NECATİ TIĞLI: “HALKIMIZ İKTİDARIN ADLİYESİNE DEĞİL, ‘KENDİ ADLİYESİ’ OLAN SOSYAL MEDYA HESABINA GÜVENİYOR!”

Mahkemede iyi hal indirimi alan katiller var. İnsanlar da adaletin tecelli etmediğini görüyor. Adaleti bu defa sosyal medyadan aramaya başlıyorlar. Çünkü yargı da diğer tüm kurumlar gibi saraya bağlanmış durumda. Birisi haksızlığa uğradığında ilk aklına gelen yer adliye olmuyor. Sosyal medya oluyor. Halkımız, iktidarın adliyesine güvenmiyor; kendi adliyesine, yani sosyal medya hesabına güveniyor” diyor TBMM Başkanlık Divanı Üyesi ve CHP Giresun Milletvekili Necati Tığlı… Tığlı ile erken seçimi, Türkiye’yi etkileyen olayları, Z Kuşağını, interneti ve işsizlik, nepotizm siyasal-ekonomik sorunlar içerisindeki gençliği ile konuştuk.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre 2019’da Türkiye’den en çok göçün yaşandığı yaş grubu 25-29. Ülkeden yurt dışına giden 330 bin 289 kişiden 50 bin 154’ünü 25-29 yaş grubu oluşturuyor. Türkiye, ABD’de en fazla öğrenci okutan 10’uncu ülke. Yurt dışına okumaya giden gençlerin önemli bir kısmı Türkiye’ye dönmek istemediğini söylüyor.

Araştırmalara göre Türkiye’de eğitimini tamamlayan gençlerin yüzde 80’ine yakın bir kesim imkân bulmaları halinde yurt dışında yaşamak istemediğini açıkladı. Yine TÜİK verilerine göre 18-24 yaş grubundaki genç nüfus içinde kendini mutlu olarak beyan edenlerin oranı 2019 yılında yüzde 56,7 iken geçen yıl yüzde 47,2’a geriledi. Yani ülkemizdeki gençlerin çoğu mutsuz ve umutsuz.

Bu rakamlar eşliğinde 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı haftasını geride bırakıyoruz. Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş adımlarından en önemlisi olan Atatürk’ün Samsun’a çıkış tarihi; yine Mustafa Kemal Atatürk tarafından gençlere armağan edildi. Peki işsizlik, nepotizm siyasal ve ekonomik sorunlar içerisinde gençliğin son durumu nasıl? Erken seçimi, Türkiye’yi etkileyen olayları, Z Kuşağını, interneti ve gençliği TBMM Başkanlık Divanı Üyesi ve CHP Giresun Milletvekili sevgili Necati Tığlı ile konuştuk.

Siyasette neler oluyor, Türkiye’de gündem değişme hızı kendi rekorlarını kırıyor. Ülke gündeminin aktörleri ve yeni aktör adayları da telefon ekranının peşinden gidiyor.  Klasik bir deyim var hani “kartlar yeniden karılıyor.” Peki ‘kartlar karılırken’ halk da bu işin içinde mi yoksa sadece izleyici mi? Güç izleyenlerde mi yoksa ‘izlenenlerde mi?’ Postmodern dönemde gündemi de ekrandaki hareket belirliyor. Kitle iletişim araçlarına bakarak, ben ona aynı zamanda -kitle etkileşim araçları da- diyorum; günün sonunda ortalık mı karışık yoksa ‘ortaya karışık’ bir durum mu içindeyiz? Siyaset mi etkileşim araçlarını yoksa etkileşim araçları mı siyaseti belirliyor?

