Öpmenin-öpüşmenin tarihi

Geçtiğimiz Şubat ayında, Viyana Büyükelçisi olarak atanan, ünlü yazarımız Demirtaş Ceyhun’un oğlu Ozan Ceyhun’un elçilik rezidansında eşi Azize Ceyhun’a elini öptürmesi ve görsellerini de sosyal medyada paylaşması “Öpme” konusunu işlemeyi aklıma getirdi. Araştırınca fark ettim ki, dünyanın dışa açılmamış bazı bölgelerinde öpüşmenin bilinmediği ve hiç yaşanmadığı toplumlar da varmış.

Öpmek, öpüşmek dendiğinde akla ilk gelen insanların aralarındaki dostluğu, yakınlığı, kurulan ya da kurulmaya hazırlanan bağı sembolize eden bir gösterge olarak düşünülmesi değil mi? Öpmek fiili, kendi başına bir sevgi simgesi olsa da, farklı kültürlerde farklı anlamlar da içeriyormuş. Bugün yeryüzüne dağılmış farklı kültürlerin davranışları arasında, el, ayak, yüz, göz, dudak, baş, göbek, boyun, alın ve diz gibi farklı anlamlar içeren sosyal öpme göstergeleri varmış.
Tabii ki insanın insanı ya da canlı bir hayvanı öpmesinin yanı sıra, ekmek, kutsal kitap, etek, bayrak, toprak, hasat, diploma, eşik, asa, madalya, para ve yüzük gibi cansız nesneleri de öptükleri de görülmekte. Yani öpme ve öpüşmenin sevgi, yakınlık, cinsellik gibi anlamlarının yanı sıra, değer verme, özlem, veda, minnet, kutsallık, bereket, baş eğme, zenginlik ve saygı ifadeleri de içerdiği de bir gerçek. Tabii ki bu kavramlara sizler de başka temalar ekleyebilir ya da içlerinden sizin için bir şey ifade etmeyenlerini çıkarabilirsiniz.
Öpücükle besleme
İnsanın bu fiili nereden gördüğü konusundaki fikir arayışlarında, öpüşmenin bazı hayvanlardan gözlem yoluyla alındığı, annenin çiğnediği yiyecekleri bebeğinin ağzına kendi ağzından aktararak beslemesi yoluyla gelişen, öğrenilmiş bir davranış olduğu yazılıyor.
Güven, birlikte yaşamanın kurulması ve güçlendirilmesi gibi niteliklerle bir çeşit iletişim aracı olan öpüşme davranışı, sadece insanlara özgü değilmiş. Kongo’da yaşayan ve insana çok benzeyen bir primat türü olarak, ateş yakabilen, yiyeceklerini pişirerek yiyen Bonobo maymunları da sık sık birbirlerini öpüyorlarmış. Birbirlerine burnunu süren salyangozları, antenleriyle sürtünme içinde olan böcekleri, dilleri ile temas kuran yılanları ve birbirlerini yalayan kedi-köpek gibi hayvan davranışlarını da bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor, diye düşünüyorum.
Hindistan, erotik öpüşmenin anavatanı
MÖ 2000’li yıllara tarihlenen eski Hint kültüründe, “zevkin kitabı” anlamına gelen Kama Sutra metinlerinde öpüşme tipleri farklı kategorilere ayrılmış. Bazı antropologlara göre, Büyük İskender’in MÖ 326’da Hindistan’ı işgal etmesi sonrasında, Yunan kültürü erotik öpüşmeyi Hintlilerden öğrenmiş.
Herodot tarihine göre eski İran ve Roma kültüründe öpüşme toplumsal ve siyasal bir statüymüş; hatta bir erkeğin diğer bir erkeği dudaktan öpmesi, ritüelik olarak ucu antik dönemlere kadar uzanan toplumsal değer göstergesiymiş. Hıristiyanlığın ilk yıllarında, insanların birbirini veya kutsal objeleri öpmesi dini ibadet ritüelinin bir parçası olarak görülmüş; bu davranış biçimi evrilerek Müslümanlıkta da devam etmiş.
Sevgi, saygı, kutsallık, eziklik, duygusal ya da cinsel yakınlık gibi anlamlara gelen öpme formları, yorumlayana ve toplumda oluşmuş algılara göre farklı anlamlar ifade edebilmekte, hatta aynı öpme biçimi bile farklı kültürlerde zıt ya da tahmin edilmesi zor ilginç anlamlar içerebilmekteymiş.

  1. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra gelişen medya teknolojileri, evrensel bir öpme kültürünün oluşmasında, yaygınlaşmasında etkili olmuş; dudaktan öpüşme, sevgi ve aşk göstergesi olarak evrensel bir dil normuna bürünmüş.
    Gerek heykel ve resim gibi plastik sanatlarda, gerekse de fotoğraf - sinema gibi görsel sanatlarda, sanatçıların kendi iç dünyalarındaki arzularını, isteklerini eserlerinde gösterdikleri öpme - öpüşme normları çok kullanılan psikolojik, sosyal davranış göstergelerinden olmuş.
    Muhafazakâr görüşler, bazı öpüşme şekillerini mahremiyet olarak algılayıp, toplumları kültürel yozlaşmaya ve deformasyona götürdüğünü söyleyerek buna karşı bir savunma mekanizması geliştirmeye çalışsalar da, özgürlükçü yaşam biçimini savunanlar, her yerde öpüşme eğilimi göstermeyi kendilerinde yaşama hakkı olarak görüp doyasıya paylaşmak arzusundalar.


    Dünyada en çok öpülmek istenen kişi: Papa
    Dindar Katolikler için Papa’nın önünde diz çöküp yüzüğünü öpmenin özel bir anlamı var. Aslında, Papa için el öptürmek kadar doğal olan bir şey de el öpmesi. 2014 yılında, Ortadoğu’da Ürdün, İsrail ve Filistin’e yaptığı ziyaretin son gününde Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’yı, Ağlama Duvarı’nı ve sonra da Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’in mezarıyla İsrail’in Soykırım Anıtı’nı ziyaret eden Papa Françesko, müzede bir araya geldiği soykırımdan kurtulan altı kişinin ellerini öptü.
    Papa’nın pandemiden korunmak adına elini, daha doğrusu yüzüğünü öptürmekten kaçınmasını aşırı muhafazakâr Katolik haber siteleri, rahatsızlık duyarak işlemişler ve el öptürmemesinden rahatsız olmuşlar. Hatta daha da ileriye gidip, İsa’nın vekili olmak istemiyorsan defol git buradan” gibi sert ifadeler kullanarak durumu protesto eden paylaşımlar yapılmış.

    Vatikan’ın halka ilişkiler bölümünü yürütenler de, Papa’nın Kutsal Perşembe ayininde cezaevindeki mahkûmların ayaklarını öperken görüldüğü bir fotoğrafı paylaşıp, Papa yüzüğünü öptürmektense insanların ayaklarını öpmeyi tercih ediyor” diye bildirimde bulunmuşlar ama kısa süre içinde, sosyal medyada Papa’ya karşı yapılan eleştirilerin dozu artmış. Geleneklere saygısızlıktan dindarları aşağılamaya, “deccal” suçlamasından yüzyıllık gelenekleri sarsmasına kadar çok sayıda sert eleştiri peşi sıra gelmiş. Meğer Papa seçilmesinin ardından kalabalıklara bana “Francesco” diye değil “İsa” diye haykırın dediği için, Katolik teoloji uzmanları Papa’nın yüzüğünü öptürmek istememesini papalık makamı ile değil, İsa’yla alakandırıp, İsa’nın yüzüğünü öpmenin her Katoliğin hakkı olduğunu söylüyorlarmış.
    Milyonların öpmeyi arzuladığı “balıkçı yüzüğü”
    Papa’nın din adamı olduğunu belli eden en önemli aksesuarı, kıyafetinin “olmazsa olmazı” yüzüğüymüş. Üzerindeki sembol nedeniyle “Balıkçının Yüzüğü” olarak bilinen bu aksesuar, Hz. İsa ile özdeşleşmiş bir sembol olmasının yası sıra, Hıristiyan dünyasında bolluk, bereket ve Hz. İsa’nın son akşam yemeğinde sofrada bulunan yiyeceklerden birisini simgeliyormuş. Hz. İsa tarafından “kaya” anlamına gelen Kifas adının verildiğine inanılan ve kilisenin “temeli” olarak ilan edilen bu yüzük, 1842 yılına kadar Papa’nın bazı belgeleri imzalaması için mühür yerine bile geçiyormuş. Seçilen her Papa’ya özgü yüzük imal ediliyor; öldüğü ya da feragat edip makamından ayrıldığı zaman da bu yüzük törenle kırılıyor ve o an ölümsüzleştirilerek yeni papanın otoritesinin başlayacağı ilan ediliyormuş.


    Koleksiyoncu aklı böyle çalışıyor olmalı! Becerebildim mi bilmiyorum ama sizleri el öpmekten bahisle, ilk insanlardan Büyük İskender’e, oradan da Papa’nın yüzüğüne kadar öpücük dolu ve basamakları sanat serpili bir yolculuğa çıkarmak istedim.
    Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Yalın Arşivi