Ne uğruna? Ne pahasına?

İşe hangi tarafından tartışmaya başlamak daha doğru olur bilemiyorum. Ama bende en keskin tedirginliği “güvenlik” ve “beka” tarafı oluşturuyor.
Bir çırpıda işsizlik, yoksulluk, barınma, sağlık, demografik bozulma, nüfus planlaması, altyapı, eğitim, sosyal patlamalar gibi birçok başlık sayabilirim. Her birinin de yapısal bir başka sorunu ortaya koyacağını, hali hazırda hala çözemediğimiz sorunlara daha geniş tabanlı çözümler bulmak zorunda kalabileceğimize de dikkat çekmek isterim. Hatta kalacağımıza.
Bu sebeple korkarım önemli bir maliyete katlanmak zorunda kalacağız.
Ne uğruna?
Kaçtıkları savaşı bitirmek? Mazlumun yanında olmak? Güçsüzün yanında olmak? Zulüm edene haddini bildirmek? “Medeni dünyaya” ders vermek? Abi olmak?
Ne pahasına?
Kimi kaynaklara göre 60, kimi kaynaklara göre 80 milyar dolar. Şimdilik! Yüzde 32’lere dayanmış genç işsizliği. Yüzde 18’lere dayanmış enflasyon. AB ile sürekli para verelim sizde kalsınlar konuşmalarının tarafı olma. Olmadı eğitimlileri biz alalım kalanı sizde kalsın cevabını duyma. Kendi içimizde ayrışma.
Prof. Dr. Yasin Aktay, iç savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen Suriyelileri, iş gücü olarak Almanya’ya giden Türklere benzetiyor ve Türkiye için vazgeçilmez olduğunu söylüyor. Suriyelilerin gitmesi durumunda ekonominin çökeceğini savunuyor.
Şimdi gelelim, Almanya ve Türkiye ekonomileri ve iki ülkenin- birinin çağırdığı, birinin mecbur kaldığı- göçmenlerinin ekonomiye katkılarına…
Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu’na göre, Türkiye’de kayıt dışı ekonomi yüzde 61’lere çıkıyor.
Almanya’da ise bu oran yüzde 13-23 bandında seyrediyor.
Türkiye’de resmi rakamlara göre işsizlik haziran itibariyle yüzde 13.4.
Almanya’da bu oran yüzde 5.9…
Türkiye’de Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne göre 3.6 milyon geçici koruma altında Suriyeli var.
Almanya’da yaşayan Türk nüfusu
1 milyon 472 bin.
Almanya 30 Ekim 1961’de imzalanan, daha sonra 1 Eylül 1961’de geriye dönük olarak uygulanan “Türkiye-Almanya İş Gücü Anlaşması” ile işçi talep etti. Hatta 15 Temmuz 1961’de İstanbul’da bir büro kurarak ön başvuruları bile aldı. 2. Dünya Savaşı’ndan çıkmış işçi açığı olan, bunu planlı şekilde hayata geçiren Almanya, aldığı göçmenlerin hem kim olduğunu biliyordu hem de kendisi sağlık kontrolünden geçirip gideceği yere kadar götürüyordu. Sözleşmelerin yapıldığı fabrikaların, maden ocaklarının, inşaat firmalarının bulunduğu kentlere ve kalacak yerleri ayarlanmış kamplarına yerleştiriliyorlardı.
İşçileri Almanya istedi. İşleri hazırdı. Türk işçiler için taksimetre gittikleri gibi dönmeye başladı.
Tam 60 yıl boyunca, 4 nesildir Almanya’da çalışan Türklerin yaklaşık 85 bini işveren oldu. 600 binden fazla kişiye istihdam sağlıyor. 40 milyar Euro ciro yapıyor.
Tam 60 yıl!
Suriye'den Türkiye'ye yönelik ilk toplu nüfus hareketi, 29 Nisan 2011 tarihinde Hatay ili Yayladağı ilçesinde Cilvegözü sınır kapısından gerçekleşti. 252 Suriyeli vatandaş sınırdan içeri alındı.
10 yıldır Suriye’den düzenli, düzensiz göç alıyoruz. Biz işleri hazır bir şekilde çağırmadık. Onlar savaştan canlarını kurtarmak için neleri var neleri yoksa bırakıp kaçtılar. Elde avuçta olmadan sığındılar.
Şimdi nasıl oluyor da giderlerse bizim ekonomimiz çöker?
Nasıl oluyor da onlar bizim “Almancılarımız”; ben matematiği kuramıyorum.
Dışişleri Bakanlığı, “sınır kampı olmayacağız” diyor ama Avrupa’ya sınırdan yasal yolla geçebilen Afgan yok mesela. Suriyelileri henüz yerleştirememiştik. Bir de şimdi İran sınırından elini kollunu sallaya sallaya Afganlar giriyor.
Kim olduklarını, niye geldiklerini sormuyoruz.
Sayıları konusunda bile elimizde tam bir veri yok. Yani bu açıdan bakınca sınır güvenliğimizde bir açık var demektir. Ama batı sınırlarında bir duvar gibi duruyoruz önlerinde. Onlar kaçmaya çalışıyor biz ise kaçırmamaya.
Sizi şöyle bir on beş-yirmi sene sonrasına götüreyim.
Türklerde doğum oranı istatistiklere göre yüzde 1.9, Suriyelilerde bu oran yüzde 5.3…
Savaştan kaçan, sığınmacı olan, vatansız kalan bu insanların doğum yüzdesi sizi de şaşırtmıyor mu?
Hali hazırda on beş-yirmi yıl sonra ülkemizde 15.5 milyon Suriyeli olacak.
Bugün kabaca 52 milyon kişinin oy kullandığı ülkemizde, oyların önemli kısmını Suriyeli seçmen kullanacak.
Yüzde 1 için nasıl kıyametlerin koptuğunu hatırlatmama gerek yok herhalde.
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfi Savaş, “Bugün bir seçim olsa Reyhanlı, Yayladağ ve Altınözü ilçelerini Suriyeliler kazanır. Hatta en geç 12 yıl içinde de Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı bir Suriyeli olabilir” diye bir tespit yapıyor.
Bir süre sonra var olan kültürel farklılıklar, yaşam tarzı, bakış açısı, hayat alışkanlıkları, gelenek, görenek, örf, adet, anane farklılıklarının ciddi çatışmalar yaratmasından, gruplaşmalar olmasından ve tarafların huzur içinde yaşayamamasından korkarım. Ekonomimizin bu yükleri kaldıramamasından korkarım. Komşu komşunun külüne muhtaç anlarım ama misafirlik de bir yere kadar.
Bir an önce, doğru dizayn edilmiş, kimsenin incinmeyeceği, işin içerisine BM gibi uluslararası kuruluşların da olacağı bir formül bulunmalı. Bu bir tampon bölge yapılandırması ya da Esat, davet edilmiş Rusya ve sorunun en önemli taraflarından biri olarak Türkiye, insan hakları derneklerinin, uluslararası cemiyetlerin, o koca koca dünya devi iyilik meleği devletlerin desteği ile Suriyeliler yeniden kendi vatanlarına dönebilmeliler. Elbette kaçtıkları için cezalandırılmayacakları, zarar görmeyecekleri, yargılanmayacakları sözü ve kontrolü ile. Keza aynı şey Afganistan için de geçerli.
Vatansız kalmaktan daha kötü ne olabilir ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mine Uzun Arşivi