NE SÖYLENMEK VE NE YAPILMAK İSTENİYOR?

Son Güncellenme Tarihi: Haziran 2, 2020 / 02:50

“Türkiye Toplumu çok kimlikli bir toplumdur. Farklı kimlik gruplarının bir bileşkesidir”
“Türkiye Toplumu ve onu oluşturan bireyler çok kimlikli olmakla birlikte başat aidiyetini tek kimlik üzerinden ifade edilmesi ihtiyacı doğduğunda hiçbir kimlik grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturmamaktadır. Yani hiçbir kimlik grubu gerek halk kesimi olarak gerekse seçmen olarak yüzde 50’den fazla bir sosyolojik güce sahip değildir. Hepsinin sosyal tabanı yüzde ellinin altındadır.” (Türkçenin güzelliğine bakar mısınız?)
Bu ifadeler Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu’nun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yaptığı toplantıdan sonra “Cumhurbaşkanının yüzde elliden fazla oyla seçilmesi gerektiği” iddiasının gerekçesi olarak yazılı açıklanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı kurulları özerk veya sivil toplum kuruluşu değildir. Kanunla kurulmuş Cumhurbaşkanına bağlı resmi kuruluşlardır.
Açıklamada “Siyasi ve sosyal istikrar için toplumun bu özellikleri her alanda mutlak surette ve belirleyici bir faktör olarak hesaba katılmalıdır” denilerek içtihat oluşturan bir resmi görüş ilan edilmektedir.
Mayıs ayının yoğun gündemi içinde yeterince tartışılmayan bu açıklama üzerinde konuşmamız gerekir.
Öncelikle ifade etmeliyim; “kimlik” konusu çok muhataralı bir konudur.
Kurul, “Türkiye Toplumu” diyerek bir özel isim oluşturmaktadır. Bunu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşları/Türkiye’de yaşayan halk olarak tanımlanan Türk Milleti’nin yerine kullanmaktadır.
Şimdi cümleyi yeniden okursak “Türk Milleti çok kimlikli bir millettir” denilmek istenmektedir.
Ayrıca, “farklılık” fertler ve toplum için birlikte “bir kimlik ayıracı” olarak kullanılmıştır.
AKP’li siyasetçi ve hukukçulardan oluşan bu kurulun açıklamasında “Türkiye Toplumu” ve “çok kimliklilik” tespiti, hukuki ve ilmi değildir, siyasi bir kabuldür, kimlik siyaseti yapılmaktadır. Kimlik oluşturan farklılıklara göre OY verildiği varsayımı Anayasa’ya aykırı ve milli birlik açısından mahzurludur.
Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini yansıtan 1924 Anayasası’nda yer alan “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur” hükmüyle bu ülkede yaşayan halkın bir bütün olarak Türk Milleti olduğu ifade edilmiştir. Bu tanım 1876 ve 1961 Anayasalarında da bulunmaktadır.
Mevcut Anayasa’mıza göre, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” (madde 3) ve “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” (madde 66).
Anayasa Mahkemesi, konuyla ilgili bir kararında Anayasa’daki “Türklüğün ırka dayalı bir anlam taşımadığı, her kökenden gelen vatandaşların vatandaşlığı ve ulusal kimliği anlamına geldiği” belirtilmiştir.
“Maruf ve meşhur bir vakıa” olarak kabul edilen “çok kimliklilik”, devletin resmi kurumlarınca da ret edilmektedir.
Devlet İstatistik Enstitüsünce yapılan 1965 nüfus sayımında vatandaşlara anadilleri sorulmuştur. Türkçeden başka anadil beyan edenlerin oranı sadece % 9,90’dır. Bu sayımdaki sonuçlar Türkçe %90.10, Kürtçe %7.10, Zazaca %0.50, Arapça %1.20, Çerkezce %0.19, Lazca 0.08 diğer %0.82 olarak tespit edilmiştir.
