. NATO son yıllarda kendisine ‘rol biçtiği’ Karadeniz’de gelinen son durumu değerlendirdi.

NATO’nun, daha doğrusu ABD’nin stratejisi, soğuk savaş sonrasında Rusya’nın bölgesel güç olarak yer aldığı Karadeniz’de etkin hale gelmek, Karadeniz güvenliğini uluslararasılaştırma çabaları oldu. Romanya ve Bulgaristan’ın hem AB hem de NATO üyesi olması, daha sonra Gürcistan’ın Batı Kampı’na çekilmesi, Ukrayna’yı ‘son kale’ haline dönüştürdü. NATO’nun bölgedeki askeri ve siyasi varlığını güçlendirmesi, bölgenin demokratikleşmeyi sağlayabilmesi, enerji arz ve güvenliğinin sağlanması, bölgesel ihtilafların azaltılması ve ekonomik potansiyellerin hayata geçirilmesi de NATO’nun bölgede koruması gereken çıkarları olarak görüldü. Bölge ülkelerinin savunması için Füze Savunma Sisteminin kurulması ve buna karşılık Rusya’nın güvenliğini ve etki alanını genişletmek, bu kapsamda Ukrayna’yı etki altına almak istemesi ve Kırım’ı ilhak etmesi bölgede yeni gerilimlere yol açtı.

Soğuk savaş sonrası
SSCB’nin dağılması ve komünizm tehdidinin ortadan kalkmasıyla birlikte NATO, ortaya koyduğu yeni stratejik konseptleri vasıtasıyla Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan yeni tehditlere karşı cevap verebilmek maksadıyla bir savunma örgütü kimliğinden sıyrıldı ve gerek görev gerekse coğrafi olarak sorumluluk alanını genişleterek bir güvenlik örgütü haline dönüştü. Karadeniz’e kıyıdaş olan eski Sovyet Cumhuriyeti devletleri giderek daha fazla Batı’ya yaklaştı. Bu kapsamda NATO, 1994-2004 yılları arasında iki genişleme aşaması geçirdi. NATO’ya Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti dâhil oldu. İkinci genişlemede ise Bulgaristan, Romanya, Slovenya, Slovakya, Letonya, Estonya ve Litvanya birliğe katıldı. Özellikle Bulgaristan ve Romanya’nın NATO’ya üye olmaları; Ukrayna ve Gürcistan’ın Batı ile ilişkilerini giderek daha fazla artırması Rusya Federasyonu açısından bir tehdit olarak algılandı. Karadeniz, Soğuk Savaş döneminde Sovyet denizi iken giderek bir Avrupa denizi haline dönüşmeye başladı ve Rusya Federasyonu, Karadeniz’de önemli limanlarını kaybetti. Özellikle Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyelikleri sonrasında Rusya’nın nüfuz alanından çıkmış olmaları Karadeniz’i Doğu-Batı arasında kutuplaşma yaşanan bir bölge haline getirdi. Hatta NATO’nun bir sonraki stratejisinin, bu bölgedeki zengin yer altı kaynakları gözetilerek Orta Asya’ya doğru genişlemek olduğu biliniyor.

Geçmişe bir göz atalım
Şimdi gelinen noktada, geriye doğru çekilip geçmişe bir bakalım. Rusya’nın arka bahçesine başka ülke ya da birlikleri sokmaya niyeti olmadığı çok açık. NATO’nun askeri caydırıcılık tedbirleri de sonuç vermeyecek gibiydi ve de şu ana kadar bir etkisi olmadı. Kırım için gelinen noktanın aynısının Ukrayna için gerçekleşeceği görülüyordu. Rusya bu konuda taviz vermeyeceğini söylüyor, adeta haykırıyordu. Ukrayna, ekonomik, siyasal ve kültürel anlamda Rusya’dan gelen tarihi mirası bırakmadı. Sivastopol’ü hakimiyet altında tutan Rusya Akdeniz’deki emellerinden vazgeçmedi. Doğalgaz dağıtımı için önemli bir bölge olan Ukrayna’da Rusya, Avrupa’nın gazını yönetmeyi sürdürmek istedi. Boru hatları ve güzergâhları Rusya için önemli olduğundan, denetimi elinden bırakmadı.

Bir süre önce ‘NATO gerekli mi?’ ya da Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un çok ses getiren, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” gibi söylemlerin ortalarda dolaştığını hatırlayacak olursak, şimdi NATO’ya nasıl bir rol biçilecek? Soğuk Savaş dönemi boyunca Sovyet Rusya’dan kaynaklanan tehdit algısı, ABD’nin Batı bloğunun sorgulanmaması sonucunu doğurmuştu. Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın dağılmasının ardından, başta Fransa olmak üzere, bazı Avrupa ülkeleri artık NATO ittifakının ne kadar gerekli olduğu sorusunu sormaya başlamışlardı.

Şimdi NATO, Avrupa’nın temel güvenlik örgütü olarak kalacak mı, yoksa Avrupa, ABD’den bağımsız bir savunma paktı mı oluşturacak? NATO’ya son hamleleriyle ‘yeniden hayat’ veren Rusya bu ihtimali ortadan mı kaldırdı? NATO’nun son toplantılarında ‘kulağı çınlatılan’ Çin, yeni bir hedef haline mi dönüşecek? Önümüzdeki dönem bunları konuşacağız.