Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

NORMAL BİR GÜN

Her gün zamlar, her gün ve artarak fakirleşmeler, haksız yere hapse atılmalar yıllarca orada tutulmalar, “bu haksızlıktır” diyeni pataklatmalar. Şahsımın topraklarında normal bir gün.

Şahsım için herkesi düşünmeye gerek yoktur. Çünkü o, bir başkası için asla empati duymaz, kendi çıkarına göre hareket eder. Başka birine saygısından dolayı kendisini herhangi bir şeyden mahrum bırakmaz. Olay her zaman kendisidir. Dolayısıyla bizi rahatlıkla satar, düşmana bile… Üstelik temiz bir vicdanla mis gibi uyuyabilir, geceleri. Şahsım, herkesi dolandırabilir. Herkese sadakatsiz olabilir. Pişmanlık duymadan, yapabilir bunları.

Narsist şahsımın davranışlarını yönlendiren ve çoğu zaman kim olduğunu tanımlayan bazı zayıflıkları var, elbet. Onun en büyük itici gücü kendinde “büyüklük” algısına inanması ve etrafındakilerin söz ve davranışlarıyla bu büyüklüğün yansımasını yaşaması oluyor. Çevresindekilerin bu duyguyu kendi içlerinde pekiştirmelerini istiyor ve tekrardan şahsıma yansıtmasını… Şahsım kendisini ne kadar büyük hissederse o kadar iyi. Yani, çevresindekiler rol yaparsa iyi olur. Bildiğimiz kadarıyla öyle de oluyor. Halbuki bir bıraksalar rol yapmayı… Kaynaklara göre, narsistler gerçekten özel, gerçekten benzersiz, gerçekten saygın, gerçekten her şeye gücü yeten ve gerçekten korkulan kişi olduklarına inanıyorlar. Şahsım kendisini böylesine görkemli bir ışık altında görüyor. Arada, o da tesadüfen, kayda değer şeyler başarınca çok kişinin gözünde büyük figür haline geliniyor. Heyhat! Orada işte bir durum doğuyor: Şahsımın paranoyaları! En yakınına dahi güvenmemek! Bir kere güvenmeyince bir daha asla ikna olmuyor, şahsım. Etrafındaki insan çemberinin küçülmesi, bu sebeple oluyor. Onlar için bile, “beni indirecek, bana zarar verecek” diye düşünmekten eksik durmuyor. Herkes işin içinde yani…

Oysa şahsım, şimdiye kadar yaptıklarıyla gitmesini isteyecek kalabalığı kendisi oluşturdu. Ne yani, paranoyalar gerçek mi?
Narsistik kişilik bozukluğu, bencilliği, kibri ve bu ikisinin harmanlandığı bir düşünce sistemini, bir davranış örüntüsünü işaret eder. Ve tam sürat bir aşırı hayranlık görme talebini… Bu tür kişilik bozukluğu yaşayanlar manipülatif, bencil, ukala, patronluk taslayan ve sürekli bir şey talep eden olarak karşımıza çıkar. Anladığım kadarıyla bu özelliklerin hepsinin bir arada olması bir gereklilik.
Özet olarak aklımızda kalsın: Narsistler büyük, özel ve benzersiz olduklarına inanır. Narsistler, pek çok kişi tarafından kıskanıldığına inanır. Narsistler her zaman insanların onları hedef aldığını düşünür. Evet, narsistler asla huzur bulamaz. Huzur hissinden habersizdirler. Narsistler her zaman tetiktedir. O, gerçek dünyayla kendi bozulmuş düşünce dünyasını aynı anda ve uyanıkken yaşar. Doğru algılama ve yorumlama biçimleri ondan bir hayli uzaktır. Yine de onun çökmesine neden bir kuş tüyü kadar hafif olabilir ve şıp diye gerçekleşir.

Şahsımın bizim imkanlarımızı kullanarak bize kötülük etmeye devam edeceği açık. Ama işte, başka biri davranışlarıyla, eylemleriyle ilgi çekmeye başlarsa şahsımın özseverlik balonu öyle bir patlar ki…
İzleyin.
Narsisizm konusunda gazetede yazdığım üçüncü yazım. Ülkelerden birindeki şahsım gider de yazmaktan vazgeçerim, ne diyeyim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi