OSCAR JÜRİSİNDE BİR TÜRK YAPIMCI; ZEYNEP ÖZBATUR ATAKAN

OSCAR JÜRİSİNDE BİR TÜRK YAPIMCI; ZEYNEP ÖZBATUR ATAKAN
Zeynep Özbatur Atakan, Oscar ödüllerini dağıtan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’ne kabul edilen ilk Türk yapımcı oldu. Daha önce yapımcılığını üstlendiği Üç Maymun, Kış Uykusu, Ahlat Ağacı ve Burası Cennet...

Zeynep Özbatur Atakan, Oscar ödüllerini dağıtan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’ne kabul edilen ilk Türk yapımcı oldu. Daha önce yapımcılığını üstlendiği Üç Maymun, Kış Uykusu, Ahlat Ağacı ve Burası Cennet Olmalı filmleri Oscar’a aday adayı olmuştu.

Sinemada kadın yapımcı dediğiniz zaman onun ismi ilk geliyor. Başarılı, farklı ve ödüllü filmlerin yapımcısı kendisi. Ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde sinemada başarıyla bizi temsil ediyor. Sinema onun dünyası, mesleği tutkusu. İlham veren bir hikayesi var. Kendi hikayesini, bildiklerini ve öğrendiklerini yıllardır paylaşıyor. Sinemada yapımcı olmaya dair her şeyi de eğitimlerinde aktararak gençlere ve sinemacı olmak isteyenlere bir yol açıyor. Zeynep Özbatur Atakan ile Oscar jüriliğinden yola çıkarak kendi hikayesini ve çalışmalarını konuştuk. 

Oscar ödüllerini dağıtan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’ne kabul edilen ilk Türk yapımcı oldunuz. Tebrikler çok mutlu oldum ve gurur duyduk. Haberi aldığınızdaki mutluluğunuz, ilk tepkiniz ve heyecanınız nasıldı?

Tabii ki önce şaşkınlık ve sonra mutluluk hissettim. 10 yılı aşkın süredir hem Avrupa Film akademisi hem de APSA Akademi(Asya Pasifik Film Ödülleri Akademisi) üyesiyim. Ama Oscar Akademi üyeliğini gerçekten beklemiyordum. Zira Amerika yapımcıların dünyası ve bambaşka bir dünya. Bu nedenle ‘yapımcı’ olarak davet alacağımı hiç düşünmediğim gibi beklememiştim de. Haberi arkadaşlarımın erken saatte gelen mesajlarından öğrendim.

Akademiye girmenin sinemamız açısından önemi nedir ve bu akademiye kimler, neden kabul ediliyor?

Normal şartlarda bu tip akademilerin üyesi olma şartı, filmlerinizin aday olması, ödül alması gerekir. Benim 2008’de Avrupa ve Asya Pasifikte akademi üyesi olmam böyle gerçekleşti. Ama bu akademiler, filminiz aday olmasa veya ödül almasa bile, bir şekilde sizlerin yaptığınız işleri değerlendirerek, mesleki performansınızı da yaparak bu daveti yapabiliyor. Dolayısıyla, Oscar akademisine de yapımcısı olduğum filmler nedeni ile davet edildim. Kesinlikle bir başvuru gibi bir şey olmadı. Bu bana çok sorulduğu için özellikle belirtmek istiyorum. Hatta akademinin üye alacağını bile bilmiyordum.

Çalıştığım tüm yönetmenler ‘sen yapımcı olmalısın’ dediler  

Siz yapımcı olmaya nasıl karar verdiniz ve geriye dönüp baktığınızda hissettiğiniz duygu ne?

20 yaşında, üniversitede sinema-tv okurken reklam filmi setlerinde prodüksiyon asistanı olarak çalışmaya başladım. Tabii ki her sinema-tv okuyan gibi amacım yönetmen olmaktıJ Yapım bölümünde setlerde her işi yaptım, prodüksiyon, reji, koordinasyon, sanat… O yıllarda önemli bir reklam ajansında ajans prodüktörü olarak çalıştım. Yaratıcı grubun senaryolarının hayata geçmesi ve müşterinin istediği filmin yaratılması sürecini yönettim. Henüz o yıllarda hangi alanda üretim yapacağıma karar vermemiştim, 92-94 yılları arası yapımcı olma kararı aldığım yıllar oldu. Çünkü kaos ortamını ve orada iş yapıp bir sonuca ulaşmayı sevdiğimi fark ettim. Ama kendi farkındalığımdan önce tüm çalıştığım yönetmenler ‘sen yapımcı olmalısın’ dediler.

Yönetmenin yaratıcılığı ilgimi çekiyor

Sizin gibi bir yapımcıyla çalışmak için nasıl bir proje ile size gelmek gerekiyor, kriterleriniz neler oluyor ve hangi projeler sizi çekiyor?

Bunun bir tarifi yok. Temel kriterlerim yaratıcılık, özgünlük ama ben yönetmenin kendi yaratıcı gücünü senaryodan daha fazla önemsiyorum. Yönetmenin kendisi, elbette uyumlu çalışma potansiyeli önemli. Yani senaryonun yaratıcılığından ziyade, yönetmenin yaratıcılığı ilgimi çekiyor. ‘Az ve öz’ temel ilkem aynı şeyden iki tane yapmam hayatta. O yüzden de fark yaratabileceğini düşündüğüm her proje benim için kabul edilebilir. Konuya çok ilgi duymam, senaryoyu çok beğenmem asla tek başına bir anlam ifade etmiyor. Bütün, hep daha anlamlı geliyor.

Siz bağımsız ve sanatsal sinema diye nitelendirdiğimiz projelerin yapımcısı oldunuz. Sizin başladığınız zamanlar bu tür riskliydi ve kabul görür değildi. Bağımsız ve sanat filmleri popüler oldu diyebiliriz. Bu öngörüye nasıl sahip oldunuz ve geleceği görebildiniz?

Buna vizyon ve biraz da dünyayı takip etmem neden oldu. Ve elbette burada Kutluğ Ataman’ı anmadan geçemem. Kutluğ, benim çok eski yıllardan yani sinema alanına girmeden önce de tanıdığım bir arkadaşımdı. Onun başka bir projesine, ortağı olduğum yapım şirketinde bir post prodüksiyon desteği vermiştik ve devamında Lola+Bilidikid filminin ortak yapımcısı oldum. Film, Berlin FF de Panorama bölümünün açılış filmi oldu. İşte tüm o süreç benim ‘yapımcılık’ algımı değiştirdi ve yönümü belirledim. Ancak şunu belirteyim ki, o yıllarda bu ideale odaklanabilmemin en önemli sebebi, 10 yılımı reklam filmi yapımında her alanda çalışmış olmak ve hayatımı oradan kazanabiliyor olmamdı. Dolayısıyla ben 97 yılında dünyanın gidişini gözlemleyerek 10 yıl sonrasının kendim için vizyonunu oluşturdum. Bir dolu soruna ve söylenen motivasyon düşürücü şeye aldırmadan yolumda devam ettim.

Nuri Bilge Ceylan ile ortaklığımızı tamamladık

Nuri Bilge Ceylan’ın yapımcısı olarak tanımlanmak sinemacılar olarak çıtayı başka bir yere konumlandıran bir durum. Yapımcı olarak sizinle çalışmak isteyenler için çekince yaratabilir diye düşünüyorum. Bu işbirliği devam ediyor mu Nuri Bilge Ceylan ile artık sizi başka yönetmenlerle de görebilecek miyiz?

