Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

“NE BU ŞİDDET, BU CELAL!”

İletişimciler kitleleri eğlendirmek için sözlü şid-deti uzun zamandır kullanıyordu. Kitle iletişim araçlarının hepsinde denendi, yeşerdi, bazılarında kalıcı hale geldi. Sadece eğlendirmek için değil al-gıyı yönetme paradigması içinde bile kullanılabile-ceği ortaya çıktı. Düşünün, hükümetin sözlü şidde-ti yönetmek için diktiği bina var, Ankara’da. İçinde de okullu, alaylı bir dolu iletişimci çalışıyor. Biliyor-sunuz, her tür şiddeti -özellikle sözlü şiddeti- içe-ren trajedilerin altın yaldızlı olanlarını Shakespe-are yazdıydı. O zamanlar bu sadece bir oyundu. Hayatın içinde yer alan gerçekliklerin koyu, kıvam-lı, yoğun sunumu. Kolay anlaşılsın diyeydi. İzlemek zevkti. Oyundu, çünkü.

Bugün görsel medyada rekabet için yarışanların diğer tarafa boyun eğdirmek için birbirlerini yedik-leri ortamlar pıtrak gibi artıyor. Koca koca adamla-rın, torun tosun sahibi ve kamuda bir şekil yer et-miş insanların birbirlerine sosyal medya üzerinden küfür-kıyamet, şiddet ve saldırganlık saçan iletişim şekli kime zevk veriyor? Tam tersi, hepimizde bir bıkkınlık, bir kanıksama hatta artık “ayıplayama-maya” bile varan boş vermişlik hali yok mu…
Endişe etmemiz gereken nokta, sosyal medya üzerinden maruz kalınan ya da izleyicisi olduğu-muz sözlü şiddetin zararlı etkilerini gösteren bilim-sel çalışmaların üstünlüğüne rağmen oluşmuş ol-masıdır. Konu hakkında düşünmüş/yazmış olan uzmanlar ergenlerin kitle iletişim araçlarında iz-ledikleri, takip ettikleri şiddetin (sözlü, özlü, kan-lı nasıl olursa) yetişkinlikte saldırganlık ve davranış bozukluğu şeklinde ortaya çıktığını söyleyegeli-yor. Kişi sözlü saldırganlık ve şiddet içeren medya-yı gördükten sonra hem kısa hem de uzun vadede -kendisi farkında olmadan- saldırgan davranışlar geliştirebiliyor. Aslında her bireyin her türlü davra-nışı yorumlamak ve yönlendirmek için hafızasında kullandığı bir dizi zihinsel komut var. Sadece söz-lü bile olsa, şiddet içeren medyayı “gördükten” he-men sonra saldırganlık ile ilgili komutlar aktif hale gelebiliyor. Uzun vadedeyse, şiddet içeren medya-ya fazlasıyla maruz kalmak kişinin saldırganlıkla il-gili zihinsel komutlarını şekillendirebiliyor ve dahi güçlendirebiliyor. Buyurun size dünyayı yorumla-ma şeklinin nihai hali.

Ankara’daki o bina var ya, işte bu durumu yöne-tiyor.
Bir gün -mutlaka- hükümet değişir. Değişim ger-çekleştiğinde okullu, alaylı iletişimcilerin terk et-tikleri o binanın ofislerinde, çekmecelerde, arabelleklerde şöyle şeyler bulunacak diye düşü-nüyorum: Karakter etkileşimlerinin olaylar dizisin-den daha önemli olduğu birtakım kurmacalar, me-sela. İlişkisel saldırganlık eylemleri listesi (şarkıcıya laf çarpma, oyuncuya tehdit, okumuşa kalınından hakaret vb.) Bir olayın eksiksiz bir resmini verebil-mek için şiddetin fiziksel olmayan şekillerini dahil etme kılavuzu, örneğin.

Realite programlarının doğası gereği içinde bi-raz senaryo uygulaması vardır. Bu “biraz”ı burada açamıyorum, yerim dar. Ancak, bu uygulamadaki amacın “normal insanlar” arasındaki gerçek etki-leşimleri vurgulamak olduğunu ifade edeyim. Ger-çekten de kurgular kendilerini oluşturan ilişkisel ya da toplumsal çatışma durumları için açık büfe gi-bidir. Son zamanlarda olan/biteni anlamaya çalı-şırken sözlü saldırganlığın sıklığına dikkat ediniz. Prodüktör yani yapımcı ve/veya editör tarafından yapay olarak üretildiğini görürsünüz. Buna göre, yapay olarak üretildiğinde şiddet, medya üretici-lerinin faydasına mı çalışır dersiniz. Medya tüketi-cileri olan geniş kitleler için saldırganlığın bir nevi ödüllendirme olarak çalışmasını karışık mesaj ileti-mi şeklinde değerlendiriniz. Varacağınız sonuç, ne-yin meydana geldiği ile neyin meydana gelmiş ol-ması gerektiği arasında bir dengesizlik olmalıdır. Maksat zihinsel çelişkiye yol açmasıdır. Bir kez zih-ni bulandırdığınızda bir babanın oğlunun kemik-lerini naylon torba içinde taşımasını sorgulamaz-sınız. Ankara’daki senaryocular 2023 seçimlerine kadar şiddeti bir algı gibi yönetmeyi sürdürecekler. Kimi gün belediye başkanlarına kimi gün yaşam bi-çimi üzerinden seçtikleri kurbana oynayarak o ba-banın naylon torba içinde kendisine teslim edilmiş oğlunun kemiklerini taşımasını görmememizi, sor-gulamamamızı, bir insan ömrünün görebileceği en ağır suç ve ahlaki çöküntü olduğu gerçeğini anla-mamamızı garanti altına alacaklar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi