NERENİ BEĞENMİYORSUN?

NERENİ BEĞENMİYORSUN?
Konuşma yasağı sona erdi. Eskisi gibi dilim, damağım, boğazım, çıkardığım seslere anlam kazandırıyor.Bu süreçte hayli yazıştık dostlarla, arkadaşlarla, sevdiklerimizle, sevenlerimizle. Yazışmak sahiden kimi zaman konuşmaktan...

Konuşma yasağı sona erdi. Eskisi gibi dilim, damağım, boğazım, çıkardığım seslere anlam kazandırıyor.
Bu süreçte hayli yazıştık dostlarla, arkadaşlarla, sevdiklerimizle, sevenlerimizle. Yazışmak sahiden kimi zaman konuşmaktan daha iyi geliyor.
Sevinç Baloğlu benim dostumdur, iyi bir belgeselci, iyi bir yapımcıdır. Ama her şeyden önce iyi bir insandır. Dostluğumuz çok eskilere dayanmasa da yüreklerimizde kadimdir, öyle sayarız. Çok eskilerden tanış gibiyizdir.
Toronto’dan attığı mektupta beni ağlatan sözler yazıyordu. Sağ olsun.
Mektubun bir yerinde Tokat’ın Niksar ilçesinde yaşamış babaannesinin, yüzünden ağrıları olduğunu anladığı eşine seslenişini hatırlattı. Babaanne dedeye şöyle sorar imiş:
“Nereni beğenmiyorsun?”
Sevinç’ten aldığım izinle mektuptan şu alıntıyı buraya eklemeliyim.
“Büyükbabam da 'ayaklarım beni taşımıyor' derdi genellikle. Babaannem o zaman sırayı değiştir, bugün tarlaya tapana değil, Arasta'ya, gülüp eğlendiğin dostlarını ziyarete git ki ayakların senden memnun olsun derdi.”
Hayatımda işittiğim en zarif, yardımlaşma, dayanışma, ağrının nerede olduğunu öğrenme sorusu budur. Daha iyisini işitmemiştim o mektuba kadar.
Kulağıma küpe olacak. Bir ağrım olduğunda kendime de soracağım bunu ve o ağrının üzerine gideceğim.
“Nereni beğenmiyorsun?”
Babaannemize rahmet olsun. Bana da harika bir mücevher bıraktı.
Sevinç, daha önce hiç statta maç izlememiş, ortak dostlarımızın ‘renkli’ fanatikliklerine rağmen, kendisini Beşiktaşlı kabul ediyor. Birlikte İnönü’de maç izleme sözümüz yıllardan beri duruyor. Hatta önceki sene maça bir gün kala ayağını kırdı, maça gelemedi. O gün sanki ayağını beğenmemişti.
Şimdi kararlıyız, O, Toronto’dan dönecek, ben şu derdi atlatacağım, büyük insanlık koronayı yenecek ve maça gideceğiz. “İnadına Beşiktaş” diye bağıracağız. Sözümüz baki.
Bu süreçte beni arayan aramayan, soran soramayan, hastaneye gelen gelemeyen, yazan, fotoğraf gönderen, görüntülü arama rekorları kıran, teknoloji kullanmada çağ atlayan tüm arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim.
Özellikle sürecin en başından, halen devam eden her aşamasını kendi sağlığı gibi takip eden çok kıymetli arkadaşlarıma can borçlu hissediyorum.
İyi ki varsınız. Bugünleri hiç ama hiç unutmayacağım.
2020’nin tüm insanlığa korkunç hediyeleri var, daha da olacak gibi görünüyor. Ben nasibimden razıyım.