NOEL FİLMİ Mİ? UMUDUN ŞİDDETE TAHVİL EDİLMESİ Mİ? “VAHŞİ GECE” & GEZİCİ FESTİVAL YOLA KOYULDU !

 Bir film hakkında yazarken şüphesiz izlediğinizin bir film ve sanatsal bir eylem biçimi olduğu gerçeğini görmezden gelemezsiniz. Diğer yandan “Vahşi Gece”de ele alınan extrem bir aile olsa da, çocukların şiddeti kanıksamış karakterler olarak tasvir edilmesi, dünyanın gidişatı hakkında umutsuz bir tablo ortaya koyuyor.

Noel, Hristiyan kültürünün önemli bir parçası... Bu günü özel kılan “Noel Baba” efsanesine günümüzün hiper gerçekçi çocukları bile inanmasa da; umudu, iyiyi, güzeli ve paylaşımı sembolize etmesi açılarından önemli olduğu söylenebilir. Şüphesiz Noel’in ya da bizdeki yılbaşının kutlanılmasından vazgeçilse de; ne sınıfsal eşitsizlikler sona erecek; ne zenginler daha paylaşımcı olacak; ne de yatağa aç giren çocukların sayılarında azalma olacak.

Her yılın sonunda yeni bir yıla girerken, geride kalan yıl bizde kötü anılar bırakmışsa, yeni yıla umutla bakmak isteriz. Bu temenni ve duygu, gerçek yaşamda hayal edip de ulaşamadığımız yaşamları ve düşsel kahramanlarından etkilendiğimiz ya da ele alınan karakterler ve konusu aracılığıyla yaşadığımız dünyaya empati kurarak bakmamızı sağlayan filmlerle karşımıza çıkar. Bu filmlerin çocuklara hitap eden niteliklerinin ağır bastığını da ekleyelim.

NOEL BABA EFSANESİ

Ülkemizdeki yılbaşı kutlamalarına tepki gösterenlerin Noel ile karıştırmaması açısından, Noel’in   temeli hakkında hatırlatmada bulunalım: Noel filmlerinin büyük kısmında, Noel Baba olarak bilinen Santa Clause’un (Aziz Nicholas), odak olması tesadüfi değildir. Bu ritüelin geçmişi Roma İmparatorluğu’na kadar uzanır. O dönemde 25 Aralık’ta Işık Tanrısı Mitra için güneşin doğuşu kutlanıyor, bu kültür güneşi tanrı olarak kabul ediyordu. O dönemde Hristiyanlık, Hz.İsa’nın doğum tarihi olarak 25 Aralık’ı kabul etti ve 380 yılında, İstanbul’daki Doğu Kilisesi de bu değişime uydu. Bu tarih İsa’nın doğumu olarak kutlanmaya başlandı. Aslında eski bir Pagan geleneği olan çam ağacı da bu süreçte yerini almıştı. Tarihsel süreç içinde bu kutlamalara, İngilizce Christmas, Fransızca Noel denmeye başlandı. Christmas kelimesinin kökeni İsa anlamında "Christ" ve kiliselerde yapılan ekmekle şarabın kutsanması ayinine verilen isim olan 'mass’in birleşimiyle “Christmas” olarak adlandırılmaktadır. Noel'in kökeni ise Latince "doğuş" anlamında "natalis"tir ve "kutsal doğum" anlamına gelir.

ÇAĞDAŞ NOEL BABA MİTİ

Günümüzde bilinen Noel Baba miti ise, 245 yılında Patara’da doğan Aziz Nikola’dan bugüne ulaşmıştır. Nikola’nın bölgeyi kıtlıktan, gemicileri kazalardan ve masum insanları kötülüklerden kurtardığına inanılıyordu. Cenevizli korsanlar, Aziz Nikola’nın kemiklerini 11’inci yüzyılda İtalya’ya götürünce, namı Batı’da da yayılmaya başlar ve adına kiliseler inşa edilir. Süreç içinde Romalıların ve kuzeylilerin kışa girerken çocuklara hediye dağıtma geleneği, 6 Aralık Aziz Nikola Günü ile anılır olur ve giderek 24 Aralık Noel gününe çekilir. 17’nci yüzyılda Amerika’ya göç eden Hollandalılar, “Sinterklaas” dedikleri Aziz Nikola'nın inançlarını Amerika'ya taşırlar ve “Sinterklaas”, “Santa Clause” olur. 

Her ne kadar yukarıda özetlediğimiz kadarıyla Noel yeni bir yıl için umut vaat etse de, vizyona giren “Vahşi Gece” (Violent Night), bu açıdan isminin de çağrıştırdığı şekilde günümüzde umutla şiddetin yer değiştirmesine yoğunlaşan bir film.

Bir gurup paralı asker, kale gibi korunan evinde yaşayan zengin iş kadını Gertrude Lightstone (Beverly D’Angelo) ve ailesini Noel gecesi tutsak alır. Parayla her şeyi satın alan ve karanlık bir figür olan Gertrude; Amerikan Devletinin yabancı ülkelerde düzenleyeceği tezgahlar için el altından kendisine teslim edilen 300 milyon doları evindeki kasada saklamaktadır. Annesinin yaşamını planlamasından bunalmış ve karısı Linda’nın onu terk etmesi nedeniyle ayrı yaşamakta olan Jason (Alex Hassell), ailesini yeniden bir araya getirmek için parayı çalar. Kasayı boş bulan paralı askerler, evin küçük kızı Trudy (Leah Brady) için hediye getiren Santa Claus’u (David Harbour), yani Noel Baba’yı hesaba katmamışlardır…  

VAHŞİ GECE’NİN NOELİ

“Vahşi Gece” Noel’i fon seçen bir film olsa da, ebeveynler filmin isminin yarattığı şiddeti göz ardı edip, umalım ki çocuklarını bu filme götürmekte dikkatsiz davranmazlar. Şüphesiz yönetmenin de çocuklar için bir film yapma iddiası bulunmuyor! Ama sembollere aldanıp da filme girdiğiniz zaman, şiddetin envai çeşidine, hem de yazımızın başında özetlediğimiz gibi umuda, sevgiye, paylaşmaya davet eden bir Noel filmine değil; kopuk kafalardan parçalanan bedenlere, dibine kadar şiddetin egemen olduğu bir dünyaya bulanıyorsunuz.

Bir film hakkında yazarken şüphesiz izlediğinizin bir film ve sanatsal bir eylem biçimi olduğu gerçeğini görmezden gelmemek lazım. Diğer yandan “Vahşi Gece”de ele alınan extrem bir aile olsa da, çocukların şiddeti kanıksamış karakterler olarak tasvir edilmesi, dünyanın gidişatı hakkında umutsuz bir tablo ortaya koyuyor.

“Vahşi Gece” hakkındaki yazdıklarımızdan ahlakçı ve yargılayıcı bir bakış açısı oluşturduğumuz anlaşılmasın. Sanat insana dair her şeyi kapsar ve süzdüklerini kendi diliyle yorumlayarak gene insanla paylaşır. Ama şiddeti yaşamın normali algısına da çevirmemeye de özen göstermek önemli.

Başlangıcında keyifli bir Noel filmi seyredeceğiniz algısı yaratan “Vahşi Gece”, dümeni  süratle aksiyona ve şiddete kırıyor ve kendinizi baş rolünde Keanu Reeves’in oynadığı John Wick’i aratmayan bir kan gölünün ortasında buluyorsunuz. Diğer yandan yönetmen Tommy Virkola, ana karakter Noel Baba’nın “gerçekliğine” gönderme yaparcasına, O’nu göklerde geyiklerin çektiği arabasıyla giden, bacalardan kendisini evlere ışınlayan bir karakter olarak resmedip, bu hiper gerçekçi şiddet dünyasını, fantezinin rahatlatıcı etkisiyle nötralize etmeye çalışmış.

Filmin oyunculuk açısından öne çıkan performansları ise bir dönemin güzelliğiyle de dikkat çeken aktrisi Beverly D’Angelo, Gertrude Lightstone karakteriyle öne çıkarken; diğer oyunculuk performansında ise binlerce yıllık şiddetten gelip, çağdaş dünyada Noel Baba’da vücut bulan Santa Claus karakterinde David Harbour dikkati çekiyor.

Şiddet soslu Noel fonlu “Vahşi Gece” içeriğiyle seyirciyi şaşırtmayacak bir film ve baş sorumlusu ise bir virüs: (...) tanrılaşmaya değil, şeytanlaşmaya yol tutan, kendince ölümsüzlüğü ararken yaşadığı gezegene ölümü indiren, yeryüzünü cehenneme çevirmiş, doğanın kanser hücresi haline gelmiş bir varlık olarak İnsan...(1) Ama “Evde Tek Başına”nın temelde masum veleti Kevin’in (Macaulay Culkin) şiddete bulanmamış hırsızlara yaptığı tuzakları konu alan Noel ya da yılbaşı filmleri olduğunu da anımsatalım.

GEZİCİ FESTİVAL YOLA KOYULDU !

Sinemayı ülkemizde seyircinin ayağına götüren bu bağlamda sinemanın önemli yapıtlarını farklı coğrafyalarda olanakları sınırlı yerler de dahil olmak üzere sinemaseverlere ulaştıracak  27. Gezici Festival, 2 Aralık’ta start alıp yılın en yeni ve ödüllü yapımlarını bir araya getirirken; Türkiye 2022 ve Dünya Sineması bölümleri ve Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği’nin katkılarıyla hazırlanan “Tehdit Altında” ve “Özgür İfade” bölümleriyle de, günümüzde tüm dünyada çok tartışılan basın ve ifade özgürlüğünü temel alan filmleri izleyicilerle buluşturuyor.

FESTİVAL TARİH VE MEKANLARI

Festivalin Ankara gösterimleri Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Çankaya Belediyesi’nin katkılarıyla 2–8 Aralık tarihleri arasında Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde, Sinop gösterimleri 9-11 Aralık tarihleri arasında Sinop Belediyesi’nin ev sahipliğinde Halk Eğitim Merkezi’nde, Kastamonu gösterimleri ise 12-14 Aralık tarihleri arasında Kastamonu Üniversitesi Ahmet Yesevi Konferans Salonu’nda İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Topluluğu’nun ev sahipliğinde gerçekleşecek.

TEHDİT ALTINDA

Gezici Festival, tüm dünyada giderek gerileyen ve Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün verilerine göre 2022’de dünya nüfusunun %70’inde ciddi engellerle karşı karşıya kalan basın özgürlüğünü odağına alan üç filmi, Tehdit Altında bölümünde izleyicilere sunuyor. Bölümde yer alan filmler, farklı ülkelerdeki bağımsız basının, karşı karşıya olduğu sorunları ve bunların demokratik rejimlere etkisini konu alıyor.

Washington Post muhabirleri Bob Woodward ile Carl Bernstein’ın Başkan Nixon'ın istifasıyla sonlanan Watergate soygunu araştırmasını konu alan 1976 yapımı Başkanın Bütün Adamları (All The President’s Man), yönetmen Alan J. Pakula’nın imzasını taşıyor. Woodward ile Bernstein'ın çok satan kitabından uyarlanan ve “En İyi Uyarlama Senaryo”, “En İyi Sanat Yönetimi”, “En İyi Ses” ve “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dallarında Oscar alan film, bizlere basın özgürlüğünün demokrasi yolunda ne kadar etkili bir araç olabileceğini hatırlatıyor.

2022’nin en çok ses getiren belgesellerinden biri olan ve ABD ve Danimarka Büyükelçiliklerinin katkılarıyla gösterilecek “Bir Gazetecinin Öldürülüşü” (The Killing Of A Journalist), haberleriyle politikacıları rahatsız eden araştırmacı gazeteci Ján Kuciak’ın nişanlısıyla birlikte suikasta kurban gitmesini konu alıyor. Slovakya’da siyasetin yeniden şekillenmesine yol açan cinayet, aynı zamanda AB’nin en geniş çaplı yolsuzluk skandallarından birini gözler önüne seriyor. Gazeteci ve yapımcı Matt Sarnecki’nin yönettiği film, Dokufest’te “Gerçeklik Ödülü” ile Bergen Uluslararası Film Festivali “En İyi İnsan Hakları Belgeseli Ödülü”ne layık görüldü.

Ödüllü Asyalı-Amerikalı yönetmen Ramona S. Diaz imzalı belgesel “Kuşatma” (A Thousand Cuts), Filipinler’de Cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte’nin basına karşı giriştiği büyük kuşatmaya karşı, gazeteci Maria Ressa’nın mücadelesini ele alıyor. 2021’de Nobel Barış ödülünün yanı sıra Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün de sahibi olan gazeteci Maria Ressa, uzun yıllardır zorlu siyasi koşullar ve yüksek kişisel riskler altında basın özgürlüğünü savunuyor. Film, Gotham Ödülleri’nde “En İyi Belgesel”, Montclair Film Festivali “David Carr Ödülü”, DocEdge Festivali “En İyi Uluslararası Film” ve “Cinema Eye Honors Unutulmayanlar Ödülü” başta olmak üzere pek çok ödüle sahip.

ÖZGÜR İFADE

Festivalin bir diğer dikkat çekici bölümü Özgür İfade ise, tıpkı basın özgürlüğü gibi baskıya uğrayan düşünce ve ifade özgürlüğünü odağına alan iki başarılı yapımı bir araya getiriyor. Popüler liderler ve otoriter yönetimlerin yükselişiyle, ifade özgürlüğü de basına koşut bir gerilemeyle karşı karşıya. Bölümün filmlerinden Martin Ritt’in yönettiği Paravan (The Front), McCarthy döneminde Amerika’da sinema ve TV sektöründeki cadı avını konu ediniyor. Woody Allen’ın yanı sıra, o dönem Hollywood’un ‘kara listesine’ giren sanatçıların rol aldığı, Oscar, BAFTA ve Altın Küre ödüllerinde adaylıkları bulunan ve 1976 yılında Amerika Ulusal Eleştirmenler Birliği En İyi 10 Film listesine giren filmde, sinema sektörü kendi tarihine eleştirel bir bakış ile yaklaşıyor.

Tommy Walker ve Ross Hockrow'un belgeseli Kaepernick ve Amerika (Kaepernick & America) da Gezici Festival’in programında. 2016 yılının yaz aylarında seçimlerin yaklaşmasıyla çalkalanan Amerika’da Black Lives Matter hareketine ve siyah nüfusa karşı devam eden ayrımcılığa dikkat çekmek amacıyla Amerikan futbolunun yıldız oyuncusu Colin Kaepernick tek başına bir eylem başlattı ve ulusal marş esnasında diz çöktü. Film, sonu gelmez ırk tartışmaları alanında deprem yaratan bu eylemin ders niteliğindeki kısa tarihini; Kaepernick’in eylemin ardından sessizliğe bürünmesi ve spora veda edişi, ona destek veren sporcuların aldığı tepkiler gibi detaylarla beyazperdeye taşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi