Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

NÜFUS

Pandemi döneminde astroloji inanılmaz bir yükseliş yaşıyor. İçinden geçtiğimiz kaos ve belirsizlik günlerinde herkes geleceğin kendisine neler getireceğini merak ediyor, olayları zamanın akışına bırakmak yerine her şeyi önceden öğrenmeye çalışıyor.
Benzer bir öngörme tutkusu, iş dünyası için de geçerli; şirketlerin yanıtlandırmaya çalıştığı sorular, “pandemi sonrasında mevcut tüketici davranışlarının ne yöne evrileceği”, “ekonomik göstergelerin nasıl bir seyir izleyeceği” gibi önemli sorulara yoğunlaşmış durumda.
Her disiplin kendi araçlarının yardımıyla geleceği öngörmeye, kestirmeye çalışıyor. Tüm disiplinler arasında geleceği öngörme konusunda en keskin, en geçerli tahminlemeleri yapabilen kuşkusuz ki demografi. Demografi, bir toplumun nüfus yapısını, hareketliliğini ve dönüşümlerini inceleyen ve geleceğe dair isabetli tahminlemelerde bulunabilen bir sosyal bilim dalı.
TÜİK geçtiğimiz hafta 2020 nüfus verilerini açıkladı ve Türkiye nüfusunun 84 milyona yaklaştığını ilan etti. TÜİK’in, Türkiye nüfusu ile ilgili değerlendirmeleri, ülkenin hareketli gündemi arasında kaybolup gitti. Oysa ki, bir yıllık bir değerlendirme bile ülkenin geleceği hakkında önemli mesajlar içeriyordu; bu konular derinlemesine tartışılabilirdi, gündem yaratabilirdi, olmadı.
2020 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt bilgilerine göre nüfusumuz 459 bin 365 kişi artarak 83 milyon 614 bin 362 kişiye ulaştı ve nüfus artış hızı da 2000’de binde 20, 2018’de binde 14.7 ve 2019’da binde 13.9 iken, geçtiğimiz sene ciddi bir kırılma yaşayarak binde 5.5 oldu. Nüfus artış hızında benzer bir azalma daha önce 2007 yılında gözlenmişti (binde 5.8).
Nüfus artış hızını belirleyen üç temel faktör bulunuyor: doğurganlık, ölümler ve net göçler. 2020 yılındaki azalmanın arkasında ekonomik krizin, pandeminin, göçlerde yaşanan durgunluğun ve yabancı nüfusun azalmasının bulunduğunu söyleyebiliriz.
2020 nüfus verilerinin bize verdiği ikinci mesaj da nüfus yapısındaki değişimin artarak devam etmesi. Geçmişin klasik övünç cümlelerinden “biz genç bir nüfusuz”, artık hiçbir geçerliliğe sahip olmayan bir cümle. Aslında bu cümlenin uzun süredir bir geçerliliği yok, ancak dil tembelliğimizden hala bu cümleyi ara sıra kullanabiliyoruz. Oysa ki nüfusumuz hızla yaşlanıyor. Türkiye’de ortanca yaş 2000 yılında 24.8 iken, 2010’da 29.2’ye yükseldi ve 2020’de de 32.7 oldu.
 Nüfusun yaşlandığını gösteren bir başka değer 0-14 yaş grubu (çocuk nüfusu) ile 65 yaş ve üstünün (yaşlı nüfus) toplam nüfus yapısı içindeki oranları. 2000 yılında nüfusumuzun yüzde 29.8’i 0-14 ve 5.7’si 65 yaş ve üzerinde bulunuyorken, 2010 yılında bu oranlar sırasıyla yüzde 25.6 ve yüzde 7.2 olarak tespit edilmişti. 2020 yılına geldiğimizde ise 0-14 yaş grubu nüfusumuzun yüzde 22.8’ine geriledi ve 65 yaş ve üstü nüfusun payı da yüzde 9.5’e yükseldi.
Nüfus verilerinin üçüncü mesajı da 15-64 yaş grubuna ve bu grubun bakmakla yükümlü olduğu diğer yaş gruplarının oranına dair. Bu nüfus kesimi aslında ülkenin çalışabilir nüfus yapısına işaret ediyor. 15–64 çalışabilir yaş grubu toplam nüfus içinde 2000 yılında yüzde 64.5 iken, 2010 yılında yüzde 67.2’ye yükseldi ve 2020 yılında da yüzde 67.7. Bu yaş grubundaki birey başına düşen çocuk ve yaşlı birey sayısını gösteren toplam yaş bağımlılık oranı düşüş eğilimi gösteriyor. Bu rakam 2000 yılında yüzde 55 iken, 2010’da yüzde 48’e düşmüş ve geçtiğimiz sene yüzde 47 olmuştur. Çalışma yaşındaki nüfus oranının yükselmesi, ülkenin önündeki en önemli problemlerden birisi olan işsizlik konusunun hiç de kısa vadeli bir sorun olmadığını gösteriyor. Çocuk nüfusunun hızla azalarak çalışabilir nüfusa geçmesi sorunun derinliğinin altını çiziyor.
2020 nüfus yapısı ile ilgili açıklanan verilerin bize verdiği başka mesajlar da bulunuyor; kentleşme oranının yükselmeye devam etmesi, İstanbul nüfusunun onlarca yıl sonra yeniden azalması gibi. Demografi bize ülke geleceğinin ekonomik, kültürel ve siyasi yapısı hakkında önemli veriler sunuyor ve iç görüler sağlıyor. Ancak, bugün üzerinde durduğumuz üç mesajın bile bize verdiği çok sert ve net bir meta mesaj bulunuyor: Türkiye, zenginleşemeden yaşlanmakta olan bir ülke; önümüzdeki on yıllar çok zorlu geçecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Ayna

21 Mart 2024 Perşembe 07:00