OKLOKRASİ ÜLKESİNDE SÜRGÜN DEMOKRASİ

Son Güncellenme Tarihi: Mayıs 30, 2021 / 12:41

Önümüzdeki seçimler demokratik bir seçim değil. Aslında bir referandum. Halk sandığa gittiğinde siyasi partilere ya da ittifaklara değil; iki sistem arasında tercihte bulunacak. Bu, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ya da güçlendirilmiş parlamenter sistem değil; gerçekte bambaşka iki seçenek arasında tercihte bulunacak…

“Eğer bir toplumda, devrim ve toplumsal değişim için koşullar olgunlaşmışsa, ama bu toplumsal değişimi gerçekleştirecek bir güç yoksa, o toplum çürümeye başlar.”  (Lenin)

Oklokrasi, yani çoğunluk diktası. Halk iktidarının ideal biçimi demokrasiyken bunun çürümüş/yozlaşmış biçimine de deniyor.

Aynı zamanda çoğunluk güruhunun kendisini topluma zorla dayatmasıyla cehaletin ve vasatın örgütlenmiş halidir.  Prof. Bernard Lewis, Oklokrasi’yi “yığın” idaresi ve “oy çokluğu istibdadı” olarak tanımlıyor. Lewis, tanımlamasında idareyi ele geçiren bu ‘yığının’ demokrasiyi yok edeceğinden de bahseder.

Bir ülkede bir şey ne kadar çok konuşuluyorsa; örneğin demokrasi, hukuk insan hakları, kadın erkek eşitliği, yargı bağımsızlığı, özgürlük, adalet… O ülkede bu kavramlar, konuşulduğunun aksine bir o kadar yoktur.

Demokrasiye sahip olan ve bunu kamusal alanlarında kurumsallaştırmış ülkelerde her an bir demokrasi narası, insan hakları bağırtısı, özgürlük patırtısı duymazsınız. Nadiren ve gerektiği yerde kullanılır. Çünkü o ülkelerde demokrasi ve insan hakları vardır ve olan bir şeyi tekrarlamanın manası da yoktur. Bu tıpkı birinin karşınıza geçip size, sizin adınızı tekrarlaması gibidir. Var olan bir gerçeklik ifadeye niye ihtiyaç duysun ki?!

Çünkü Oklokrasi’lerde demokrasi fragmandır. Fragmanda mutlu bir aile filmi reklamı yapılsa da bilet alıp sinema salonuna girdiğinizde izleyeceğiniz şey vasat bir korku filmidir.

BU SİSTEMDE SADECE AYRICALIKLILAR EŞİT

Bu tip rejimlerde başkasının ölü çocukları üzerinden siyaset yapılır. Oklokrasi’de, kendi çocuğunun parmağına çöp batsa dünyayı ayağa kaldıranlar başkasının çocuğunu bilgisayar ve akıllı telefon ekranlarında ölüme göndermek ister. İleti yazar, bağırır, savaş tamtamları çalar.

Oklokrasi’de kutsal olan devlettir; demokraside ise kutsal olan insandır.

Yoksulluğa övgü ve şükür Oklokrasi’de sıkça rastlanan bir durumdur. Demokrasilerde yoksulluktan sadece utanç duyulur.

Oklokrasi’de herkes her şeyi bilir! Demokrasilerde uzmanlaşma söz konusudur.

Oklokrasi’de erk sahibinin dediği; demokraside ise hukukun dediği olur.

Oklokrasi’de üstünlerin hukuku vardır; demokraside ise hukukun üstünlüğü vardır.

Oklokrasi’de linç kültürü bulunur; demokraside ise en fazla düello!

Oklokrasi’de kamu, insanlara cenazelerde son görevini yapar; demokraside ise kamu ilk görevini yaparak insanı yaşatır.

Oklokrasi’de ırkçılık yeri geldiğinde aparattır; demokraside ise açık şekilde ırkçılık suçtur.

Oklokrasi’de çoğu gazete aynı manşetle çıkar; demokraside ise her gazete özgürce kendi manşetini atar.

Demokraside hukuk zayıftan ve haklıdan yanadır. Oklokrasi’de malum…

Oklokrasi’lerde size dokunmayan yılan bin yaşar, bal tutan parmağını yalar, devletin malı denizdir, ihalelerden komisyon almayan namuslular ailesinin ve arkadaşlarının ‘enayisidir.’

Öyle ki dürüst, onurlu bir insan ama parasızsanız sülalede en sevilmeyen kişiler listesinin üst sıralarında yeriniz hazırdır.  

Oklokrasi’de paralı adam çapkın hovarda olur, parasız eleman ‘haysiyetsiz’ olabilir. Kodamanın çocuğu şımarırsa ‘hiperaktif’, fukaranın evladı şımarırsa ‘terbiyesiz’ olur.

Oklokrasi’de inanç, bayrak, din, mabet, mezhep ne varsa bol bol konuşmalarda kullanılır. Kadın erkeğin elinin kiridir. Eşcinsellik lanetlidir. Şiddet övülür ve meşrudur. Barış istemek zayıflıktır. Toplumun çoğunluğu nezaketinizi zafiyet olarak algılayacaktır.

Bu sistemde demokrasi sahte, yani illüzyon olduğu gibi nezaketler de genellikle sahtedir. ‘Demokratik seçimler’ de büyük bir illüzyondur.

Toplumu kendilerine benzetmeye çalışan Nobranlık ve vasatlık ittifakına; yani Oklokrasi ittifakına karşı bir demokrasi ittifakı oluşturulması gerekiyor. Oklokrasi yerine demokrasiyi iktidara taşımanın tek yolu bu.

Vasatlık artık sistematik hale gelmiştir. İş yaşamında, akademide, medyada ve kamuda üst düzey pozisyonların genelinde vasat seviciliği baş göstermektedir. Vasat fetişizmi kendi putlarını yaratır.

Nepotizm artık meşrudur. Üniversiteler, kamu kurumları aile çiftliğine çevrilmiştir. Eş, dost, akraba, hemşeri dolup doluştururlar.

Bu sistemlerde eşitlik istenilir ama aslında gerçekte talep edilen ayrıcalıktır. Halk kitleleri; sadece kendisine benzeyenler ve kendileri gibi düşünenleri önemli bulan topluluklara bölünür.

Kanunda herkes eşittir ama gerçekte ayrıcalıklı olan eşittir.

İKTİDARIN DEVAMI KORKU TOPLUMUNA BAĞLI

Kibarlık, naiflik ve iyilik maskeleri takılır. Oysa herkes kendi fragmanını gösterirken arka planda yazılan gizli ajandada kuyular birbiri ardına kazılmaktadır. Birinin kazdığı kuyudan çıkan toprak; bir başkasının üzerine örtülmeye hazırdır.

Gücü elinde bulunduranlar bu gücü kaybetmemek için yarattıkları güce teslim olurlar. Yaratılan bu canavar sahiplerini teslim alır ve dönüşü de olmaz.

Terörle, korkuyla ve baskıyla yaşamayı ve yaşatmayı öğretir.

İktidar zenginleri ortaya çıkar. Boş kof ve içeriksiz yaşam tarzları eğitimli sınıflara alternatif olarak yaratılır.

Herkes konuşmaktan korkar, yargıç hukuki karar vermekten korkar, gazeteci gerçekleri yazmaktan korkar, muhabir soru sormaktan korkar, memur yasaları uygulamaktan korkar, işçi meydana çıkmaktan korkar, öğrenci slogan atmaktan korkar. Korkar, korkar, korkar!

Korku bu rejimin diğer adıdır. Erk sahipleri, kendilerini ve beslemelerini korumak için herkesi korkutmak zorundadır. En çok korkansa yine güç sahipleridir. Onlar da sahip oldukları gücü kaybetmekten korkar…

J.J. Rousseau, her insanın özgür doğduğunu fakat medeni bir yaşantının var olabilmesi için toplumun çıkarları doğrultusunda bireysel özgürlüklerden feragat edilmesi gerektiğini ve bunun da yalnızca, herkesin özgür iradesiyle kabul ettiği bir toplum sözleşmesiyle var olabileceğini söylemişti.

Bugün Mobokrasi, yani Oklokrasi ile geldiğimiz noktada bu feragat, kişilerin neye inanıp neye inanmayacağı iradesinden de feragat etmeleri gerektiği baskısıyla hepimizi karşı karşıya bıraktı. Bu tip bir rejimde iradenizi vermeniz de yetmez. Neyin doğru ve yanlış olduğunun iktidar tarafından belirlenme hali içerisinde kalırsınız. Yani bir anlamda kişilerin, kendi kendilerinin öznesi değil nesnesi haline dönüştürülmesine. Burada ‘özne’ ise iktidar erkinin istekleri, arzuları ve sözleridir.

Bugün muhalefet cephesi, doğru zannedilen yalanları da ortaya çıkarmak zorunda.

Toplumu kendilerine benzetmeye çalışan Nobranlık ve vasatlık ittifakına; yani Oklokrasi ittifakına karşı bir demokrasi ittifakı oluşturulması gerekiyor. Oklokrasi yerine demokrasiyi iktidara taşımanın tek yolu bu.

YA OKLOKRASİ YA DEMOKRASİ

Seçim dediğimiz irade koyma biçimi demokrasilerde olur. Yani yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı ve medyanın özgür olduğu bir ortamda. Devlet ve kamu kaynaklarını kullanan siyasi partiler demokrasilerde olmaz! Hakimlerin bile iradelerini devrettiği bir sistemde demokrasi olmaz. Gazetenin soru soramadığı, ne soracağını önceden sormak zorunda olduğu rejimde demokrasi olmaz. Kamu ihalesi alan gazete patronları demokrasilerde olmaz. Konuştuğu için gözaltına alınan gençler demokrasilerde olmaz. Sözde değil ÖZ’de demokrasilerde bir siyasi, mafya liderinden maaş almaz. Aldığı ortaya çıkarsa o ülkede iktidar, yargı, medya dahil her şey sorgulanır ve gereği yapılır.

Bu lise uzar gider…

Artık ülkede demokrasi olmadığını kabul etmek, harekete geçmenin ilk adımı olmalı. Hepimize tarihsel bir görev düşüyor. Süreç ve seçimlerde sadece bir iktidar/ittifak adı ve iktidarı değil; çürümüş bir sistemin kalıcı hale gelip gelmeyeceği de söz konusu. Hem de nesiller boyu…

Çünkü aslında her şey herkesi ilgilendiriyordu. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın çetesi ve ‘Hırsızsa bizim hırsızımız’ güruhu memleketteki bu çürümenin baş aktörü. Onlara bal tutan parmakçılar ve uzayan kolcular bizden olsuncular eklenince metastaz başladı ve bu tüm topluma yayıldı.

Önümüzdeki seçimler demokratik bir seçim değil. Aslında bir referandum. Halk sandığa gittiğinde siyasi partilere ya da ittifaklara değil; iki sistem arasında tercihte bulunacak. Bu tercih, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ya da güçlendirilmiş parlamenter sistem değil; gerçekte bambaşka iki seçenek arasında olacak…

Ya Oklokrasi ya demokrasi?

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top