Ne yaparsam yapayım ‘Mandıra Filozofu’ olarak tanınacağım!

Ne yaparsam yapayım ‘Mandıra Filozofu’ olarak tanınacağım!
Kendisiyle tanışmadım ‘Mandıra Filozofu’ etkisiyle herkes gibi takip etmeye başladım. İlginç, farklı ve samimi biri. Mesleki yolculuğunu merakla takip ediyorum ve yaptığı filmleri seviyorum. Hayattaki üzüntülü durumlara...

Kendisiyle tanışmadım ‘Mandıra Filozofu’ etkisiyle herkes gibi takip etmeye başladım. İlginç, farklı ve samimi biri. Mesleki yolculuğunu merakla takip ediyorum ve yaptığı filmleri seviyorum. Hayattaki üzüntülü durumlara farklı gözle bakıyor ve mizah ile hikayeye dönüştürerek insanlık hallerini anlatıyor. Onun hikayelerinin sonunda yüzünüze yerleşen bir tebessüm kalıyor ve hayatı sevme duygusu oluşuyor. Yönetmen, yazar, oyuncu Müfit Can Saçıntı ile mail yoluyla da olsa tanıştık. Ben merak ettiklerimi sordum, o yanıtladı. Röportajımızla sizi baş başa bırakıyor, sağlıklı günler ve iyi pazarlar diliyoruz.

◼ Siz ölümü bile mizah yönüyle farklı ele alabilmeyi başaran bir sinemacı olarak içinde bulunduğumuz virüsü nasıl yorumluyorsunuz?
İnsanlık tarihine baktığımızda insanların yaşama biçimlerini asıl değiştiren şeyin salgın ve ölümler değil üretim biçimleri ve mülkiyet ilişkileri olduğunu görüyoruz. Teknoloji ve dijitalleşmenin geldiği bu noktada çok uzun süredir zaten ‘insansız üretim’ biçimleri planlanıyordu. Bunu planlayanlar için bu salgın dönemi bulunmaz bir test süreci oldu. Toplumların psikolojisini insansız üretim ve mesela insansız eğitime toplumları hazırladı. Mülkiyet ilişkilerini ve birikimlerini nasıl etkiledi derseniz? Bu salgınla mücadelede başarılı olan en kapitalist ülkeler bile kapitalist politikaları uygulayarak değil devletçi politikaları uygulayarak başarı kazandı. Ben kendi adıma dünyanın devletçiliğe döneceğini ancak devlet biçimlerinin şimdiki devlet anlayışından çok farklı olacağını öngörüyorum. Ancak tüm bu senaryoda korona başrol değil eski tragedyalardaki haberci, figüran…
Irkçı faşist bir filmde asla oynamam!
◼ Yaptığınız her işte sosyal içerikli mizah var, bu duruş neden kaynaklanıyor ve içinden sosyal mizah geçmeyen bir işte siz olmaz mısınız?
Nasrettin Hoca’dan bu yana bizim mizahımız hatta Karagözümüz, meddahımız, orta oyunumuz hatta ve hatta Keloğlan başta olmak üzere masallarımız bile sosyal içeriklidir. Bu topraklarda sosyal içerikli mizah bugün başlamadı ve insanlar yaşadıkça sürecek. Sosyal içerik konu ve hikaye ile ilgili değildir, tema ve mesajla ilgilidir. ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ bir aşk filmiydi ama ‘sevgi emektir’ mesajını verdiği için bence sosyal içerikli bir aşk filmidir. Bana sorarsanız Yeşilçam’da fakir kız zengin oğlan aşkını işleyen filmlerin pek çoğu haktan yana yoksuldan yana tavır koyduğu için sosyal içerikli aşk filmidir. Oscar adayı olan tek korku filmi olan ‘Get Out’ ırkçılık temasını işlediği için sosyal içerikli bir korku filmidir. Sonuçta ben aşk filminde de oynarım meşk filminde de oynarım korku filminde de oynarım ama mesaj önemli. Mesela ırkçı faşist bir filmde asla oynamam!
◼ Yazar-yönetmen-oyuncu ve hiciv ustası tanımlamalarının içinde en çok hangisi sizin en sevdiğiniz tanımlama ya da yanlış bir soru bunların hepsi Müfit Can Saçıntı mı? Bu yetenek ile yapılan meslekler olmasaydı siz kim ve ne olurdunuz hangi işi yapardınız?
Başta hemen söyleyeyim, hiciv ustası tanımını hak ettiğimi hiç düşünmüyorum. Çok naziksiniz ama böyle bir tanımlama soru içinde bile olsa beni mahcup eder utandırır. Ben eski ustalarımız kadar hem yetenekli değilim hem cesur değilim. Ben biraz sorumluluk hissettiğim için, biraz da durumdan vazife çıkarttığım için keçinin olmadığı yerde Abdurrahman Çelebi’yim. Benden çok çok yetenekli şahane gençler var. Onlar hiciv yapsa, sosyal içerikli mizah üretse ben seve seve boş işlerle uğraşırım. Oyunculuk konusunda da hiçbir iddiam yok, o yüzden oyunculuk yaparken bir çocuğun evcilik oynarken aldığı hazzı alıyorum. Mutlu oluyorum. En çok yönetmenlik yaparken duygusal tatmin yaşıyorum. Tüm bunlar olmasaydı küçük bir köyde kendime yetecek kadar üretmek ve okuyarak, film izleyerek ve sohbet ederek yaşamak isterdim.
Kemal Sunal ne yaparsa yapsın hep Şaban olarak tanındı
◼ ‘Mandıra Filozofu’ karakterinin bu kadar fenomen olacağını, hangi sınıftan olursa olsun herkesin kendisinden bir şeyler bularak beğeneceğini ve bu kadar ilgi görüp sevileceğini düşünmüş müydünüz ve o filozof siz oldunuz artık bu nasıl oldu ve nasıl bir duygu?
Bu kadarını asla tahmin etmiyorduk. O sırada dizinin üç senaristinden biriydim. Sadece iki bölüm misafir oyuncu olarak girdim. İki bölüm diye planladığınız karakter 105 bölüm sürdü. O dönem diziyi rahmetli Metin Açıkgöz, Caner Güler ve ben yazıyorduk. Birol Güven de proje sahibi olarak senaryo editörüydü. Bu ülkenin en meşhur oyuncusu Kemal Sunal ne yaparsa yapsın hep Şaban olarak tanındı. Ben de ne yaparsam yapayım ‘Mandıra Filozofu’ olarak tanınacağım sanırım, bunu kabullendim, sorun yok mutluyum.
Başka yerde şubemiz yoktur
◼ Herkes şimdi ‘Mandıra Filozofu’ olmak istiyor, karakterin gerçek hayatta taklitleri ile karşılaşmak mümkün hatta yaşam koçları ‘Mandıra Filozofu’nun yaşam öğretilerini satıyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Evet filmi izledikten sonra büyük şehirleri terk edip köylere çiftliklere yerleşenler o kadar çok ki ben sayısını unuttum. Başta kaygılanıyordum başaramazlar da bana küfür edecekler diye neyse ki güzel haberler geliyor. Çoğu başardı ve bana küfür değil teşekkür ediyorlar. Mutlular, ben de mutluyum. Mandıra Filozofu ismiyle cafe, büfe açanları, resmimi kullananları, ürün satanları duydum ama öğreti satanları duymadım. Ama buradan okurları uyarayım; başka yerde şubemiz yoktur.
Hayat adil olmadığı için iyi insanlar adaleti sağlamaya çalışıyor
◼ Peltek konuştuğunuz için sizden oyuncu olmaz dediler ama akılda kalan ve halkın tanıdığı oyunculardan biri oldunuz. Hayatın bu adaletini nasıl yorumlarsınız?
Hayatın matematiği yoktur. Bu kapitalist sistemde iki kere 2 × 2 =4 etmez. Sonuç adamına göre değişir. Zengin ve güçlüysen 2× 2=200 edebilir veya yoksul ve güçsüz sen 2 × 2 = sıfır edebilir. Matematiği olmayanın adaleti de yoktur. Hayat adil olmadığı için iyi insanlar adaleti sağlamaya çalışıyor. Ama bence en önemlisi kişinin kendine karşı adil olması… Kişinin kendinize karşı adil olması demek ise başkalarının mutluluk tarifini değil kendi mutluluk tarifini gerçekleştirmeye çalışmak demektir. Sen başkasının mutluluk tarifini, başkasının başarı tarifini gerçekleştirmek için yaşarsan, kendine yapacağın en büyük adaletsizlik en büyük haksızlık budur.
◼ Yeni filminiz ‘Maskeler de Düşer’ hikayesiyle nasıl bir film, oyuncuları kimler ve seyirciye bu kez ne anlattınız?
Filmi, düşündüren suç komedisi diye tanımladık. Gayri meşru yollardan para kazanan bir adam kapana sıkışınca paranın anlamsızlığını anlıyor. Asıl değerli olanın para değil sevgi, dostluk, insanlık ve aile olduğunu anlatmaya çalıştım. Filmi aynı zamanda Self-Servis bir film olarak tanımlıyoruz. Salgın tedbirleri nedeniyle her oyuncu kendi sahnesini kendi çekti. Çekimleri montajda birleştirdik. Ancak ses ve görüntüleri düzeltmek ve güzelleştirmek için color artist ve sound designer dediğimiz profesyonel ellere teslim ettik.
Benim derdim seyirciyle buluşmak, bu filmden para kazanmak gibi bir beklentim yok
◼ Bu filminizin özelliği öncelikle youTube’da gösterimini yapacak olmanız. Bu fikre nasıl karar verdiniz ve bu filmden para kazanmayı düşünmüyor musunuz?
Salgın önlemleri nedeniyle sinemalar kapanınca bunu mecburen düşündük. Böylece hem elimizi kolumuzu bağlayan dağıtım zincirlerinden hem serbest piyasa koşullarından hem de vizyon masraflarından kurtulmuş olduk. Benim derdim seyirciyle buluşmak. Bu buluşma sinemada da olabilir internette de televizyonda da… Bu filmden para kazanma gibi bir beklentim yok. Özgür ve bağımsız sinemacılar için yeni bir yol açmaya çalışıyorum. Ancak yeni bir film çekecek kadar para kazanırsak hemen yeni bir film çekeceğim.
Türkiye’nin ihraç kalemleri arasında artık benim gösterileri de sayabilirsiniz
◼ Tek kişilik gösterileriniz devam edecek mi ve bundan sonrası için planlarınız neler?
Tek kişilik gösteriler sayesinde üç yıldır ayakta durabiliyorum. Skeçlerden oluşan 3-4 kişilik yeni bir kabare düşünüyorum. Eylül ayı için Kanada’dan teklif, ekim ayında Avrupa’dan teklif var. Şubat ayında Avrupa’da on gösteri kesin ancak Türkiye’de önümü göremiyorum. Zaten üç yıldır Türkiye’den daha çok yurtdışında gösteri yapıyorum, yurda döviz sokuyorum. Türkiye’nin ihraç kalemleri arasında artık benim gösterileri de sayabilirsiniz.

Film çekmek için paralı insanların kahrını, kaprisini çekmek istemiyorum

◼ Sizin filmlerinizde en hüzünlü durumu bile neşeyle ve bir oyunla anlatma tarzınızı çok seviyorum. Hem çok ağlayıp hem de çok güleceğimiz yeni hikayeler birikti mi?
‘Parasız Yaşamanın Sırrı’ isimli bir film çekmeyi düşünüyorum. Bir de alternatif eğitim konulu bir okul filmi ayrıca sosyal içerikli bir korku filmi çekmek istiyorum. Nasrettin hoca filmi çekmekte istiyordum ama yüksek bütçeli dönem filmi olacağı için ona gücüm yetmez. Film çekmek için de paralı insanların kahrını, kaprisini çekmek istemiyorum.