Nuri Bilge Ceylan ile 15 yıl çalıştıktan sonra, ortaklığımızı geçen yıl tamamladık. Ben ‘az ve öz’ den hiç şaşmadım. Ve Nuri Bilge Ceylan ile çalışırken başka bir yönetmenle ana yapımcı olarak çalışmamak benim kişisel kararımdı. Ve kendi kariyerimde hep çok değerli isimlerle çalışmak yine benim ‘az ve öz’ prensibimdi. Kutluğ Ataman, Tayfun Pirselimoğlu Nuri Bige Ceylan ile çalışmaya başlamadan çalıştığım isimler, ama Nuri Bilge Ceylan ile çalıştığım 15 yıl içinde de, dünyanın önemli isimleri ile ortak yapımcı olarak çalışma fırsatı buldum. Theo Angelopoulos, Elia Suleiman gibi. İnsanların bana ulaşma konusunda hiç çekinceleri olmadı, hala da yaratmıyor. Posta kutumda her gün yüze yakın email buluyorum. Ama ben 2021’e kadar şu anda film projesi için bir hamle yapmıyorum. Bir dolu farklı projeler yapıyorum. Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması Genel Sanat Yönetmenliği, eğitimler, danışmanlıklar, EWA görsel işitsel kadın ağındaki çalışmalarım. Ama ‘film yapmak’ benim için özel alan. Dolayısıyla, kendime bu konuda biraz zaman verdim. Çünkü, biraz gözlem yapmam ve yeni bir vizyon oluşturmam gerekiyor.

Yapımlab bu yıl 10 yaşında

Eğitmenlik yönünüz çok önemli ve sayısız sinemacı yetiştirdiniz. Ben de sizden eğitim alan biri olarak bana çok şey kattınız. Kurslar nasıl gidiyor ve bu eğitimlerden bahseder misiniz?

Yapımlab bu yıl 10 yaşında ve inan çok mutluyum. Kocaman kalabalık bir aile olduk. Senin de bildiğin üzere farklı, motive edici, bilgilendirici, analitik bir eğitim programımız var. Çok güzel gelişmeler oldu, yeni eğitimler ve modüller eklendi. Yakında hepsini açıklayacağız. 10.yıl çok özel ve yıla yayılan farklı projeler olacak Yapımlab’da.

Kendimle yüzleştiğim ve farkındalıklarımın arttığı bir dönem oldu 

Karantina süreci ve beraberinde hala içinde olduğumuz pandemiyi siz nasıl yorumluyorsunuz. Sektörde ne gibi değişiklere neden olabilir, sizin dünyanızda neleri değiştirdi?

Karantinada olmak hızını fark edemeden geçtiğimiz dünyada, birden duvara tosladığımız bir süreç oldu. Elbette bu süreçte hayatını ve sağlığını kaybedenler ve onların yakınları için çok üzgünüm. Kendi adıma, kendimle yüzleştiğim ve farkındalıklarımın arttığı bir dönem oldu. Sükûnet içinde çok iyi hissettim. Ve tabii ki dersler online oldu. Online olunca dünyanın dört bir yanından ve Türkiye’deki farklı illerden öğrencilerim oldu. Birbirimizle haftada iki görüştük, birinde sinema konuştuk, diğerinde farklı dünyaya ait bilgiler paylaştık. Sabancı Vakfı kısa film yarışmasının tüm hazırlıklarını tamamladık. Bu arada apartman dairesinde, balkonda minik bir bahçe kurdum. Çöplerin dönüşmesi konusunda eğitimler alıp uygulamaya başladım. Bol okudum. Film izleyemedim. Bunun nedenini bulunduğumuz ortamda kendimi bir filmin içinde gibi hissettim, başka bir hikayeyi hayatıma sokmak istemedim. Zira, bu çağa tanıklık edenler olarak, kendi dönüşümüm ve bu sürecin bendeki yansımalarına odaklandım. Bir de öğrencilerime, zira bu pandemiyi yaşayan genç kuşakların hislerini, endişelerini bir nebze sinema ve bilgi yoluyla paylaşmak ve üretime çevirmeleri için motive etmeyi amaç edindim.