OLMAYANLAR

Millet koalisyonunun mutabakat metninde, metne imzasını koyan bazı deve dişi gibi ademlere (ve hatta Havva’ya) rağmen bir anlaşmaya vardıklarını hepimiz anladık, sanıyorum. Yayınladıkları metin bir taahhüttür, sayısı iki bini aşan maddede serimi yapılan konuların hepsinde “tek sesle mutabakata vardık” diyorlar. Ne Osmanlı döneminde ne de çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nde daha önce görülmemiş bir sinerjiyle ve çizdikleri yola bağlı kalarak ilerleyeceklerinin vaadindeler.

Bunu görmek lazımdır.

Bunu görmemek, kişinin kendi kendine yaptığı bir kötülük olabilir, zannımca. Politika bilimi üzerinde söz sahibi olan üniversite hocalarının da geçtiğimiz hafta çeşitli platformlarda dile getirdiği gibi, bu mutabakat metninin ve iktidara geldikten sonra işleyişinin dünya üzerinde bir ve tek örnek olarak yer alacağına, laik demokrasiye geri dönüş ve iyileştirilmesinde barışçıl yollarla nasıl hareket ettiklerinin bir prototipi olacağına biz de inanıyoruz. Bu kadar sofistike (Türkiye’yi ve dünyanın hallerini anlamanın bir kalitesi, zekâsı ve inceliği anlamında kullanıyorum, sofistike kelimesini) metnin halka anlatılması konusunda sadelik arayışı içinde olduklarını da takip ediyorum. Harıl harıl çalışıyorlar. Zamanı geldiğinde yaptıkları çalışmanın halktaki yansımasını göreceğiz birlikte.

Koalisyonun mutabakat metninde her şey var, birkaç eksik dışında. Ancak, eksikliklerin olması onu bu saatte kusurlu kılmıyor. Tam tersi, dildeki barış Kürtlerle bir ve eşit yurttaşlık sağlanması yolunda barışçıl bir ortam oluşturma sözünün, uluslararası anlaşmalara geri dönüş ve/veya bağlı kalma taahhüdünün varlığını gösteriyor. Her ne kadar biz onu adı/sanı konmuş şekilde, yani İstanbul Sözleşmesi olarak görmek istesek de partilerin şu “tabanı memnun etme”, “tabanı kaşımama” anksiyetesi yüzünden, zeki bir dokunuşla ortaya çıkardıkları “uluslararası anlaşmalara bağlı kalma” olarak okumak zorunda kalıyoruz. Sorun yok. Biz biliyoruz; bunların hepsi vaat, hepsi söz vermek demek. Her tür çekişmede barıştan yana olan bizler için bu metinde yazılanlardan başka tutunacağımız bir şey kalmadı. Sakın ülkenin bulunduğu şu aşamada üçüncü ve sol ittifak demeyin; onlarda söz zengin, eylem eldeki imkanlar nedeniyle zayıf. 2023’den sonraki seçimlerde daha da güçleneceklerine inancımı tam tutuyorum. O tarafta da deve dişi gibi ademler var, bir araya gelmede zorlanmasalar da ortak bir metin oluşturma yolunda hepsi birbirinden entelektüel olduğu için “ilkeler” netleşemiyor ama… Bir gün mutlaka sol devrim gerçekleşecek.

Biz kendi konumuza dönelim:

Başka neler yok, millet koalisyonunun mutabakat metninde?

Bana kalırsa, uzay ajansı yok, mesela. Ayran ve tahterevalli parantezinde düşünecek olursak, erkek astronotların tayt giymesini engelleyecek madde de eksik. Biz kadınlar için sorun yok, her yoğunluk ve ebatta olanımız günlük hayatta giyiyoruz zaten, alıştık biz.

Metinde kupon arazi çiif egzekütiv ofisırı yok! Hadi bakalım. Muhtelif zamanlarda, güzel/açık havalarda tepemizden yay çizerek geçen, devletin arazilerini iştahla ayran içerken izleyen, kenarda sizin tapulu arazinize göz diken abilerin oturduğu helikopterler “nereye çökeriz” yolculuklarını yapamayacaklar, anladığım. İşte bu da metindeki bir eksiklik, mesela. Devlete iş yapacaklar için özel olarak hazırlanmış, butik terzi gibi bir şey olarak düşünün; hani akraba, kirve, kanka ihale kanunu teğelcisi, son ütücüsü, harita uyarlamacısı ofisi yok. Oldu mu, şimdi? Bunun bir de orman ağaç sökücü ofisi olması lazım. Ağaçları biçip, kesip “biz onları başka yere diktik” Pinokyoları lazım. Ama kadro vermeyecekler! Mutabakat metninde yok. Çok baktım. Siz de bakın, belki gözümden kaçmıştır. Mesela bir şey daha: Devlete dezenfektan filan satamayacak mıyız, bakan olduğumuzda? Büyük eksiklik. Rezalet. Sağlık bakanının hastaneleri filan? Kayyumlar da yok. Yok. Yok. Yok.

Son olarak, mutabakat metnini harfiyle uygulayacak, uygulananı denetleyecek, halka bilgi verecek kişiyi Cumhurbaşkanı adayı yapacağız. Ama önce yine bir mutabakat lazım. Yardımcı olayım: Sayın altılı koalisyonun parti başkanları, size sesleniyorum. Sizce hanginiz gücünün fiziksel kapasiteden değil de yenilmez iradeden kaynaklandığının bilincindedir ve soğukkanlıdır? Bu zor çağda barışın yolunu gerçeğin yolu olarak gören aranızda kim var? Ayrımcılık, mutlakçılık ve hoşgörüsüzlük yapmayacak olanınız hanginiz?

Bir de şu uzay ajansı konusuna taktım, ben. Ajansı kurunca (bir ofis, bir çaycı yeter, girişi de ona temizletiriz) bir yerlerden, havadan para mı gelecek… Nasıl başvurabilirim… Taytım da var.

Aytuna Tosunoglu

Ankara’da 1963 yılında doğan Aytuna Tosunoğlu’nun çocukluğu İzmir ve Malatya’da, öğrencilik yılları İstanbul ve Londra’da geçti. 2002 yılına kadar çeşitli çokuluslu şirketlerde çalıştı. “Müseccel Marka”, ilk öyküsünü on altı yaşında yazan Aytuna Tosunoğlu’nun ilk romanı.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top