2010 ve 2014 yılında Açık Toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesinin yaptığı araştırmada da aynı sonuç alınmış, Türkçe cevabı %93 (2014) olarak çıkmıştır.
Yani, “Türkiye Toplumu” yanlış bir tanımdır, doğrusu Türk Milleti’dir; O’da çok kimlikli değildir. Farklılık fertlere ait bir özelliktir ve bu, özne olarak bir toplumsal kimlik oluşturmaz..
Kurul, “Hiçbir kimlik grubu gerek halk kesimi olarak gerekse seçmen olarak yüzde elliden fazla bir sosyolojik güce sahip değildir.” diyerek her seçimde değişen “seçmen” ile halkın sahip olduğu kimliği maksatlı olarak karıştırmıştır.
Türkiye’de “Türk’üm” ve “Müslüman’ım” diyenlerin yüzde 50’den aşağı bir orana sahip olduklarını iddia etmek mümkün müdür? Veya bunun kime ne faydası bulunmaktadır.
Her partinin OY aldığı seçmen kitlesini bir ayrı kimlik olarak görecek olursak İktidar’ın Muhalefeti, terörist, zillet ittifakı, hain ilan eden söyleminin tehlikeli sonuçlarını öngörebiliriz.
BENCE
Belirtilen bu görüşler sosyolojik ve hukukî olmaktan öte siyasîdir ve çok tehlikeli sonuçları olacaktır. Farklılıkları kimlikleştirmek toplumu cam kırığı yığını haline getirecektir. Kimlik öznedir sıfat değil, karşılığı yüklemdir; eylemdir. Varlığını kabul edeceğiniz farklı kimliklerin talepleri zamanla kamplaşmayı ve çatışmayı getirecektir.
“Türkiye Toplumu” ifadesi yanlıştır, maksatlıdır. Çok kimlikli toplum yaklaşımı tehlikelidir. AKP’nin milliyetsiz “tek millet” tezine, sosyolojik-politik meşruluk kazandırılmaya çalışılıyorsa bu niyet ve gayretler, milletin vicdanından AKP’ye yıkım olarak geri dönecektir; Millet, kimliğine, birliğine ve devletine sahip çıkacaktır.
Bir yerlere şirin görünerek OY almak hesaplarının ötesinde amaçlar taşıyan bu yaklaşım, birçok anlamda “sakat” ve “kötü niyetli” bir zihniyetin dışa vurumudur.
Hıristiyanlık için çok değerli olan İznik’in Bizans’tan feth edilerek Anadolu Selçuklu Türk Devleti’ne başkent yapıldığı 1085 yılından itibaren bu coğrafya, Avrupalılar nezdinde Türkiye’dir ve burada yaşayanların kimliği Türk Milleti’dir.
İnşallah, kıyamete kadar da böyle kalacaktır.
Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet tek dil diyenler ve BEKAA meselesini “DAVA” bilenler bu açıklamaya katılıyorlar mı? Bir cevapları olacak mı? Göreceğiz!

Mehmet Şandır, 1947’de Kantara’da doğdu. Babasının adı Hasan, annesinin adı Atika’dır.

Orman Yüksek Mühendisi; İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını aynı fakültede matematik istatistik konusunda yaptı.
Orman Bakanlığı ile Gümrük ve Tekel Bakanlığında Kontroller Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. Serbest ticaretle uğraştı. Suriye Bayır Bucak Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanlığı, Türk Ocakları Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği, Türkiye Türkmenistan Dostluk Derneği Kuruculuğu ve 2. Başkanlığı görevlerinde bulundu.Dönemde Hatay, 23. Dönemde Mersin Milletvekili seçildi. 23. Dönemde Türkiye Suriye Dostluk Grubunun Başkanı oldu.

Orta düzeyde İngilizce ve Almanca bilen Şandır, evli ve 3 çocuk babasıdır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top