Otoportreler – IV

Van Gogh’un ruhunda esip duran fırtınalar, yüzünden de okunmuyor mu? Yaşamının sonuna doğru duyduğu yorgunluk ve bıkkınlık, Goya otoportresinin her yanına da sinmemiş mi? Schiele’nin uzak ve üstten bakan tavrı biraz da ruhundaki kırılganlığı saklamak için değil mi sizce?

Sanatçının temel güdülerinden birinin geride bıraktığı eserleriyle “Ben de yaşadım, beni bilin, beni unutmayın” demek olduğundan söz etmiştik. Sanatçıların kimi eserleri bize ressamı hakkında otoportrelerinden daha fazla şey söylese de, otoportrelerin, bu iz bırakma güdüsünün sanattaki en dolaysız dışavurumu olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Gerçekten de, Dürer’in, kendiyle gurur duyan, biraz da gösterişçi biri olduğu otoportresinden de anlaşılmıyor mu? Frida Kahlo’nun, içindeki rengarenk çiçek bahçesini acılarıyla besleyerek büyüttüğü, resimlerinde de apaçık görülmüyor mu? Rembrandt’ın tatlı, kalender bir yaşlı gibi göründüğüne bakmayın; yüzü, çalkantılı ve sıkıntılı yaşamının ipuçlarını vermiyor mu? Van Gogh’un ruhunda esip duran fırtınalar, yüzünden de okunmuyor mu? Yaşamının sonuna doğru duyduğu bıkkınlık ve yorgunluk, Goya otoportresinin her yanına da sinmemiş mi? Schiele’nin uzak ve üstten bakan tavrı biraz da ruhundaki kırılganlığı gizlemek için değil mi sizce?

Özseverlik

Sanat tarihçileri genellikle otoportreleri bir özseverlik (narsisizm) göstergesi sayma eğiliminde. Bazı ressamlar için bunun doğruluğu su götürmez olsa da, otoportrelerin özseverlik gibi soyut bir duygu yanında başka somut nedenleri de olduğunu düşünüyorum.

Sanat yaşamının başında, genç -ve çoğunlukla olduğu gibi meteliksiz- bir ressamsanız ve bir insan figürü üzerinde çalışmak istiyorsanız, gereksinim duyacağınız şey bir modeldir. Tabii ki uzun saatler boyunca size poz vermeyi kabul eden bir arkadaşınızı, -varsa- sevgilinizi ya da eşinizi model olarak kullanabilirsiniz ama ya bunlar da yoksa? O zaman bu işi para karşılığı yapan bir model kiralamak ya da hep zaman sahip olageldiğiniz tek modele, yani kendinize dönmek zorundasınız. Yeter ki resim malzemeleriniz ve bir aynanız olsun, günün her saati resmini yapabileceğiniz bir modele zaten sahipsiniz demektir.

19. yüzyıldan başlayarak giderek azalsa ve günümüzde neredeyse hiç görülmese de, yüzyıllar boyunca sanat üretiminin ana işleyiş biçimi sipariş üzerine eser üretmek olmuştur. Rönesans ve Barok dönem eserlerine baktığınızda, neredeyse tamamının başta Kilise ve Aristokrasi -ki bunlara sonradan, gelişen Burjuvazi de eklenecektir- tarafından verilen siparişler üzerine yapıldığını görüyoruz.

Usta-Çırak

Lonca ve ustalık-çıraklık düzeninin sürdüğü zaman boyunca genç sanatçıların isim yapması, ün kazanması görece kolaydı. Öne çıkan, sivrilen yetenekli çıraklar ustalarıyla birlikte yaptıkları işler sayesinde sanat alıcıları arasında da bilinirdi. 18. yüzyıldan başlayarak sanat eğitiminde usta ve çırakların yerini ressam/öğretmen ve resim öğrencilerinin almasıyla genç sanatçılar karşılarında ustalarından miras aldıkları hazır alıcı kitlesi yerine rekabetçi bir sanat piyasası buldular. Genellikle -aristokratlara özenen- zengin burjuvalardan portre siparişi alabilmeleri için, yeteneklerini sergileyen örnek çalışmalara gereksinim duyan genç sanatçıların, kendi otoportrelerinden oluşan bir portföy oluşturmaları belki de en iyi yoldu; ne de olsa atölyeye geldiğinde karşısında ressamı ve yaptığı otoportresini yan yana görerek değerlendirme şansı bulan bir müşterinin ikna olması daha kolaydı.

Yalnızca meslek yaşamının başındaki genç ressamlar değil tabii ki otoportresini yapan sanatçılar. Pek çok tanınmış ressamın, yeni biçemleri ya da yeni teknikleri otoportreleri üzerinde denemelerine de sık rastlanır, çünkü aynı figürün değişik biçemlerde yapılmış örnekleri üzerinde farklılıkları görmek daha kolaydır.

[Resimlerinin zaman içindeki değişimini otoportreleri üzerinden izleyebildiğimiz sanatçıların başında Rembrandt gelir. Neredeyse ergen bir genç kızın selfie çektiği sıklıkta otoportresini yapan ressamın resim ya da eskiz olarak 100’ün üzerinde çalışması vardır ki sanatsal biçeminin değişimi en iyi bunlar üzerinden izlenebilir.]

Bir de tabii insansevmez (mizantrop, merdümgiriz) ya da yalnızlığı tercih eden ressamların sıklıkla başvurduğu bir yol otoportre.

Otoportreler hakkında yazılacak şey çok ama en iyisi sözü resme bırakmak galiba yine. Sayfaya çok bilinen ya da az bilinen ama her biri ayrı bir yazıyı hak edecek kadar güzel bir düzine otoportre ekleyerek bu yazı dizisini sona erdirelim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi