“Olanı olduğu gibi değerlendirmek bazen cesaret isteyebiliyor”

Sapan grubuyla yollarını ayırdıktan sonra üç yıl önce yoluna solo olarak devam etmeye başlayan Vincent Baykal Ada, ‘Biraz Umutlu ve Çok Karanlık Bu Öfke’ adlı EP’sinin son teklisi ‘Ve Çok Karanlık’ı tüm dijital platformlardan yayınladı. Vincent Baykal Ada EP’nin son halkasında, 80’lerin hareketli synth’lerine ağırlık verirken sözlerinde ışıkları olabildiğince karartıyor.

Gerçek-gerçeküstü kavramları her ne kadar edebiyat parantezi içinde anılsa da çok uzun zamandır bunların ters yüz edilmiş hali içinde bir hayat sürüyoruz. Aynada kendini gördüğümüz kişi miyiz yoksa başka gözlerin bizi gördüğü kişi miyiz, bunda bile hayli yol kat ederek afallama dönemini geride bıraktık. Adına ister dijital çağ ister başka bir şey diyelim gerçeklik olgusu bir toz bulutunun arkasında saklanıyor. Ki; onun bile gerçek olup olmadığından emin değiliz. Birer kaçış noktası yaratıyoruz kendimize. Ama o gerçek mi, bilmiyoruz.

2009 yılında Efes One Love, Rock’n Coke gibi festivallerde sahne alan, birçok şarkıya imza atıp sağlam bir dinleyiciyle yoluna devam eden Sapan grubundan tanıdığımız Vincent Baykal Ada, ‘Biraz Umutlu ve Çok Karanlık Bu Öfke’ adlı EP’sinin son teklisi ‘Ve Çok Karanlık’ı tüm dijital platformlardan yayınladı. Birbiriyle bağlantılı sayabileceğimiz üç şarkılık EP’nin son halkasında Vincent Baykal Ada, 80’lerin hareketli synth’lerine ağırlık verirken sözlerinde ışıkları olabildiğince karartıyor. Ada’yla, biraz geçmişten, biraz bugünden, bol bol da ‘kayıp vaha’dan söz ettik.

Bana gelen basın bülteninde “indie ozanı” nitelemesi var senin için. Sen de böyle mi düşünüyorsun?

Kendime dair bu ve benzeri tanımlamaları yapmak sanırım bana düşmez. Gayem hislerimi olabildiğince evrensel bir formda ifade edebilmek ve bu konuda kendimi geliştirmek.

Biraz Sapan dönemine gitmek isterim. Neden yürümedi? Efes One Love, Rock’n Coke gibi baba festivallerde çaldınız. Miller Music Factory gibi önemli bir yarışmada ödül aldınız. Kişiye göre değişir elbette ama tam nerede kopuyor film?

Demokratik bir yolla ilerledi grup. Herkesin söz hakkı az çok eşitti. Bu, zamanla uyuşmazlıkların çözümünü zorlaştırdı. Bu anlamda toplu bir uzlaşı yolunu bulacak kadar olgun değildik belki… Bununla birlikte, sarf ettiğimiz efor konserlerin dolu geçmesini sağlayamadı. İçerde yaşadığımız sıkıntılara hayal kırıklıkları da eklenince, ortak bir yolda buluşamadığımızı fark ettik ve dostluğumuzu muhafaza etmeyi tercih ederek grubu dağıttık.

2020 yılında ilk teklini yayınladın. O dönemki şarkılarınla şimdikiler arasında sana göre ne gibi farklılıklar var? Neler değişti, neler yerli yerine oturdu?

Biri Fransızca, diğerleri İngilizce olmak üzere ilk dört şarkım yabancı dildeydi. Sonradan Türkçeye geçtim. Bir süre Türkçe devam etmekte karar kıldım. Kayıtları kendi evimde alıyorum. Yazılımları kullanımda gelişme kaydettikçe bu sound’a da etki etti. Söz yazımına daha çok odaklandım son iki yıl içerisinde. Yayınladığım son 5-6 şarkının daha derli toplu olduğunu düşünüyorum eskilere oranla. Bu tabii kendi tespitim.

‘Biraz Umutlu ve Çok Karanlık Bu Öfke’nin son halkası da tamamlandı. Neden tek seferde yayınlamayı tercih etmedin EP’yi?

Her bir şarkının ayrı ayrı ivme kazanabilmesine olanak tanımak istedim.

Çalışmadaki üç şarkı da birbiriyle bütünlük halinde ama ‘Ve Çok Karanlık’ biraz daha kişisel bir hikâye anlatıyor galiba… Ya da diğer iki şarkıda yaşadıklarından sonra geriye kalan bir kişinin hikâyesi olabilir mi? Ben öyle düşündüm açıkçası…

Evet, üç şarkı arasında en kişisel anlatıma sahip olan şarkı ‘Ve Çok Karanlık’. Kayıp vaha, her şey gibi zihnimizde. Gerçeklik dediğimiz şey de çevrede olup bitenin zihindeki yansıması netice itibarıyla. Kayıp vaha ifadesini de zihnimizin bir kurgusu olarak kullandım. Tecrübe ettiğimiz gerçeklikten bir kopuş alanı. Bir kaçış yeri. Olanı olduğu gibi değerlendirmek bazen cesaret isteyebiliyor.

“Kayıp vahada” olan biri var şarkıda. Nerede o kayıp vaha? Seninle ne kadar alakası var?

Böyle bir dönemim oldu. Uzun bir süre içimdeki kayıp vahaya tutundum. Vaha kayıp çünkü ona tutundukça vahayı gerçek addetmek işten bile değil. Tabii bu yazdığım sözlere ilişkin kişisel yorumum. Herkesin kayıp vaha ifadesini dilediği gibi yorumlama hakkı var.

Sosyal medya, dijital çağ vs. derken artık hepimizin gizli bir “kayıp vahası” olduğunu düşünüyorum. Bu önceden de vardı muhtemelen ama kimse bu kadar görünür olmadığı için o “vahayı” saklamakta bu kadar çaba göstermiyorduk sanırım. Sen neler söylemek istersin bu konuda?

Sosyal medya bize ekseriyetle deforme bir gerçeklik sunuyor sanırım. Kullandığınız aracın kullanım amacına uyarlanmış kesitler. Ne kadar eleştirdiğim kullanım şekilleri olsa da zaman zaman ben de bu girdaba girebiliyorum. İşin aslı salt müziğimi yayınlamak bir kitleye ulaşmamı sağlasa, sosyal medya kullanımım çok aza inerdi. Kendi gerçekliğinden bir kopuşa yönelim olarak ortaya çıkan kullanım söz konusu ise, sosyal medyadan bir kayıp vaha (yukarıda yaptığım tanımı esas alırsak) olarak söz etmek çok yanlış olmayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi