O milliyetçi çocuklar halen sokaklarda…

“Sokaklardan başka yerde bilinç yoktur, çünkü tarih sokaklarda yazılır,” diyor Albert Camus. Belli ki Türkiye’yi yönetenler, Camus ile aynı fikirde değiller. Kazakistan’da LPG zamları üstüne başlayan ve Hükümetin istifa etmesine sebep olan şiddetli protestolar karşısında yaptıkları yorumlar da bunu destekler nitelikte. Konu Türkiye’yi dış politik dengeler açısından elbette ilgilendiriyor. Her iki ülke de dil birliğinden yola çıkılarak kurulan ve siyasi uzantıları, ayrıca getirileri olması beklenen “Türk Devletleri Teşkilatı”nın üyesi. Birliğin dönem başkanı da Recep Tayyip Erdoğan. Kazakistan’ın dış yardım talebi sonucunda Rusya’nın zaman kaybetmeden müdahale etmiş olması, bölgedeki dengelerin değişmesine ve büyük olasılıkla kartların yeniden dağıtılmasına sebep olacaktır.

İktidar adına konuşanların yaptıkları açıklamalara bakıldığında, dış politik tavır açısından kayda değer bir şey söylenmediğini görüyoruz. Rusya gibi önemli ve güçlü bir unsurun varlığı temkinli davranmalarına sebep olabilir. Ancak; asıl kaygı duymalarına, dahası korkmalarına sebep olan durum, Kazakistan’daki sokak gösterilerine yol açan ekonomik olumsuzlukların benzerlerinin Türkiye’de de olması. Dünyanın neresinde olursa olsun, sokağa sıçrayan her türlü protestoyu, muhalif unsurlara sopa göstermek ve ayar vermek için dillerine dolamaları da bu yüzden. Bir iddiaları da, tüm bu karışıklıkların, Soros ve benzeri dış güçler tarafından dizayn ediliyor olduğu. Tabii; Soros’u hürmetle ağırlayan ve Açık Toplum Vakfı’nın faaliyetlerini destekleyen Kazakistan Devleti yetkililerinin ve onunla aynı masada kadraja giren

Tayyip Erdoğan’ın paradoksları da ayrı mesele.

Tayyip Erdoğan’ın siyasi tutarsızlığının en belirgin kanıtı yapmış olduğu konuşmalar. Karşısındaki kitle, söylenenden çok söyleyen ile ilgilendiği için alkışlamak dışında bir katkıları olamıyor. Kendileri geçtiğimiz hafta yaptığı bir konuşmada; “Utanmadan, sıkılmadan sokaklara döküleceklermiş, meydanlara döküleceklermiş. Siz 15 Temmuz’u görmediniz mi? Nereye dökülürseniz dökülün, 15 Temmuz’da sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de dökülün, siz de aynı dersi evelallah alırsınız” diyor. Sokaklara dökülmekten kasıt, Türkiye’nin yönetilememe sorununu dile getirmek için Anayasa’da var olan barışçıl protesto hakkını kullanmak. Bunu; bizzat kendi hataları sonucunda, devleti ele geçirmeye teşebbüs eden ve “ne istedilerse verdikleri” Gülenci hareketin başarısız darbe girişimi ile benzeştiriyor olması abesle iştigal. Ve bu konuşmayı alkışlayanlardan birisi de, toplumsal güvenliği sağlamaktan sorumlu olan İçişleri Bakanı. Gerçi onun siyasi pratiği de suçun cinsinden ziyade suçlunun kimliği ile alakadar olmakla maruf.

Ne olursa olsun, Sayın Cumhurbaşkanı’nın beyanatları, dolaylı ve duruma göre eğilip bükülebilen cinsten. İnanmak isteyen toplum kesimi için tepki çeken açıklamalarının akabinde İletişim Başkanı Fahrettin Bey’e de manevra imkânı sağlıyor. Buna karşılık Devlet Bahçeli’nin niyetini açıkça faş eden ve düzeltilmesi mümkün olmayan açıklamalarını daha samimi bulduğumu ve siyasi iktidarın gerçek tutumunu yansıttığını söyleyebilirim. Devlet Bey de Kazakistan’daki gelişmeleri yorumladı. “Türkiye’den bir Kazakistan çıkarmayı mı düşünüyorsunuz? Kazakistan’daki olayları izleyince bitiniz mi kanlandı? ….Kılıçdaroğlu ‘Sokağa dökülmeyeceğiz!’ diyor. Bırak bu beylik lafları. Sokağa dökülseniz ne yazar dökülmeseniz ne yazar. … Sokakta gelecek planlayanlar buna pişman olacaklar.”

Gördüğünüz üzere, “milletine âşık” bir liderimiz daha, herhangi bir dış ülkede yaşanan olaylar üstünden “milletini” tehdit etmekte beis görmüyor. Tabii Kemal Bey’in sokağa yalnız başına çıkacağını düşünmüyorsa. Oysa biz “Türklük” takıntısı ile siyaset yapan tarihi hareketin liderinden, Türk Dünyasının geleceği ile ilgili esaslı laflar etmesini beklerdik. Ancak bu bağlamda söylediklerinin tamamı, netliği olmayan, dilek ve temenniler ayarında laf salatasından ibaret. Anlayacağınız; kendisi sadece memleket sınırları dâhilinde rüzgâr yapabiliyor.

Ben, yine de Devlet Bey’in yurt içi protestolar ile ilgili söylediklerinin yabana atılmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Yakın tarihte sol muhalefeti yok etmek için fikirden ziyade eylemle vücut bulmuş, devlet eli ile güçlendirilmiş, sokaklardaki varlığı “komandolukla” tescillenmiş, vazifenin ifası sonrasında “ülkücülüğe” evrilmiş bir “dava”nın liderinin söylediklerinin hassasiyetle takip edilmesi gerekiyor. Hülasa “dava”nın kurucu lideri Türkeş 1968 yılında komando kampları ile ilgili yaptığı açıklamada, “Komünistler memleketi sahipsiz sanıp da sokak hâkimiyeti kuramazlar. Memleketimizde onların anladığı dilden konuşacak milliyetçi çocuklar var. Bunun için gençlerimizi mücadeleci olarak yetiştiriyoruz” diyor. O “milliyetçi çocuklar”ın gölgeleri hâlen aynı sokaklarda iz sürüyor. Kulağımıza küpe olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi