Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Önce Binaları, Sonra Geçmişi Dönüştüreceğiz!

Değişim devinimi hızlı bina değişimlerinde artık afallamıyor, çocukluğumuzun geçtiği sokakları aramıyor, ilk flörtümüzle gezdiğimiz parkları anımsamıyor ya da gençliğimizi besleyen mekanları anmıyoruz. Önce kişisel tarihimizin silinmesine aldırmıyoruz. Sonra şehrin siluetinin değişmesine, asırlarca bölge halkının tarihine tanıklık eden binaların satılmasına, itinalı işçiliğin zamanla kalitesizleşmesine göz yumuyoruz. Maddi değeri olan birkaç parçayı manevi değerler gibi saklıyor; tarihimize sadece bu parçalar aracılığıyla bakıyoruz. Kültürümüzün de kişisel geçmişimiz gibi unutulmasına sessiz kalıyoruz.

Bugün şehirlere yaptığımız da kişisel tarihimiz gibi kültürel tarihimizin izlerini silmek. Nereden geldiğimizi unuttukça, nereye gideceğimizi de unutmaktayız.

Bütün binalar yıkılacaktı, önceliği tarihe tanıklık etmiş olana verdiler. Kalabalıklaşan nüfus ile daralan mekanlar arasındaki ilişkinin farklı olduğu zamanlarda inşa edilmiş bir binanın dokusuna işlemiş tarih kokusu çevreliyor bizi. Yüz yılı aşkın bir süredir çevresini izleyen, içinde nesiller barındıran bir evin içinden yazmaya başlıyorum. Kapılardaki pirinç tokmaktan tavanındaki detaylara kadar özenle inşa edilmiş, yerler ahşabın renk renk tonlarında itinayla bezenmiş, ince işçilik ürünü lambalarla aydınlatılmış, bodrumdan tavan arasına kadar her ayrıntının kendi hikayesini anlattığı bir evde yeniden farkına vardım, kendi geçmişini unutmayı tercih edenin yine biz olduğumuzu.

Eskinin geçmişsizliğe dönüşümü

Ayrıntılarını anlatmanın vakit alacağını, her odasında geçen asrın farklı bir dönemi izlenebilen, tavan arasında zaman yolculuğuna çıkılan, anılarının içine iki dünya savaşı sığdıran bir binanın yıkımından birkaç gün öncesindeyiz. Tarih izlencesi yapılabilecek bu yerin satışı tamamlanalı iki gün oldu. Yeni sabihi ünlü bir futbol oyuncusu. Tüm binanın yıkılması şartıyla satın almış burayı, eski olanın değerli görünmediğini söylemiş, yenilemek yerine yıkıp yeniden yapmaya karar vermiş. Eski sahibi ise aile fertlerini kaybettikçe önce odaları boşaltmış, sonra geçmişini kutulara kapamış, ancak birkaç yüz metre kare evde daha fazla tutamamış bu kadar yalnızlığı. Aile yadigârının, hatta mimarı bir değerin yok olacağını bile bile kabul etmiş bu satışı. Böylesine mimari ve tarihi bir önem taşıyan yerin satışı gerçekleşmeden itiraz edenler olmamış mı? Olmuş. Aile üyeleri değil, mesela üniversitede mimarlık bölümünden bir profesör karşı gelmiş. Satın alma bahanesiyle gezmiş yapıyı, içendekileri tek tek incelemiş. Ardından gazetelere verdiği fotoğraflar ve demeçlerde evin işçilik ve mimari açıdan müze niteliği taşıdığını ve yıkılmaması gerektiğini anlatmaya çalışmış. Lakin evin satış değerini düşüreceği için hızlıca alaşağı edilmiş. Kültürel tarih değeri taşıyan binanın yıkımı yasal sorun teşkil edebilecek ve yıkım yasağı koyabilecekten İkinci Dünya Savaş’ı giriyor araya. Binanın savaş sırasında, bombalamalar yüzünden çatısı yıkılmasının ardından yenileme yapıldığı için tarihi değer statüsünden düşüyor. Bu yenileme, insanın geçmişine dair hatırlatıcı niteliği taşınması gerekirken yıkılması ve unutulması  için sebep oluyor.

Kurtarabildiklerimiz ve Diğerleri

Birkaç güne yıkılacak bir evden “kurtarabildiğimizi” almaya çalışıyoruz. İnce ince işlenmiş dolapların kapakları, pirinç tokmakları, demir avizeleri toplamak bir yana dursun seksen yıllık oyuncak kutularını, unutulmuş Noel süslerini, 50’li yılların moda parçalarını veya 70’lerin mobilyalarını buluyoruz. Nereyi açsak zamanda yolcukta yeni bir yere varıyoruz. Zamanda yolculuğumuz için çevirdiğimiz anahtarlar dahi kendine has bir yapıya sahip. Evin bahçesinde ise dünya tarihinden acı kesitler sunan, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalan gizli bir mezar var. Yahudilerin gaz odalarında yakıldığı, bir mezara dahi sahip olamadıkları dönemde gizlenerek sunulmuş bir yer. Kişisel ve kültürel tarihin yıkımına gidilirken, diğer bir yandan da evin içinde duvarlardaki mozaikleri kurtarmak için seferberlik ilan edilmiş durumda. Yıkım makinaları bahçeye girdikten sonra tek yapacağımız tarihe ortaklık edenlerden birinin daha gidişini izlemek olacağından, elimizden geldiğince anı topluyoruz. Lakin diğerleri nerede?

Kendi geçmişini, doğduğu, büyüdüğü evi görmek isteyen yok mu? Kaçıncı kuşaktan olduğu bilgisi karışmış birkaç aile üyesi anı toplayıcılığı yaparken, kişisel tarihi bu evde yazılmaya başlamış olanlar neredeler? Yoklar. Evin içindeki maddi değeri olan eşyalar gittiğinden beri onlar da yoklar. Vedalaşamadıklarından değil, hızlı vedalaştıklarından gittikleri yerden dönmüyorlar. Görünen o ki kişisel tarihlerini hatırlamayı değil, unutmayı tercih ediyorlar.

Kişisel tarihimize yaptığımızı, kendi kültürümüze de yapmaktan uzak kalmıyoruz. Değişim devinimi hızlı bina değişimlerinde artık afallamıyor, çocukluğumuzun geçtiği sokakları aramıyor, ilk flörtümüzle gezdiğimiz parkları anımsamıyor ya da gençliğimizi besleyen mekanları anmıyoruz. Önce kişisel tarihimizin silinmesine aldırmıyoruz. Sonra şehrin siluetinin değişmesine, asırlarca bölge halkının tarihine tanıklık eden binaların satılmasına, itinalı işçiliğin zamanla yapmış olmak için yapılana dönüşerek kalitesizleşmesine göz yumuyoruz. Maddi değeri olan birkaç parçayı manevi değerler gibi saklıyor; tarihimize sadece bu parçalar aracılığıyla bakıyoruz. Kültürümüzün de kişisel geçmişimiz gibi unutulmasına sessiz kalıyoruz.

İnsan, geçmişini unutursa ne olur?

Zamanı lineer algılayan bizlerin geçmişi ve geleceği konuşabilmemiz, insanı ayıran en benzersiz becerilerinden biridir. İnsan, geçen her anından geleceğini yaratır. Benliğini biriktirdiği anıların kümülatif bilgisi üzerine inşa eder. Kim olacağı bilgisine daha önce kim olduğu bilgisinden ulaşır. Yaşamında edindiği yeni tecrübeleri, kişisel tarihindeki dönüm noktalarıyla birleştirerek kendi haritasına bakma şansı bulur. Nereden geldiğini, nereye gittiğini, nerelerde şehir sembolleri gibi kendilik sembollerini oluşturduğunu görebilir. Kurduğu bağların benliğinin akarları olduğunu fark etmek empati yeteneğini beslediği gibi, dil, din, ırk ayrımından uzak kişisel ve toplumsal barış içinde olmayı sağlar. Ancak geçmişin gitmesi demek, kim olduğunun bilgisinin silinmesi; aynı günün tekrar ve tekrar yaşanması gibidir. Geleceğin bilgisi de geçmişle birlikte kaybolmuştur. Bağlar ve anılar unutulmuş olanın bilinmezliğinde sessizliğe gömülür.

Tarihi Dönüştürmek (?)

Bugün şehirlere yaptığımız da kişisel tarihimiz gibi kültürel tarihimizin izlerini silmek. Nereden geldiğimizi unuttukça, nereye gideceğimizi de unutmaktayız. Sahip çıkabileceğimiz binalar/anılar/inançlar yıkıntıların altında kalıp, dönüşüme uğramaktalar. Kişisel tarihimize, kültürel imgelerimize sahip çıkamadıkça başkalarının bizler için yazdığı tarihe inanmamız, maruz kaldığımız haksızlıklar karşısında neye ses çıkaracağımızı karıştırmamız ve kim olduğumuza giden yolu kaybetmemiz oldukça muhtemel. Bireyleri ve kitleleri kontrol edebilme becerisi, insanların tarihlerine şahitlik etmiş anımsatıcıları silmek, kentleri dönüştürmek ve tarihi olanın eskimiş, yeni olanın yetersiz olsa da iyi olduğuna inandırmakla gelişiyor.

Tüm dönüşümlerin karşısında geriye anı toplayıcılar kalıyor. Bazıları tarihin tozlu sayfalarında kaybolmaya mecbur bırakılanları gün yüzüne çıkarıyor. Bazıları yıkımdan önce duvardaki mozaikleri sökmek için ter akıtıyor. Bazıları bir fotoğraf karesinde tüm geçmişi bugünle birleştiriyor. Tüm anı toplayıcılar kim olduğumuzu hatırlamamıza yardımcı oluyor ve madden ve manevi nereye gittiğimizin haritasını tutuyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi