On büyükelçi…

On dost ülkenin Ankara’da görev yapan büyükelçileri dört yıldır tutuklu bulunan Osman Kavala hakkında bir açıklama yaptılar.
Dedikleri kabaca şudur:
“Osman Kavala'nın serbest bırakılmaması için başvurulan yollar demokrasiyle bağdaşmıyor. Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri ve kendi kanunlarına uygun bir şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın bir an önce serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz…”

Var mı burada komplekse kapılıp “Kimse bize talimat veremez” diye çemkirmenin gereği?
Türkiye AİHM’nin kararlarına uymakla yükümlü. Bu yükümlülüğün altına girmek kendi tercihi olmuş. Ve uygar dünyanın parçası olmak isteyen bir ülke olarak da doğru bir tercih yapmış. Anayasa’mızın 90. maddesi de AİHM kararlarına uymayı emrediyor. Yani AİHM kararlarına uymamak Anayasa’ya uymamakla eşdeğer.

Türkiye de, AİHM kararlarını yerine getirmeyen Avrupa devletlerini uyarıyor zaman zaman. Batı Trakya’daki soydaşlarımızın haklarına ilişkin AİHM kararlarını uygulamayan Yunanistan’ı yeri geldikçe uyarmıyor muyuz?
Başka örnekler de var…

Akılda tutmamız gereken ikinci bir husus, uluslararası insan hakları hukukunun son yarım yüzyılda kaydettiği gelişme ve ulaştığı nokta. İnsan hakları artık ülkelerin iç işi olmaktan çıktı. Bireyler sadece iç hukukun değil, uluslararası hukukun da öznesi durumuna geldi. O kadar ki, insan hakları devletlerin egemenliğine sınır oluşturan bir mahiyet kazandı. “Kimse bizim içişlerimize karışamaz” diyemezsiniz insan hakları konusunda. Uluslararası yükümlülüklerinizi hatırlatırlar size.
“Kimse bize talimat veremez!”
İyi de… Kimse size talimat vermiyor ki. Sadece yükümlülüklerinizi hatırlatıyor.
Evet biz çadır devleti değiliz. Ama çadır devleti olmayanlar uluslararası yükümlülüklerine saygıda kusur etmezler. Yükümlülüklerine uymayanlara çadır devleti diyoruz…

On büyükelçinin uyarısı özde doğrudur. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM’nin Kavala'yla ilgili kararının uygulanmaması nedeniyle Türkiye'ye ihlal prosedürü başlatılması gerektiğini ifade etmişti. Ancak Komite, ihlal prosedürünü karara bağlamadan önce Kavala'nın serbest bırakılıp bırakılmayacağını görmek için aralık ayında yapılacak oturuma kadar bekleyeceğini bildirmişti. Büyükelçilerin uyarısı özde doğrudur. “Kavala’yı serbest bırakmazsanız Avrupa Konseyi aralık ayında birtakım yaptırımlar uygulamak zorunda kalacak” diyorlar. Dostça hatırlatıyorlar, uyarıyorlar.

Ama on büyükelçinin girişimi şeklen sorunlu bir girişim. Bu işin doğrusu, o ülkelerin, Ankara’daki büyükelçilerini ateşe atmak yerine, kendi başkentlerindeki Türkiye büyükelçilerini dışişlerine davet ederek aynı uyarıyı orada yapmaları olurdu. O zaman buradaki büyükelçiler ne Soylu’dan Kurtulmuş’a politikacıların ağzına sakız olurlar, ne de “Bu ne terbiyesizlik!” denilerek istenmeyen adam ilan edilmek gibi olağandışı bir yaptırıma konu olurlardı.

Çağırırdınız Türkiye büyükelçilerini dışişlerinize ve “Bakın biz ciddiyiz. AİHM kararlarına uymamak gibi bir şeye bugüne kadar tanık olunmadı. Bu düzeni esnetmeye, delmeye, sizin de katkınızla oluşturduğumuz insan haklarını koruma rejimini zafiyete uğratmaya niyetimiz yok. Haberiniz olsun” diyebilirdiniz.

Büyükelçilerin girişimi yanlış olmuştur. Bu girişimin yanlış olduğunu ben bildiğime göre, onların da bildiğinden şüphe duymamak gerekir. Öyleyse işin içinde ortalığı germe niyeti vardır diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Ve bu gerilim oyununda orantısız tepki göstermek suretiyle tuzağa düşen de biz olduk. Çünkü on büyükelçiyi istenmeyen adam ilan etmek orantısız bir tepki, sonucunu kestiremeyeceğiniz bir efelenmedir.

Siz o büyükelçileri memleketlerine göndeririz dediğiniz andan itibaren bizim o ülkelerdeki büyükelçilerimiz bavullarını yapmaya başlamış olmalılar. Çünkü onlar da istenmeyen adam ilan edilecekler.
Sonra ne olacak? Karşılıklı olarak yeniden normal düzene geçilmesi ve büyükelçilerin yerlerine dönmesi konusunda kim, nasıl bir hamle yapacak?

Yanlış yapıyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı.

Dışişleri Bakanı’nın da Cumhurbaşkanı’nın bu talimatı karşısında direnmesi, vazgeçiremiyorsa istifa etmesi gerekir.
Bir tek kapıkulları istifa etmezler…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi