Osmanlı Devletinde yabancılara verilen kilometre garantileri

Son dönemde popülaritesi artan trafik garantili yollar ve köprüler ile hasta garantili hastanelerin geçmişi çok eskilere gitmektedir. Osmanlı devleti, son dönemlerinde kamu finansmanında yaşadığı sorunlar nedeniyle; altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde yabancılara cömertçe gelir/kâr garantili imtiyazlar verdi.
Fetih gelirlerinin durması ve yeni gelir kaynaklarının yaratılamaması nedeniyle, Osmanlı önce dış borçlanmaya gitti. Öte yandan, sanayileşme devrimini tamamlayan Avrupa devletleri sermaye fazlalıklarını aktaracak yeni alanlar arıyordu.
Osmanlı’nın ve Avrupa ülkelerinin çıkar birlikteliklerine hizmet etmesi amacıyla imtiyaz yöntemine başvuruldu. Bu yöntemde, son dönemde Türkiye’deki mega projelerin uygulamasına benzer biçimde özel sektör başlangıç yatırımını yapmakta ve yatırımını amorti edene kadar da işletmektedir. Bunun karşılığında, Osmanlı bu imtiyaz sözleşmelerinde gelir/kâr garantisi vermekte ve vergi teşvikleri sağlamaktadır.
Bu yöntemle özel sektör, Osmanlı’nın ihtiyaç duyduğu madenleri işletmekte, demiryolları ve tramvay gibi ulaştırma yatırımlarını gerçekleştirmekte ve su ve elektrik hizmetlerini sağlamaktadır. Avrupa ülkeleri de özellikle de demiryolları sayesinde kendi ürünlerini Osmanlı’ya daha rahat ihraç etmekte ve üretimde ihtiyaç duydukları hammaddeleri ise kolayca ithal etmektedir.
Yetki
Osmanlı’da imtiyazların verilmesinde yetki prensip olarak padişahtadır ve padişahın yetkisini sınırlayan bir kural da bulunmamaktadır. Ancak, II. Abdülhamit’e kadar, Babıâli’deki güçlü bürokratlar imtiyazların verilmesi süreçlerinde etkili olabiliyordu. II. Abdülhamit Babıâli’yi devreden çıkardı ve Sarayı devlet işlerinin merkezi haline getirdi. İmtiyaz görüşmelerini gizli biçimde sürdürdü ve görüşmelerde ekonomik çıkarlar yerine siyasi ve askeri çıkarları tercih etti. Bu nedenle de Jön Türkler karşısında kendisine destek veren Almanlara cömertçe imtiyazlar verdi.
Örneğin, Bağdat demiryolu için Alman şirketinin yaptığı başvurunun ardından, Macar asıllı bir banker, İngiliz sermayesi adına Bağdat ve Basra’ya uzanacak, kilometre garantisi talep etmeyen bir demiryolu projesi teklif etti. Ancak, Bağdat demiryolu kilometre garantisiyle Alman şirketine verildi. Çünkü İngiltere Jön Türkleri destekliyordu.
Osmanlı’da yetişmiş girişimci bulunmadığından, özel sektör işletmeleri tamamen yabancı şirketlerden oluşuyordu. Çünkü Osmanlı yerli ticaret ve sanayinin gelişimine destek sağlamadı. Aksine, II. Abdülhamit döneminde birkaç kişinin bir araya gelip şirket kurması, gizli komite oluşturmak suçlamasıyla yasaklandı.
Kilometre garantileri
İmtiyaz sözleşmelerinde yabancılara verilen en önemli teşvik gelir/kâr garantileridir. 1881 yılında Osmanlı devletine borç verenlerin alacaklarını garanti altına almak amacıyla Düyûn’u Umumiye İdaresi kuruldu. İdarenin kurulmasıyla birlikte, Osmanlı topraklarında demiryolu inşa imtiyazı elde eden şirketlere kilometre başına gelir garantisi verilmeye başlandı. Yabancı şirketler garantili kârlarını artırmak için, demiryolu raylarının mesafesini gereksiz yere uzattı. İngiliz gazeteci Brailsford, 1918’de yayımlanan Çelik ve Altının Savaşı isimli kitabında; şehir merkezlerine bağlantı olmamasına rağmen düz arazilerde zig zaglar çizerek uzayan Bağdat demiryolunun sırrının gelir garantileri olduğunu belirtmektedir.
Kilometre garantisi sisteminde kilometre başına asgari bir gelir garanti edildi. İşletme geliri, garanti edilenin altında kaldığında, aradaki fark Devlet tarafından ödendi. Bu farkın finansmanı hattın geçeceği sancakların aşar vergisinden sağlandı (aşar vergisi köylülerin tarımsal üretiminden alınıyordu).
Ayrıca, imtiyazlı şirketlere önemli vergi muafiyetleri sağlandı. İmtiyaz konusu yatırım için yapılacak ithalattan gümrük vergisi alınmadı. Şirketler gelir vergisinden muaf tutuldu.
Bağdat demiryolu özelinde; hattın her iki yanından yirmişer kilometrelik (İsviçre’den daha büyük) bir alan içerisinde maden çıkarma yetkisi imtiyaz sahibi şirkete verildi. Şirkete ayrıca hat boyunca tuğla ve kiremit fabrikası kurma yetkisi tanındı. Gümrük vergisi muafiyetiyle birlikte göz önünde bulundurulduğunda, şirkete ne kadar büyük bir tekel hakkı verildiği daha iyi görülecektir.
Bağdat demiryolunda Alman şirketine verilen haklar bunlarla da sınırlı değildir. Bağdat demiryolunun finansmanı, Osmanlı hükümeti tarafından gerçekleştirilen borçlanmayla sağlandı.
Meclisin gücü
II. Meşruiyet sonrasında kurulun Meclis-i Mebusan’da imtiyazlar konusu çok tartışıldı. Mebuslar, özellikle de gizli biçimde verilen ve sözleşme detayları kamuyla paylaşılmayan imtiyazların ulusal çıkarlara zararlarını sıklıkla gündeme getirdi. Bu tartışmaların sonucunda, 18 Haziran 1910 tarihinde, halen yürürlükte olan Menafii Umumiyeye Müteallik İmtiyazat Kanunu çıkartıldı.
Kanunla, mali taahhüt içermeyen imtiyazların Bakanlar Kurulu onayıyla verilmesi benimsendi.
Daha da önemlisi sözleşmenin imzalandığı tarihte, mevcut veya ileride ihdas edilecek olan herhangi bir vergi muafiyetini içeren ve Hükümetçe bütçeden gelir garantisi verilmesi gerekli görülen imtiyaz sözleşmelerinin Büyük Millet Meclisinin onayına sunulması öngörüldü.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti zaman içerisinde, Osmanlı’dan kaynaklanan borçları ödedi ve imtiyazlı şirketleri millîleştirdi. Cumhuriyeti kuran irade bu yönteme bir daha da başvurmadı.
Son sözler
Helen yürürlükte olan 1910 sayılı Kanunu çıkaran mebuslar bugün yaşasalardı; 146,4 milyar ABD doları gelir garantisi verilen Kamu-Özel-İşbirliği sözleşmelerinden bihaber olan milletvekillerine ne derlerdi sizce?
Ben söyleyeyim: “ulusal çıkarlar sadece twitter üzerinden savunulmaz” derlerdi.
30 Ağustos, en büyük zaferimiz kutlu olsun.
Not: Bu yazıda büyük ölçüde Seda Ösrten Esirgen’in doktora tezinden ürettiği şu kitabından faydalandım: Osmanlı Devleti’nde Yabancılara Verilen Kamu Hizmeti İmtiyazları, Turhan Kitabevi: Ankara, 2012

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Emek Arşivi