ÖYKÜLÜ ŞARKILAR, ŞARKILI ÖYKÜLER

Gösterime ilk girdiğinde karışık eleştiriler alan film, yıllar içinde iyi yaşlanan bir şarap gibi değer kazanır, hatta kült film haline gelir. Aslında bayağı “postmodern” bir anti-kahraman filmi “Butch Cassidy and the Sundance Kid”

RAINSDROPS KEEP FALLIN’ ON MY HEAD

YAĞMUR DAMLALARI BAŞIMA DÜŞMEYE DEVAM EDİYOR

Raindrops keep fallin’ on my head
Yağmur damlaları başıma düşmeye devam ediyor
And just like the guy whose feet are too big for his bed
Ve tıpkı ayakları yatağa sığmayan bir adam gibi
Nothin’ seems to fit
Hiçbirşey uymuyor
Those raindrops are fallin’ on my head, they keep fallin’
Şu yağmur damlaları kafama düşmeye devam ediyor, düşüyorlar

So I just did me some talkin’ to the sun
Güneşle oturdum konuştum
And I said I didn’t like the way he got things done
Ve işini doğru düzgün yapmadığını söyledim

Sleepin’ on the job
İş başında uyunur mu?
Those raindrops are fallin’ on my head, they keep fallin’
Şu yağmur damlaları kafama düşmeye devam ediyor, düşüyorlar

But there’s one thing I know
Fakat bildiğim bir şey var
The blues they send to meet me won’t defeat me
Gönderdikleri hüzne yenilmeyeceğim

It won’t be long till happiness steps up to greet me
Mutluluğun bana “merhaba” demesi yakındır

Raindrops keep fallin’ on my head
Yağmur damlaları kafama düşmeye devam ediyor,
But that doesn’t mean my eyes will soon be turnin’ red
Ama bu yakında gözlerimin kızaracağı demek değil

Cryin’s not for me
Ağlamak bana göre değil
‘Cause I’m never gonna stop the rain by complainin’
Çünkü şikayet etmek yağmuru durdurmaz

Because I’m free
Çünkü ben özgürüm
Nothin’s worryin’ me
Hiç birşey beni üzmüyor

It won’t be long till happiness steps up to greet me
Mutluluğun bana “merhaba” demesi yakındır

Bir Devrin Sonu

Bluesvari sözlerle başlasa da hiç depresif bir şarkı değil bu, tam tersine umut ve kararlılık baskın. Ezgi de biraz gamsız, hatta utanmasa, neşeli. Bestecisi, 20. yüzyılın en önemli pop müzik bestecilerinden kabul edilen Burt Bacharach, sözlerse Hal David’e ait. Billy Joe Thomas’ın seslendirdiği bu güzel şarkı bir film için yazılmış: “Butch Cassidy and the Sundance Kid”.

Konusu gerçek karakterlere ve olaylara dayanan 1969 tarihli filmi yöneten George Roy Hill, senaryosunu da William Goldman yazmış.  “Butch Cassidy and the Sundance Kid” temelde bir “bir devrin sonu” filmi. Sonuna gelinen, “Vahşi Batı” dönemi. Ülkenin batısı başta olmak üzere, güney ve orta bölgelerindeki, yerel ölçekle sınırlı ve daha çok kişisel girişimcilik olarak yürütülegelen tarım, hayvancılık, ticaret, üretim ve madenciliğin, yerini yeni gelmekte olana bırakması dönemi bu. Gelmekte olan şeyse, “Vahşi Batı”dan çok daha yırtıcı: “Vahşi Kapitalizm”.

ABD’de demiryollarının ana arterlerde kurulmaya başlaması 19. yüzyıl başı, 1900’lere gelindiğinde ise demiryolları neredeyse tüm ülkeyi bir sinir ağı şeklinde sarmıştır. Yalnızca taşımacılıktaki ölçeğin olağanüstü büyümesi değil bununla gelen, tarımsal işletmelerin, imalathanelerin, maden işletmelerinin, hayvan çiftliklerinin de büyümek zorunda kalması da bunun sonucu. Daha küçük ölçekli kişisel girişimler de ya şirketlere dönüşme ya da yok olma seçenekleri arasına sıkışıp kalır. Bir süre sonra kaçınılmaz olarak nüfus, demiryoluna yakın merkezlerde yoğunlaşır ve buraları çevreleyen bölgelerdeki, kendi işini yapmakta olan küçük girişimciler gitgide şirketler için çalışan emekçilere dönüşür. Yatırımlarını ve devamlılıklarını güvence altına almak isteyen kapitalizmin baskısıyla, zayıf federal kurumların daha güçlü ve daha merkezi hale gelmesiyle de resim tamamlanır. O güne dek gözden uzak olmanın keyfini sürmüş olan haydut çeteleri için kötü haberdir bu. Öngörülü olanları başlarına gelecekleri farkeder, kimileri sessizce gözden kaybolur, bir kısmıysa rol değiştirir ve demiryollarının güvenliği için çalışmaya başlar, ne de olsa “bekçinin iyisi eski hırsızdan çıkar”; öngörülü olamayanları bekleyense yasa güçleri ya da demiryolu şirketlerinin özel güvenlik ekipleri tarafından öldürülmektir.

Filmde Paul Newman’ın canlandırdığı Butch Cassidy –hiç eğitim görmemiş olmasına rağmen- oldukça zeki ve öngörülü bir karakter. Hatta ünlü bisiklet sahnesinde Butch’un ağzından “Gelecek sizin, rezil bisikletler!” diye bir replik de var, dediği çok doğru, o gün at sürenlerin çoğu birkaç on yıl içinde önce bisikletle sonra da kamyonetleriyle işe giden emekçiler haline gelecektir.

Hole In the Wall Çetesi

Filmin konusu kısaca şöyle: yüzyılın başı, Amerika’nın batısı, Butch Cassidy (Paul Newman) ve Sundance Kid (Robert Redford) Wyoming bölgesinin namlı haydutlarıdır, ikisi ve çetelerindeki diğerleri soygunlarından sonra Colorado ve Wyoming sınırındaki dağlarda bulunan “Hole In the Wall” bölgesinde saklandıkları için çeteleri de aynı adla anılmaktadır. Butch ikilinin beyni, Sundance ise silahşörüdür. Çeteyi bir araya getiren Butch olduğu için çetenin başında o vardır ancak onun kan dökmeden soygun yapma çabası, çete içindeki diğerlerinin Butch'un liderliğini sorgulamasına neden olur. Çetenin ilki başarılı olan, aynı treni üstüste iki kez soyma girişiminin  ikincisi fiyaskoyla sonuçlanır ve demiryolu şirketi için çalışan altı kişilik bir takipçi grubu peşlerine düşer. Kaçmaya çalışırken, Sundance'in sevgilisi olan ilkokul öğretmeni Etta Place de onlara yardım eder. Ne yaparlarsa yapsınlar peşlerindeki grubun takibinden kurtulamayan kahramanlarımız çareyi yüksek bir uçurumdan nehre atlamakta bulur. Sonrasında bu amansız takipten tamamen kurtulmak için gittikleri Bolivya’da da işleri rast gitmez. Bir kaç soygun sonrasında “düzgün bir yaşam” kurmak için çabalasalar da şanssızlıklar ve geçmişleri peşlerini bırakmaz, başarılı geçtiğini sandıkları bir soygun onları kaçınılmaz sonlarına götürür.

Postmodern Bir Film

Gösterime ilk girdiğinde karışık eleştiriler alan film, yıllar içinde iyi yaşlanan bir şarap gibi değer kazanır, hatta kült film haline gelir. Aslında bayağı “postmodern” bir anti-kahraman filmi “Butch Cassidy and the Sundance Kid”. İyi ve kötü adamlar yer değiştirmiş gibi filmde. Ayrıca film drama ve komedi arasında kararsız, bir o yana bir bu yana meylediyor. Eğlenceli hatta bazen romantik sahneleriyle klasik westernlerden çok farklı ama şiddet dolu sahneler de eksik değil. Sanki “The Wild Bunch”a(1) biraz “Bonnie and Clyde” katılmış, üstüne de komedi sosu dökülmüş gibi. Filmin temposu da klasik westernlerin yürüyüşünden farklı, bazen aşırı hızlı bazen yavaşlıyor, bazı sahneler gereksiz yere uzun gibi. Filmde eski ve yeni bir arada, çılgın bir at sürüşünü romantik bir bisiklet gezisi izleyebiliyor ancak bu çok garip görünmüyor çünkü zaten eski ve yeninin, iyi ve kötünün karıştığı, ayırdetmenin zorlaştığı bir dönemi anlatıyor. Bazı sahnelerin “kolaj” etkisi yaratması bu yüzden.

Burt Bacharach’a  “En İyi Özgün Şarkı” Oscar’ını kazandıran  “Raindrops Keep Fallin’ On My Head” de bu kolaj sahnelerden birinde yer alıyor, Butch’ın önce –Sundance’in sevgilisi- Etta’yı bisikletin gidonunda gezdirdiği (aralarındaki çekimi ima eden) sahneden sonra Butch’un bisiklet üzerinde akrobasi denediği ünlü sahne bu. Sanki western değil de bir “feel good” (seyret, iyi hisset) filminden alınmış. “Raindrops” da bu sahneye çok uygun düşmüş.

Burt Bacharach

Burt Bacharach, adını duymamış olsanız da şarkılarını mutlaka duymuş olduğunuz bestecilerden. 50’lerin sonundan 80’lere kadar pek çok hit yaratmış. "The Story of My Life", “Baby It's You", "Don't Make Me Over", “(They Long to Be) Close to You", “Anyone Who Had a Heart", "Walk On By", “Alfie", “Casino Royale", “The Look of Love", "What the World Needs Now", “I Say a Little Prayer", “I'll Never Fall in Love Again", “That's What Friends Are For", “Over You" bu şarkılardan sadece bazıları. Şarkıları pop sınıfına giriyor ama R&B, soul ve smooth caz esintileri de görülüyor bestelerinde. Bacharach’ın caz sevgisi, bestelerine kompleks düzenlemeler ve armoniler olarak yansımış. Ünlü caz saksafoncusu Stan Getz’in 1968’de sadece Bacharach bestelerinden oluşan “What the World Needs Now: Stan Getz Plays Burt Bacharach and Hal David” albümü de bunun kanıtı.

Yine “bir devrin sonu”nu yaşıyoruz sanki; Gramschi’nin kulakları çınlasın, şimdikinin bittiği belli de yerine neyin gelmekte olduğundan habersiziz.

Yağmur mevsimindeyiz, bir şarkısını koyun, kulaklığınızı takın ve dışarı çıkın, bırakın yağmur yağsın üzerinize Bacharach çalarken.

  • Filmin, Sam Peckinpah’ın -estetize edilmiş şiddetin kitabını yeniden yazan- epik filmi “The Wild Bunch”la benzerliği sadece rastlantı. Warner Bros “The Wild Bunch” senaryosuyla ne yapacağına henüz karar verememişken, rakip 20th Century Fox’un konu olarak benzeyen “Butch Cassidy and the Sundance Kid” adlı filmin çekimlerine başlayacağını haber alınca, daha önce gösterime girebilmek için apar topar proje Sam Peckinpah’a  teslim edilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi