Otoriteryanizmin atardamarları: Komplo teorileri

Komplo teorileri, suçlu ve günahkâr ruhların başını yastığa rahat koyup huzurlu bir uykuya yatmasına imkân veren halüsinojenlerdir. Onlar, “karanlığı aydınlatmak”, “sırrı ortaya sermek” veya “perde arkasını göstermek” adına, ama esasen gerçeğe yönelik boşluğu spekülâsyonla doldurmak üzere varlık bulurlar. Elbette bu bir yandan da gerçek sorunların üzerini karartmaya, gölgelemeye, onları fark ettirmemeye dönük bir “operasyon”dur

Geçtiğimiz hafta başkanlık seçimi telaşındaki ABD’den Donald Trump’la ilgili bir haber gündeme düştü ama memleketin hay huyu içinde üzerinde durma imkânı bulamadık.

Es geçilmemesi gereken söz konusu habere göre ABD Başkanı, kendisinin komplo teorilerine yatkınlığına, toplumu da bu yönde güdümleme hevesinde olmasına ilişkin bir soruya muhatap olmuş. Ülkede şu ara sansasyonel şekilde gündemdeki “QAnon” isimli bir hareket, daha doğrusu “komplo-teorisi imalathanesi”nin yapıp ettiklerini onaylayıp onaylamadığına dair soruya, “Onlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum” cevabını vermiş.

Hâlbuki hakkında hiçbir şey bilmediğini söylediği bu oluşum tarafından paylaşılmış, Usame Bin Ladin operasyonuna ilişkin komplo-teorisi mahiyetli bir tweet mesajını retweet’lemiş o birkaç gün önce. İşte bunun gerekçesini soran NBC moderatörüne de demiş ki, “Sadece bir retweet’ti; ben ortaya bırakırım, insanlar kendileri karar versinler”.

Moderatör altta kalır mı ve orası yan(daş) yatmış bir medyanın Türkiye’si mi, hayır! O yüzden demiş ki NBC moderatörü, “Siz başkansınız. Sıradan bir kişinin, her önüne geleni retweet eden bir amcası değilsiniz!..”

Trump, sonrasında hiçbir şey bilmediğini söylediği QAnon için “pedofiliye karşı savaşan bir oluşum” değerlendirmesi yapmış ve işte bu ifade onun bal gibi bu “komplo-imalathanesi” hakkında hem pek çok şey bildiğini hem de onunla arasındaki “rabıta”yı ifşa ediyor.

Satanist pedofillerle savaşan “kahraman” Trump!

QAnon, Trump için kritik önemde bir oluşum. Çünkü onun “hükümet, iş çevreleri, medya ve eğlence dünyasındaki Satanist pedofillerle bağlantılı gizli bir derin devlet ağıyla mücadele ettiği” şeklinde, hiçbir dayanağı olmayan bir komplo teorisini dolaşıma sokmuş o.

Bu “teori”, sosyal medyada Trump destekçileri tarafından uçurulmakta! 3 Kasım başkanlık seçimi için şu günlerde düzenlenen mitinglerde de aynı destekçiler meydanlarda QAnon sembollü tişörtler ve bayraklarla boy gösteriyorlar.

Qanon 2017’de zuhur etti. Bünyesindeki “teorisyenler”, ABD hükümetinin en gizli belgelerine, yani “Q yetkisi”ne sahip olduklarını ileri sürmekteler. QAnon’un “Q”su oradan geliyor.

Oluşum, Covid-19 patladıktan sonraki süreçte de Trump’tan yana bol bol komplo teorileri üretmeye harıl harıl devam ede geliyor.

Bunların sonucu olarak Trump aleyhtarı Demokratların “şeytan” olduğunu düşünen, Trump’ı ise kurtarıcı (“Mesih”) sayanların sayısı giderek artıyor. BBC’nin yaptığı bir araştırma, QAnon komplo teorilerinin sosyal medyada 100 milyonun üzerinde yorum, paylaşım ve beğeni topladığını ortaya koymakta.

Anaakımlaşan komplo teorileri

Fakat daha önemli bir nokta var ki bu, komplo teorileri üzerine yıllardır çalışmalar yürüten Syracuse Üniversitesi’nden Doç. Whitney Phillips tarafından işaret edildiği üzere, QAnon’un asıl etkisinin Trump’ın seçimi kaybetmesi durumunda yenilgiyi reddetmesiyle ortaya çıkabileceği... Tabii kuvvetle muhtemel ki Trump’ı destekleyenler de yenilgiyi bir “komplo” olarak değerlendirip kabul etmeme eğilimi sergileyecekler.

Komplo teorilerinin böylesine yaygınlaştığı, daha çarpıcı deyişle “anaakımlaştığı” bu sürecin ABD’yi daha kutuplaşmış hale getirdiğinin ve farklı görüşlere sahip olanların hiçbir konuda işbirliği içinde olamayacakları, daha önce ülke tarihinde hiç görülmemiş bir noktaya gidişin önünün de böylece açıldığının altı çizilmekte.

‘Post-truth’ dünyanın yeni-normali komplo teorileri

Yukarıda aktarılanları kendi coğrafyanıza ilişkin etkileşimsel bir perspektiften değerlendirdiğinizde yadırgıyor musunuz hiç? Diğer deyişle, size aşina gelmiyor mu Atlantik’in öte yakasında bu olup bitenler?..

Yani, yaşadığınız sosyopolitik coğrafyada-iklimde karşılıkları yok mu ABD’den aktarılan bu gelişmelerin?.. En son, 2019 yerel seçimlerinde yaşananları; özellikle İstanbul seçiminin tekrarını dayatan iktidar ağızlarından, yandaş avazlardan dökülenleri hatırlayın, yeter. Elbette öncesi de var ve aşağıda o örneklere de birazdan değineceğiz.

Hasılı kelâm, durum her yerde üç aşağı beş yukarı aynı. Hakikatin aşınıma uğradığı, yalanın “yeni-normal” olarak meşrulaştığı “post-truth” dünyada komplo teorileri altın çağını yaşamakta ve toplumsal, siyasal, ideolojik bağlamlarda “anaakım”ı oluşturmakta.

Trump Amerika’sında da Putin Rusya’sında da Erdoğan Türkiye’sinde de aynı “oyun”un yerel-yöresel tatlarla çeşnilenip çeşitlenmiş sürümleri izlenmekte.

Komplo teorileri, otoriteryanizmin atardamarları olarak işlevselleşmekte.

“Ne ayak”, bu komplo teorileri?!

Komplo teorileri ile bir kadercilik, ama elbette ilahî-semavî olmayan, dünyasal ve siyasal bir kadercilik, Wilhelm Reich’ın “Küçük Adam”ının dünyasında işlerliğe sokulur.

Böylece büyük çapta-ölçekte ve “sade insan”ın bilişsel sistemini, kavrayış çerçevesini aşkın, ama en çok onun hayatını yakan-yıkan mahveden her şey “şıpın işi” açıklığa kavuşturulmuş olur!..

Olup bitenlerin son derece karmaşık, aslında kendisinin de dahli olan nedenlerini anlamakta zorlanıp tıkandığı noktada “Küçük Adam” için karmaşayı basitleştiren, kaosu kozmosa dönüştüren anlatılar olarak neşvünema bulur komplo teorileri.

Ve onların sefasını sürmek, irili ufaklı iktidarlara nasip olur en çok…

Yorma kafanı, komple komplo takıl!..

En yakın örnek, tüm dünyayı kasıp kavuran korona pandemisinden verilebilir.

Şimdi bu korkunç salgın patlamasını, küresel tüketim kapitalizmiyle; kâr hırsının, “büyüme” takıntısının yüzyıllardır devam eden birikimli çevresel tahribatıyla; insan nüfusunun doğayı tüm kaynaklarıyla birlikte korkunç bir baskı altına almış olmasıyla açıklayıp kafaları yormanın âlemi var mı?

Yetmedi, o pandeminin, her gün marketten alıp birkaç dakikalık ihtiyacını karşılayıp fırlatıp attığı ama yüzyıllarca doğal çevreye zarar verecek şekilde kalacak ve artık okyanusun ortasında bir kıta büyüklüğüne erişmiş plastik poşet kullanımıyla ilişkisini kurup “Küçük Adam”da suçluluk duygusu yaratmanın âlemi var mı?

Nihayet dağı-taşı, toprağı-ormanı, kıyıyı-sahili betona boğup, İstanbul’un bağrında rant uğruna “Kanal” yarığı açıp, doğa kıyımını, çevrekırımını salât-ı selâmlarla buluşturmuş iktidar dinbazlığına lâfı getirip, “Ne kadar Kanal açarsan o kadar Korona çıkacak yoluna karşıcı” diye bozgunculuk yapmanın, huzur kaçırmanın âlemi var mı?..    

Bunların yerine söz konusu salgın ABD’nin Çin’e yönelik bir komplosudur; ya da Trump’tan hep duyduğumuz üzere Çin’in tüm dünyaya ama özellikle ABD’ye yönelik komplosudur; veyahut da en son duyduğumuz üzere, akıl-sır erdirmesi imkânsız ama, Tayyip Erdoğan’ın gücünü kırmak için gerçekleştirilmiş bir komplodur derseniz…

Böylesi bir “teori”, her şeyi bir çırpıda “aydınlatır”!..

Üstelik bu “teorik açıklık” sağlandıktan sonra artık biz insanlar/insancıklar açısından yapılacak herhangi bir şey de yoktur; bir çaba, mücadele, eylem de gereksizdir. Çünkü hepimizi aşkın, hepimize dışsal ve hepimizi masum, sorumluluk-dışı, suçsuz-günahsız kılan sebepler vardır.

Sorunlar hiçbir şey, komplo her şey!

Sadece Korona mı komplodur, hayır.

“11 Eylül”, hem de ABD’nin CIA aracılığıyla kendi içinde gerçekleştirdiği bir komplodur. Bundan öteye, hadisenin ekonomi-politik, sosyo-demografik, kültürel-psikolojik nedenleri, dinamikleri, alt yapısı üzerine lâf ebeliği yapmanın âlemi yoktur.

Kırk yıldır bu topraklarda üstesinden gelemediğimiz Kürt sorunu dış güçlerin fişteklediği bir komplodur. Tarihsel, ekonomik, politik, kültürel ve diğer hiçbir bağlamda bunun üzerine konuşmanın/kafa yormanın âlemi yoktur.

2013 Gezi isyanı bir komplodur. Her şeyin siyasal, toplumsal, kültürel olarak güllük gülistan olduğu; kutuplaşmanın, ötekileştirmenin, yaşam-biçimine müdahalenin olmadığı; insanların kendilerini kıstırılmış, bastırılmış, boğulmuş hissetmediği bir ortamda faiz lobisinin, mason locasının, iç-dış fitne ve şer odaklarının komplosudur.

“15 Temmuz” da komplodur. Ne istedilerse verilmemiş, yıllarca “paralel” yürünmemiş, “Geeel Hocaefendi gel de bitsin bu hasret” denilmemiş ve sonra iktidar kavgasına tutuşulmamıştır. Olsa olsa Yahudi fitnesi, CIA tezgâhı, ABD komplosudur, o kadar.

Kör vicdanlara ilaç, komplo teorileri

Komplo teorileri, suçlu ve günahkâr ruhların başını yastığa rahat koyup huzurlu bir uykuya yatmasına el veren “halüsinojenlerdir”.

Onlar, “karanlığı aydınlatmak”, “sırrı ortaya sermek” veya “perde arkasını göstermek” adına, ama esasen gerçeğe yönelik boşluğu spekülâsyonla doldurmak üzere varlık bulurlar. Elbette bu bir yandan da gerçeğk sorunları karartmaya, gölgelemeye, onları fark ettirmemeye dönük bir “operasyon”dur. 

Bol miktarda “eczacısı” da vardır komplo teorilerinin… Hepimiz onları yıllardır televizüel medyada da şimdilerde artık daha da çoğalmış, çeşitlenmiş, ipini koparmış ve gemi azıya almış mahiyette sosyal medyada da kurumlana kurumlana, kaşar kaşar karşımızda buluyor, izliyoruz. 

Medya, “komplo”dan beslenir!

Yukarıdaki ifadeden anlaşılacağı üzere, komplo teorilerine toplumsal yatkınlığımızdan en çok memnun olan kesim medyadır. “Simbiyotik”, yani birbirinden beslenen bir ilişki vardır burada. Gerçekliğin gizeminin, bulanıklığının, karmaşasının çözülemezliği arttıkça spekülatif komplocu tezlerin geçerliliğine inanç en etkin biçimde ekranlar dolayımıyla benimsetilir. Tabii komplo teorileri de ekranların izleyici oranını artıran etkiye sahiptir.

Bu noktadan hareketle denilebilir ki bir komplo teorisi, söz gelimi Kurtlar Vadisi’nin uyduruk bir kurgu olmaktan çıkıp, “belgesel” hüviyeti kazanmış halidir.

Seyir yağmurlarından beslenerek serpilip boy verip gürleşen komplo teorilerinin çağının ABD’de 1950’lerden itibaren sinema ile başladığını kaydetmek gerekir. İnsan dünyasının gözlerden ırak, kapalı kapılar ardında yönetildiği inancına önce Hollywood kan ve nefes vermiştir. Filmler, o dönemin ABD’sinde komünist işgal, nükleer yok oluş, UFO baskını, vb. toplumsal korkuların yatıştırıldığı ve bilim-kurgu ya da drama yoluyla düşsel alana transfer edildiği supaplar olarak işlev gördüler.

Sürece zamanla televizyon, üstelik daha yüksek bir ivme kazandırarak dâhil oldu. Bugün de internet ortamı, dijital medya, aynı minval üzere, kaotik ve korkutucu derecede anlaşılmaz olaylar karşısında “Küçük Adam”da mevcut korkuları kullanarak, komplo teorilerinin ana imalathanesi olarak öne çıkmaya devam ediyor. Qanon vakası buna en tipik örnek, ama o bir yandan da öylesine tahripkâr ve tehlikeli bir ivme kazandı ki Facebook da Twitter da Youtube da onun kendi bünyelerinden çıkış bulan etki gücünü kırmaya dönük karşı hamleler başlatmak durumunda kaldılar.

“Ne kaa korku, o kaa komplo!”

Ancak medya tek başına komplo teorilerinin böylesine yoğun bir toplumsal ilgi ve onamaya neden mazhar olduğunu açıklamaya yetmez. Bu ilginin altı kazındığında bir de dünyanın insan ve toplum bazında ne ölçüde kaotik, ne kadar baş edilemez ve güvensiz hale geldiği gerçeği karşımıza çıkar. Çünkü komplo teorisini besleyen kaynak, en basit anlamda birilerinin diğer birilerinin kuyusunu kazdığı inancıdır.

Dolayısıyla gerek uluslar, toplumlar veya topluluklar arası, gerekse bireyler arası ilişkilerde tarafların birbirine sevgi ve güven duymadığı, birbirini düşman bellediği ve nihayet birbirinden her daim kötülük beklediği psiko-kültürel zeminde komplo teorileri muazzam alıcı bulur. Bu, “paranoya kültürü”dür ve paranoyanın ortalamayı temsil ettiği ve olağanlaştığı bir dünyada da komplo teorilerinin varlığına karşı söylenecek fazla söz olamaz.

Yalnızca bir ülkenin siyasal, bürokratik, medyatik iktidar mahfillerinden ortaya atılan, üretilen, şekillendirilen komplo teorisi çokluğuna bakarak, o memlekette birbirini sevmeyen, birbirine güvenmeyen, birbirinin kuyusunu kazmaya niyetli ne çok kesim olduğu gerçeğine dikkat çekmekte yarar olabilir.

Sonuçta da komplo teorilerinin esbabı mucibesini anlama yolunda bir diğer ve çok anlamlı şu formül şekillenir:

Ne kadar paranoya, o kadar komplo!..  

(KAYNAKLAR: Michael J. Baers, “Conspiracy Theories”, St. James Encyclopedia of Popular Culture, Cilt: 1; Marianna Spring, “ABD Başkanlık Seçimleri: Sosyal medyada dolaşan komplo teorileri seçmenleri nasıl etkiliyor?”, BBC News Türkçe, 14 Ekim 2020; “QAnon: YouTube ‘zararlı komplo teorilerine karşı’ harekete geçti”, BBC News Türkçe, 16 Ekim 2020).

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tayfun Atay Arşivi