ÖĞRETEN TASARIM

Alman mimar ve akademisyen Dr Piotr Kuczia 2014 yılında, “Öğreten Binalar: Sergilenen Tasarım Üzerinden Sürdürülebilirliği Öğrenmek” isimli bir makale kaleme aldı. Kendi mimarlık stüdyosunda gerçekleştirdiği çalışmalarda, sürdürülebilir ve sorumlu tasarım anlayışını benimsemiş olan bu mimarın makalesi, yenin onun girişimleri ile benim takip etmeyi en sevdiğim ödüllerden birine dönüştü.

Tasarım ödülleri konusuna mesafeliyim. Kesinlikle gerekli olduğuna inanıyorum, bu nedenle pek çok ödül sisteminin bizzat oluşturulmasında aktif rol aldım ve jüri üyeliği  teklif edildiğinde de heç bir zaman geri  çevirmedim. Sadece her üretimde olduğu gibi bu mekanizmayı da kendimce sınıflara ayırmış durumdayım. Her bir ödülün hizmet ettiği amaç farklı. Kimileri pazarlama amaçlı, kimileri ise prestij unsuru. Yarışmalar ve ödüller konusunda kabul edemeyeceğim tek yaklaşım, yeni fikirlere “ucuza” ulaşma yöntemi olarak kullanılması. Yaratıcı beyin havuzuna bir yarışma  ile çağrı yapmak ve buradan bir takım fikirleri seçmek, yerine göre oldukça makul bir süreç; diğer yandan tarafların haklarının karşılıklı olarak gözetilmesi bu süreçteki temel esası oluşturuyor. Ödül ve yarışmalar da diğer her şey gibi çok iyi tasarlanmalılar. Deneyimlerin tümü gözden geçirilmeli, tarafların tüm ihtiyaçları karşılıklı düşünülmeli, tüm süreç için yeteri kadar zaman, yeteri kadar kaynak ayrılmalı. Bu faktörlerin olmadığı her mekanizmanın uzun ömürlü yaşamadığını görebiliyoruz. Diğer yandan özel, kuralları sıkı sıkıya konmuş, az sayıda verilen ve uzun yıllar bu duruşunu hiç bozmadan devam eden ödül sistemlerinin nasıl da bir ayrıcalık kazandırdığını görebiliyoruz. Bu tür ödüller kazananlarına sadece aykış değil, güven de kazandırıyor. Kimi durumlarda, ödül kazanılmasa bile sadece aday gösterilmek bile kimileri için bir prestij ve gurur kaynağı olabiliyor.

Bazı ödüller ise ne prestij ne de pazarlama desteği için var. Bunlardan biri de Alman mimarlık  ofisi kuczia’nın da kurucusu olan Piotr Kuczia tarafından oluşturulan  “Design Educates Awards/ Tasarım Öğretir Ödülleri”.  Alman mimar ve akademisyen Dr Piotr Kuczia 2014 yılında, “Öğreten Binalar: Sergilenen Tasarım Üzerinden Sürdürülebilirliği Öğrenmek” isimli bir makale kaleme aldı. Kendi mimarlık stüdyosunda gerçekleştirdiği çalışmalarda, sürdürülebilir ve sorumlu tasarım anlayışını benimsemiş olan bu mimarın makalesi, yenin onun girişimleri ile benim takip etmeyi en sevdiğim ödüllerden birine dönüştü.

Kuczia bu makalesinde şöyle diyordu:

“Teknik gelişmeler, yasal gereklilikler, ekonomik dürtüler ve kamu bilinci,

sürdürülebilir binalar için artan bir talep oluşturuyor. Sürekli gelişen ve giderek daha karmaşık hale gelen teknolojiler göze alındığında binalar, bina sakinleri ve ziyaretçiler için giderek daha anlaşılmaz ve yabancı bir hal alıyor. Sürdürülebilir çözümleri çekici bir şekilde ortaya çıkarmak ve bunlarla ilgili bilgilerin paylaşılması  sürdürülebilirlik anlayışına katkı sağlar. Sonuç olarak, bu tür yapılar kabul görecek, bina sakinlerine doğru kullanım için ilham verilecek ve gelecekteki sürdürülebilir bina çözümleri için teşvik yaratılmış olacak.”

Kuczia’nın sürdürülebilirlik teması çerçevesinde yapı üretimini sorguladığı mesleki anlayışı  yıllardır  bu alandaki  iyi çözümleri onurlandıran bu ödül sistemine ulaşmış.

Her yıl burada ödül alan tasarımları derinlemesine incelerken,  sahiden de  tasarımın ne kadar öğretici olabileceğini gözlemliyorum.

Yaratıcı meslekler, biliyoruz ki toplumun geniş kitlelerine ulaşabilen konumda değiller. Aslında öyleler de, daha iyi bir biçimde ifade etmem gerekirse, yaratıcı üretim toplumun her kesimi ile 7/24 temas halinde olsa da, bu üretimlerin ardındaki fikir ve süreç, toplumun gündelik yaşam gerçeklerine çarpıyor ve bir toplumun medeniyet seviyesi düştükçe, fikire olan ilgi ve saygı azalıyor. Tasarıma dayalı eslekler her bakımdan yaşam kalitesini arttırmayı hedeflerken, toplum bu artışın demokratik bir hakkı olduğunu algılayamıyor; dolayısı ile yaratıcı beyinlerin düş ve düşünme yolculuğunu bu kalın duvarlardan öteye geçirmek her zaman büyük çaba istiyor.

Toplum haksız da değil hani. Ekmek, güvenlik, adalet, sağlık, ifade gibi temel yaşam gereksinimleri sürekli tehdit altında olan bir insan kitlesinden, estetiğe, doğaya, verimliliğe, fonksiyona, ergonomiye filan duyarlı olmasını beklemek de zor. Bu tür özellliklerin, yani temel olarak tasarımın bir paha, bir lüks unsuru olduğu algısı da yıllar süresince yaygınlaşan bir düşünce haline dönüşmüş. Oysa, çok para harcanarak yapılan hek çok tasarım işinin aslında daha az para harcanarak nasıl daha verimli, daha kullanışlı ve daha estetik halde üretilebileceğine ilişkin milyonlarca örnek sunulabilir hemen hemen her alanda. İyi tasarım daha az kaynak kullanabilir. Daha iyi üretim çözümleri ile daha çok verimlilik sağlayabilir. Daha az ile daha üstün ve konforlu bir yaşam sunabilir. İyi tasarım dünyayı koruyabilir ev kurtarabilir. Bu özellikleri ile iyi tasarım dünyayı daha iyi bir yer haline dönüştürür. Bunun tek koşulu tasarım işini, ilgili mesleklerin sahiplerine bırakmak ve tabii o meslek sahiplerini de iyi okullarda yetiştirmektir.

Kuczia’nın yarattığı bu ödül sistemi her yıl bize iyi, akıllı ve öğreten tasarımın en iyi örneklerini sunuyor. Türkiyeli ofislerin de mansiyon ödülleri aldığı bu ödülün oldukça uluslararası olan  2022 jürisinde ünlü mimar Toyo Ito’nun yanında, Jürgen Meyer,  Winy Maas, Ranjana Dani gibi yaratıcı alanların kıymetli beyinleri bulunuyor.

2022 yılında  mimarlık alanında birinciliği kazanan yapı, Çin’in Jiangmen şehrinde inşa edilen eyşap bir köprü. Luo Studio tarafından yapılan proje Gulou Water Town’da konumlanmış.

Suya olan coğrafi yakınlığı nedeniyle, Jiangmen’in Gulao Kasabası, küçük höyüklerin etrafında balık tutmak ve çiftçilik yapmak için su sistemini kullanan tarım geleneğine ev sahipliği yapıyor. Su sistemi ve balık havuzları köylerde geniş bir alanı kapladığından ve birçok parseli böldüğünden, köprülerin su ile bölünmüş alanları birbirine bağlaması yaygın imiş. Proje şöyle anlatılıyor:

Büyük Körfez Bölgesi’nde kentleşmenin ve şehir kümelenmesinin gelişmesiyle birlikte, çok sayıda genç ve orta yaşlı köylü memleketlerini terk etmekte, nispeten daha zor ve daha geleneksel çiftçilik yaşam tarzını terk etmekte ve şehirlerde çalışmayı seçmektedir. Bu nedenle insanların balıkçılık ve çiftçilik yaparak geçimlerini sağladığı su köyleri, zaman içinde giderek kentsel yüksek yapılar tarafından işgal edilmiştir. Gulao Water Town, OCT Group tarafından geliştirilen ve kentsel gelişim ve işletmeye odaklanan Jiangmen’deki ilk kırsal canlandırma projesidir. Kırsal kalkınmaya aktif müdahale yoluyla geleneksel su köyü ile organik olarak bir arada yaşamayı, mevcut su kasabasının temel coğrafi dokularını korumayı ve doğal eğitim, çocuk temalı oyun alanı ve su kasabasının kendine özgü balıkçılık ve çiftçilik kültürünü birbirine bağlamayı amaçlamaktadır. Organik bir şekilde. Bu operasyonlar, insanların hareketine uygun, gerekli alanlarda birkaç köprüye ihtiyaç duyar. Bu ahşap köprü bu bağlamda inşa edilmiştir. Kentleşmiş yapılardan farklı olmak ve geleneksel su kenti kültürünü yeniden şekillendirmek için tamamen ekolojik ahşap malzemelerle oluşturulmuş birbirine bağlı bu köprü, küçük kesitli ahşap malzemelerle “ortak malzemelerden yapılmış büyük eser” olarak adlandırılan Doğu geleneksel ahşap köprülerinin yapım tekniklerini takip etti.”

Geleneksel yapı üretim kültürünündeki kemerleri yorumlayan ve sürdürülebilir malzemelerle inşa edilen bu köprünün altından yerel balıkçı tekneleri sorunsuz olarak geçebiliyor ve bu yapı etrafından bölgenin kırsal yaşam kültürü yeniden şekilleniyor.

Ödüllerin ürün tasarımı alanında onurlandırdığı projeler ise birbirinden ilginç. 2022’nin kazananı kutuplarda bir anda iletişimsiz ve barınaksız kalabilecek canlılar için tasarlanmış özel bir çadır projesi. Kötü hava koşulları ile savaşmak yerine bunu bir avantajja çeviren bu tasarım Açılır Acil Durum Çadırı ismini taşıyor. Genç tasarımcılar Henry Glogau ve  Samuel Baratt, Kopengag’da Royal Danish Academie mezunu iki arkadaş ve özellikle extrem koşullar üzerine tasarımlar gerçekleştirmek üzere kurdukları stüdyolarından çıkan her bir çalışmayı izlemek ufuk açıcı.

Açılır Acil Durum Barınağının, sürtünmeli dış yüzeyi, origami gibi. Tasarım hafif kafes yapısı aracılığıyla doğal bir yalıtkan ve koruyucu katman olarak kar yakalamayı nasıl kullanabileceğini araştırıyor. Barınak, kontrol noktaları ve yürüyüş yolları boyunca konumlandırılmayı öngörüyor ve acil bir durumda gerektiğinde saniyeler içinde anında açılarak iletişimi kesilen, orda kalan insanların hayata kalmasını sağlıyor. Alaska’dayken yapılan bir aylık test sonucunda 300-400mm kar örtüsü ile 13°’lik geleneksel bir kış çadırına kıyasla iç ve dış arasında ortalama 37°C fark yaratılabileceğini görülmüş. Tasarımcılar yaklaşımlarını şöyle açıklıyor:

“Öneri, özünde taşıdığı biyomimikri ve simbiyoz ilkeleriyle çevresiyle içsel bir bağlantıya sahiptir. Kar yakalama ile sağlanan yalıtım önerisi ile biyomimetik ekosistem tabanlı bir yaklaşım benimseniyor. Yerel flora, fauna, kar mağaraları ve geleneksel Inuit iglolarından ilham alan kar, bir yükten ziyade bir yapı malzemesi olarak kabul edilir. Kuvvetli rüzgarlarda aerodinamik su damlası formu, rüzgar kuvvetlerini dağıtırken doğal olarak sığınağı zemine sabitler. Mikro ölçekte, origami ceplerinde yerel düzeyde türbülans yaratılarak, kar fırtınası benzeri durumlarda doğal olarak kar birikmesini teşvik eder, böylece doğal bir yalıtım ve koruma katmanı oluşturur. Bu tasarım özellikleri, bir golf topunun havada seyahat ederken belirli performans için çukurları birleştirme biçimine benzer. Özellikle koşullar aşırı bir kar fırtınası senaryosuna ulaştığında, barınakların aerodinamik ve termodinamik geleneksel kış çadırı tasarımından daha iyi performans gösterdiği bir dizi hesaplamalı akışkan dinamiği (CFD) simülasyonunun yanı sıra fiziksel olarak karşılaştırmalı testler ile ıspatlanmıştır. Bir insan kullanıcının vücut ısısının muhafazasını arttırmak için, origami derisinin içine ısıyı tekrar alana yansıtan bir mylar malzeme dahil edilmiştir. Bu mylar özelliği, Kutup ayılarının içi boş fiber tüylere sahip kürk mantolarında vücut ısısını tutma biçiminden ilham almıştır. Tasarımın son özelliği, origami dış kabuğu ile aynı anda bağlanan ve açılan iç fiberglas kafes yapısıdır. Hafif ve yapısal olarak optimize edilmiş kafes, tepede duran 70 kg’lık bir insanın ağırlığına dayanacak şekilde teste tabi tutulmuştur.”

Bir pazar yazısında bu denli teknik bilgiyi tasarımcıların kendi ifadeleri ile sizlerle paylaşmamın sebebi, aslında teknik bir öğreti olan tasarımın hala yaygın bir biçimde estetiğe dayalı, basit ve herkes tarafından yapılabilecek bir iş olarak algılanmasına yönelik isyanım. Emin olun bu yozlaşma, hemen her alanda olduğu gibi sadece bizim toplumumuza özgü. Dünya, yaratıcı aklı ile gelişmiş çözümler, sorumlu tasarım önerileri ve yenilikler üretmeye devam ediyor. Bu gidişatla bizler için olası senaryo, bilgiyi ve yaratıcı aklı da kısa bir süre içinde ithal etmek zorunda kalmak, daha da fakirleşmek, yaşam kalitemizin daha da düşmesi, çevremizdeki yapılı çevrenin daha da olumsuz bir hal alması gibi oldukça nahoş durumlardan öteye geçemeyecek. Eğitimin, ödül sistemlerinin, sergileme olanaklarının içinde bulunan herkesin seferberliği, işbirliği ile acilen tasarımın öğretici gücünü topluma yaymamız gerekli. Ben kendi adıma gevezelik etmeye ve sizlere iyi örnekleri sunmaya devam edeceğim.

Özlem Yalım

1972 Ankara doğumlu.1995’te ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden lisans derecesi olan Yalım, 1995-2000 yılları arasında kurucu ortağı olduğu Kilit Taşı tasarım ve mimarlık firmasında çok sayıda mobilya ve mekan tasarımı projelerine imza attı.

Scroll to Top