Her ikisi de var. Hem ortalık karışık hem de ortaya karışık bir hal diyebiliriz. Gündem her an değişiyor. Çok farklı yerlerden hiç beklenmeyen sesler ve çıkışlar geliyor. Bunun nedeni aslında tek adam rejimi. İçinde bulunduğumuz köhnemiş sistem. Adaletsizlik, liyakatsizlik ve baskı ortamında bunlar yaşanıyor. Bunlar aynı zamanda bir iktidarın tükendiğinin de göstergesidir. Bakın ülkemizde ekonomik bir sıkıntı var. İnsanlar işsizlikten intihar ediyor. Ama haber bile olmuyor. Medyanın yok edilmesi de sizin bahsettiğiniz ‘ortaya karışıklığın’ yaratılmasına etki ediyor. Kitle iletişim, sizin ek olarak ‘etkileşim’ tabirinizde olduğu gibi siyaseti belirleyici çok büyük alanla karşı karşıyayız. Ama siyaset de onu belirliyor. Karşılıklı bir iletişim, hatta etkileşim söz konusu. İnternet öyle bir hale geldi ki herkese kendi ekranında büyük bir özgürlük de verdi. Bunun sonuçlarını dünyanın birçok yerinde görüyoruz. Hem ekonomik hem siyasal açıdan. Bizden 10 bin kilometre uzakta olan Amerika’da yaşanan bir olayı ya da bir haksızlığı biz anında buradan izliyoruz. Hatta bazen protesto ediyoruz. Diplomatik açıklamalar, yani daha çok son dakika olarak verilen açıklamalar Twitter’dan veriliyor. Gazeteciler, bu bahsettiğim açıklamaları bazen de oradan görüyor ve kullanıyor. Bunu nasıl yadsıyabiliriz ki? Bir de ana akım medyanın içler acısı hali var. İnsanlar, özellikle gençler onlara güvenmiyor. İzlemiyor bile. Güvendiği hesapları sosyal medyadan takip ediyor. Bu dönemi, yani içinde bulunduğumuz dönemin gerçekliğini çok iyi anlamamız lazım. Yani öyle saraydan talimatla değiştirebileceğiniz bir yer değil. Herkes, kendi hesabında baş aktör. Kimse onu bırakmıyor. Her zaman da alternatifi üretilebilen bir dünya sosyal medya. Bakın çok kıymetli gazeteciler Youtube’dan yayınlar yapıyor. Bazen ana akımdaki kanalların ana haberlerinden bile çok izleniyor. Çünkü kirli bilgi bombardımanı içinde doğru adresler de tercih edilmeye başladı.

Birisi haksızlığa uğradığında ilk aklına gelen yer adliye olmuyor. Sosyal medya oluyor. Bu, hepimizin üzerinde uzun uzun düşünmemiz gereken bir problem. Halkımız, iktidarın adliyesine güvenmiyor; kendi adliyesine, yani sosyal medya hesabına güveniyor.

İnternet ve sosyal medyadaki yenilikler siyasette ne tür değişimlere neden oldu? Vasata tahammül kalmadı gençlerde anlaşılan.

Evet. Hayat iyice hızlandı. Birtakım kişiler çıkıyor; ekranda ve sosyal medyada beylik laflar ediyor. Sarayı allamak pullamak için. Birkaç hafta sonra iktidar tam tersini yapıyor ya da söylüyor. Haydi 180 derece dönüyor aynı kişi Yine beylik laflar ederek geçen hafta söylediklerinin tam tersini anlatıyor. Tam trajedi. Kendi izleyicisinin dahi sabrı kalmıyor kanal değiştiriyor. Bakın en çok izlenen kanallara ya da programlara. Çoğu kez şaşırtır. Bunun olması da güzel. Gençler artık iki yandaş kanal ya da hesap arasında tercih durumunda değil. Çok da şükür! Mesela sizin gazeteniz de öyle. Ben günlük olarak bakıyorum. Özellikle Pazar günleri keyifle okuyorum. Başka böyle alternatif gazete ve yayınları da takip ediyorum. Yabancı kaynaklara da bakıyorum. Şimdi bunu ben yapıyorsam Z Kuşağı fersah fersah yapıyor. Yalanı ve yandaşı hemen algılıyorlar. Hemen bir alternatif yaratıyorlar. Yüzbinlerce kişinin aynı anda izlediği ve dinlediği yayınlarda buluşuyorlar. Günümüzün en büyük mitinglerini anında hem de ekranda yapabiliyorlar. Partimiz de bunu yakaladı mesela. Bunu gözlemliyorsunuzdur. Ayrıca dediğiniz gibi; kimse vasata mahkum değil artık. Mutlaka bir doğru alternatifi var. E niye o yalancı vasat korosunu dinlesin ki gençler. Gençler haklıdır. Demokrasi çerçevesinde ne yaparlarsa da haklarıdır.

Türkiye’de medyanın durumu malum. Büyük bir yandaş havuz medyası oluşturuldu. Bu da muhalefetin ve farklı seslerin sosyal medyayı daha fazla kullanmalarına yol açtı. Türkiye’de sosyal medya ve alternatif kaynaklar yer yer ana akım medyadan bile daha fazla izlenen ve okunan bir mecra haline geldi. İnsanlar seslerini sosyal medyadan duruyor. Adalet bile Twitter’dan aranır hale geldi. Birçok ‘suçlu’ iddiasında bulunulan kişi sosyal medya sayesinde tutuklandı. “Twitter mahkemesi” diye bir kalıp bile girdi dilimize. Bu gidişatın sonuçları ne olacak?

Bunun en önemli nedeni Adaletsizlik. Bir ülkede devletten adaleti çıkarırsanız orada devlet kalmaz. Onun adı artık başka bir şeydir. Bir örnek vereyim. Ben geçmiş dönemde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesiydim. Kadına yönelik şiddet bu iktidar döneminde rekor kırdı. Bunu herkes biliyor. Öyle acı olaylara şahit olduk ki insanın aklından çıkmıyor. Bunların hesabının sorulması ve kadına yönelik şiddetin engellenmesi için mücadele ediyoruz yani. Ama bakıyorsunuz iktidardan birisi ya da yandaş medyadan sözde bir akademisyen çıkıp kadını aşağılayan ve şiddeti öven açıklamalarda bulunuyor.

İstanbul Sözleşmesini hedef alan kesimlere bakın. Şimdi de kadına şiddetle mücadeleyi düzenleyen 6284 sayılı Kanunun değişmesi gerektiğini yazıp duruyorlar. Bunun psikolojik kitlesel etkileri de yok değil. Birtakım kişiler bundan cesaret aldı.

Mahkemede iyi hal indirimi alan katiller var. İnsanlar da adaletin tecelli etmediğini görüyor. Adaleti bu defa sosyal medyadan aramaya başlıyorlar. Çünkü yargı da diğer tüm kurumlar gibi saraya bağlanmış durumda. Dediğiniz gibi birisi haksızlığa uğradığında ilk aklına gelen yer adliye olmuyor. Sosyal medya oluyor. Bu, hepimizin üzerinde uzun uzun düşünmemiz gereken bir problem. Halkımız, iktidarın adliyesine güvenmiyor; kendi adliyesine, yani sosyal medya hesabına güveniyor. Haklı da. Çünkü ülkemizde saray iktidarıyla birlikte hukukun üstünlüğü rafa kalktı, üstünlerin hukuku geldi. Kanunlar zayıfı korumuyor. Kanunlar mağduru korumuyor. TCK’da suçlar ve cezaları açık açık yazsa bile haklı olanın değil; güçlü olanın kazandığı davalarla dolu Türkiye. Ana akım medya zaten insan hakları ihlallerini vermiyor. Veremez ki. Tam terine yaşanan ihlallerin üzerini örtecek tartışmalara giriyorlar. Bunu yıllardır hepimiz yaşıyoruz.

İstanbul Sözleşmesinden çıkılması kadına yönelik şiddeti arttırdı mı?

Kesinlikle evet. Sözleşme kadına yönelik şiddetin önlenmesi için bir taahhüt demekti aynı zamanda. Zaten kadına yönelik şiddete ilişkin ciddi eksik ve belirsizlikler var. Partimizin değerli hukukçuları başta olmak üzere hepimiz bunu dile getirdik. Gereken kanun tekliflerini verdik. Meclis araştırmaları istedik. Ancak hepsini reddettiler. Yani kadına şiddeti araştıralım diyoruz ama iktidar milletvekilleri hayır diyor. Bunu anlayabilmek söz konusu değil. Bir de İstanbul Sözleşmesini hedef alan kesimlere bakın. Şimdi de kadına şiddetle mücadeleyi düzenleyen 6284 sayılı Kanunun değişmesi gerektiğini yazıp duruyorlar. Bunun psikolojik kitlesel etkileri de yok değil. Birtakım kişiler bundan cesaret aldı.

Erken seçim konusu yine gündemde. Olası bir erken seçimde Millet İttifakı açısından nasıl bir sonuç doğar?

Erken seçime yarın olacakmış gibi hazırız. Tüm gücümüzle hem de. Yani Cumhuriyet Halk Partisi seçime hazır. Şu anda Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde örgütlerimizin tamamı hiçbir ayrım gözetmeden bütün vatandaşlarımızla temasta. Tabi pandemi koşullarında ve halkımızın da sağlığını düşünerek, gerekli önlemleri alarak çalışıyoruz. Özellikle internet üzerinden emekliler, kadınlar, işsizler, çiftçiler, gençler ve toplumun tüm kesimleriyle biraraya geliyoruz.  Zaten biz erken seçim dedikçe iktidar ve ortağı kaçıyor. Kaybedeceklerini biliyorlar. Millet İttifakı gayet güçlü şekilde ilerliyor. Bunu da ittifakın liderlerine yapılan saldırılara bakarak anlayabilirsiniz.

İlk seçimlerde Z Kuşağı 6 milyon oy kullanacak. Yani bir anlamda seçimlerin galibini bu gençler belirleyecek. Birçok ankette Cumhur İttifakının Z Kuşağı gençlerinde karşılık bulmadığı ifade ediliyor. Z Kuşağı ile ilgili özel bir çalışmanız var mı?

Partimizde Gençlik Kollarının kurulduğu 1954 yılından itibaren gençler çok büyük işlere imza attı. İçlerinden çok önemli isimler çıkarttı. Şimdi de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçilmesiyle atama yerine kongre sistemi ve her kademede yüzde 10’luk gençlik kotasını da elde etmiş oldular. 2018 yılına gelindiğinde bu kota yüzde 20’ye çıkarılarak partinin daha çok genç başkan, yönetici ve seçilmiş gençle yoluna devam etmesi doğrultusundaki hedef pekiştirilmiş oldu. Gençlerin yaşamak isteyecekleri bir Türkiye yaratmak istiyoruz. En büyük amacımız da bu zaten. Bunu da gençlerle birlikte yapıyoruz. Partimiz yetkili kurumları uzun süredir büyük emeklerle hazırladıkları projeleri hayata geçirdiler. Biz de her an bu hedeflerin ve gençlerle ilgili projelerimizin topluma daha çok yansıması için çalışıyoruz.

Z Kuşağı ilk seçimde belirleyici olacak. Z Kuşağı asla talimatla ya da korkuyla oy vermez. Onların oylarını boş vaatlerle de alamazlar. Zaten onlar da bunu çok da esprili şekilde anlatıyor. Parti olarak özgürlük, eşitlik isteyen gençlerimizin fikirlerini derinlemesine dinliyoruz. Onların söyledikleri çok önemli. Çünkü bu dönem onların çağı. Gelecek sarayın değil; gelecek özgürlük isteyen gençlerin. Bunlar da bizim partimizin samimi söylemleri. Gençler en doğrusunu bilirler zaten.

Röportajın başında Türkiye’deki beyin göçü ile ilgili rakamları konuştuk. Bunun en büyük nedenleri size göre neler? Bu beyin göçünü nasıl durdururuz?

Bir ülkede demokrasi, hukuk, liyakat ve özgürlük yoksa orada gençler niye kalsın? Gayet eğitimli ve güzel hayalleri olan gençler tüm yaşananlardan çok kötü etkileniyor. Söylediğiniz gibi çoğu umutsuz ve yurt dışına gitme arzusunda. Onları suçlamak da yersiz olur. Anlamaya çalışmak ve onları bu noktaya getiren siyasal yapıdan kurtulmak gerekiyor. Her gün başta üniversiteler olmak üzere kamuda adam kayırmayı görüyoruz. Olay öyle bir hale geldi ki neredeyse normalleşti. Dayı yeğen amca kuzen kim varsa bakanlıklara doluşan aileleri izliyor, tanıyor gençler. Sonra o kişilerin işlerine devam ettiğini de görüyor. Atanamayan öğretmenler intihar ediyor. Diplomalı işsizler ordusu var. Bir genç KPSS’de ilk 100’e giriyor ama iktidardan torpili olmadığı için kamuya işe alınmıyor. Sonra başka yerde de iş bulamıyor. Umutsuzluk, mutsuzluk ve depresyon başlıyor. Adalet ve liyakat gelirse işte gençler o zaman ülkelerinde kendilerini gerçekleştirmek için kalırlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi