“ÖYLE BİR OYUN VE OKUL GÖRDÜM Kİ İÇİNDE OLMAK İSTEDİM!”

Son Güncellenme Tarihi: Eylül 26, 2021 / 12:21

Kendisini yıllardır uzaktan hayranlıkla takip ediyorum. Öyle bir karakteristik yüzü var ki etkilenmemek mümkün değil. Hüzün ve sevinç bir arada, ayrılık ve kavuşma duygusu aynı anda öyle ki bütün duyguları barındıran herkeste olmayan bir enerjisi var üstelik hem çok batılı bir o kadar aslında doğulu. İzlediğim bütün projelerinde onda kalarak ses tonunun farklılığında yol alıyorum yıllardır. Bu coğrafyada böyle bir oyuncu kadının varlığı bana kendimi iyi hissettiriyor. Yüzünde çok yaşanmışlığın izleri var ama bir o kadar izsiz bir yolculukta, geçmişi peşinden sürüklemiyor ama kurduğu köprüde bütün zamanları yaşatıyor. Kendisini ilk kez yakından Adana Film Festivali’nde Onur Ödülü aldığı zaman gördüm. Sahneye çıktığı anda herkes ayaktaydı, titreyen sesiyle duygularını aktarırken onunla birlikte hepimiz ağlıyorduk. İşte o anda dedim ki “bu nasıl karşı tarafa geçen bir duygu ve histir onunla birlikte hepimiz onurlandık ve onun onurlu duruşunu ayakta alkışladık.” Şerif Sezer’i ilk kez çok küçük yaşlarda ‘Yol’ filminde izlemiştim sonrasında yaşım büyüdü o izlediğim kadın nerelerde oynuyor diye tekrar izini takip etmeyi sürdürdüm. Sonrasında karşıma çıkan her projesinde onu izledim ve her defasında yüzüne bakmak derinlikli bir hikâye yolculuğu yaşattı bana. Yıllar sonra “Çemberimde Gül Oya” dizisiyle kendimi bulduğum hikayenin içinde kahraman oldu “Babam ve Oğlum” filminde daha da derin etki bıraktı. “Deli Deli Olma” filmiyle yıllar sonra Tarık Akan ile kendisini izlemek hayatın en güzel ödüllerinden biriydi elbette. Adana Altın Koza Film Festivali için onun hayat hikayesini anlatan Rıza Kıraç’ın kitabı şimdi elimde okuduğum her satırda “bu topraklarda böyle bir kadın oyuncunun varlığı iyi ki var” diyerek okuyorum yazdıklarını ve fotoğraflar eşliğinde bir yolculuğa çıkıyorum. Üstelik kısa bir zaman diliminde Adana’da kendisiyle röportaj yapabildiğim için kendimi şanslı hissederek sizlere Şerif Sezer röportajımızı hediye ediyorum. Rıza Kıraç’ın özetlediği gibi; “Şerif Sezer sert yüz hatları, keskin, kimi zaman buyurgan sesiyle canlandırdığı karakterleri alışık olduğumuz kadın modellerinin ötesine taşır.” Fotoğraflar için Rıza Kıraç’a teşekkürlerimizi sevgili Şerif Sezer’e sevgi ve saygılarımı sunarak herkese sağlıklı ve iyi pazarlar dilerim.

Onur ödülü almak nasıl bir duygu?

Tabii ki çok onur verici ve güzel bir şey, yaptığınız işleri takdir etmiş insanlar. Sonuçta size bir ödül veriyorlar ve hakikaten herkesin başucuna koyacağı sarıp sarmalayacağı bir ödül. Ödülü verirken o kadar güzel bir vtr hazırlamışlar ki gerçi ben konuşma da hazırlamam ve o anki duygularımı söylerim fakat hiç bilmediğim şeyleri nereden buldular, o fotoğraflar nereden çıktı çok şaşırdım. Yılmaz Güney’e giden Sinan Çetin’in çektiği fotoğraflar bende bile yok. Ayrıca benim çocukluğum, bebekliğim çok şaşırdım çok çok güzel bir vtr hazırlamışlar hakikaten dağıldım ve benimle birlikte gördüm salon da dağıldı. Hakikaten ayaklarımı yerden kesti ağladım, çok duygulandım ve çok mutlu oldum.

18 yaşımdan beri oyunculuk yapıyorum

Meslekte kaç yıl oldu?

Ben 18 yaşımdan beri oyunculuk yapıyorum zaten. Devlet Konservatuarı’nı bitirdim ve Devlet Tiyatrosu’nda başladım. Senelerce Ankara ve İstanbul’da oynadım. Ama sinema derseniz 1980’de başladım ve 41 yıl olmuş. Bunun yanı sıra da son yıllarda dizi projeleri hayatıma girdi.

Kaç film yaptım saymadım

Kaç film yaptınız?

Çok filmim yok inan bilmiyorum geçen düşündüm 25 küsur diye hatırlıyordum. Kaç film yaptım inan saymadım ama gazeteci Ali Eyüboğlu köşesinde yazmış 27 tane filmde, 30 tane de dizide oynamışım. Saymadım 30 tane dizi, olmuş mudur o kadar neleri saydı bilmiyorum.

Bana gelen her projeyi oynuyorum

Oynadığınız bütün projeler özel ve güzel projeler…

Seçiyorum belki de ya da bana abuk sabuk bir şey hiç gelmedi inanın bilmiyorum. Bana abuk sabuk bir şey gelmedi gelse zaten oynamazdım. Ben sorduklarında diyorum ki “bana gelen her projeyi oynuyorum çünkü hepsi benim istediğim sevdiğim şeyler.” Gerçi dizilerde çok fazla tekrar olmaya başladı karakterlerim, tip olarak hep doğudayım bir batıya gelemedim.

Doğudan bu tarafa henüz gelemedim

Sizi farklı bir rolde görmek güzel olur aslında keşke bambaşka roller gelse gerçekten.

Çok isterim oynamayı ama yapımcılar biraz kolaycı bakıyorlar, alışkın oldukları ve beni gördükleri karakterlerde istiyorlar. Projelerde iyi bir rol de buna benzesin hep doğulu olsun diyorlar ki hep öyle oldu. Çünkü öyle başlayınca hep öyle gidiyor. Benim doğuyla alakam aslında yok Bursa Mudanyalıyım neyse ki Çağan olduğu zaman biraz Egeye gidiyoruz ama doğudan bu tarafa henüz gelemedim. İnternette biraz dalga geçiyorlar bu durumla yapacak bir şey yok ya oynamayacağım ya da bana hep böyle roller geliyor ama artık olmasın diyorum.

Memleketimin havasını solumak bana iyi geliyor

Bursa Mudanya nasıl geçti çocukluğunuz?

Çocukluğum çok güzel geçti biz hep sokakta oynuyorduk her oyunun mevsimi vardı. Top oynardık sonra bir ara ip atlarız sonra mevsim değişir başka bir şey oynarız. Benim dönemimde deniz şahaneydi, balıklar lezzetliydi. Oralara gittiğim zaman memleketimin havası bir başka şerbet gibi. Kardeşim hala orada zeytin ağaçlarının içinde yaşıyor. Ben oraya gittiğim zaman yani bana mı öyle geliyor diyorum dizide birlikte çalıştığım ikinci yönetmenimiz Celil Murat o da Mudanya’da yaşıyor “annemin astımı vardı oranın oksijeni bol diye Mudanya’yı tavsiye ettiler” dedi, demek ki ondan bana o kadar iyi geliyor memleketimin havasını solumak.

Nefes aldığını hissediyor insan

Gerçekten havası çok iyi hatta dünyada havası iyi olan yer diye literatüre de girdi diye biliyorum.  

Yani başka bir hava var orada memleketime geldim diye bana güzel geliyor diyordum ki kanıtlanmış da oksijeni. Gerçekten çok güzel bir havası var ve nefes aldığını hissediyor insan.

Bilmiyordum ki oyunculuk ne?

Hayalini kurduğunuz bir şey miydi oyuncu olmak?

Mudanya’da nasıl hayalini kuracağım ki bilmiyordum ki oyunculuk ne, sinemaya bile gitmemişim öyle bir hayalim hiç olmadı. Ama Ankara’ya geldikten sonra oyunculuk hayali oluştu ve konservatuara gitmek istedim. Niye gitmek istedim çünkü öyle bir oyun ve okul gördüm ki içinde olmak istedim. Konservatuar hayallerimi süslemeye başladı çünkü orada öğrencilerin oynadığı bir oyun seyrettim sonra Işık Yenersu “Anna Frank’ın Hatıra Defteri’ni” oynuyordu onu gördüm çok etkilendim. Ortaokuldaydım oyundan çıktım kendime gelemiyorum “ben bu okula gelmeliyim ama nasıl gelmeliyim” dedim hikâye öyle başladı.

Onu mu olsam ben ne olsam acaba?

Ankara’ya gitmeseniz oyuncu olamayacaktınız yani

Evet ben o dönemler Bursa’da ne olacağımı düşünüyordum “onu mu olsam ben ne olsam acaba” diye. Okuduğum kitaplardan ve romanlardan etkilenip kendime meslek seçiyorum ama idealim falan yok, o ara henüz çok gencim.

Beni önce turistler tanıdı

Filmografinize baktığınızda benim için yeri ayrıdır özeldir dediğiniz bir film var mı?

Benim bütün filmlerim özeldir zaten çok az olduğu için hiç abur cubur bir şey yapmadım varsa da çok azdır yani. Benim oynadığım bütün filmlerin yüzde sekseni Türk Sinema Tarihi’ne geçmiş filmler açın bakın ve hepsi bir sonrakini tetiklemiştir. İlk filmim Sinan Çetin ile “Bir Günün Hikayesi” o bana “Yol” filmini getirmiştir. Ben o filmde oynadığım için Zeki Ökten beni Sinan’a sormuş gidip montajda bakmış beni görmüş bu kız kim diye sormuş ve fotoğrafımı istemiştir. Sonra Isparta’ya giderek fotoğrafımı Yılmaz Güney’e göstermiştir.  Ardından “Yol” filminde oynadığım için ertesi sene “Hakkari’de Bir Mevsim” de oynadım. İki filmde üst üste biri Cannes’da biri Berlin Film Festivali’nde büyük ödüller aldı. Öyle ki beni Bodrum’da bütün yabancılar tanıyordu o yıl, filmler Avrupa’da oynamış kırmış geçirmiş hele “Yol” Cannes’ı kazandığı için bir sene sonra ben Fransa’ya gittiğimde hala oynuyordu.  “Hakkari’de Bir Mevsim” i Berlin’de ödül aldığı için herkes seyretmiş Gümüşlük’te beni turistler tanıyor ve biliyorken Türkiye’de kimse bilmiyordu.

30’lu yaşlarımda tanınıyordum

Aslında önce sizi yabancılar tanıdı diyebiliriz o dönem kaç yaşındaydınız?

Evet öyle diyebiliriz o dönem 30’lu yaşlarımdaydım.

Ben oynamayı çok seviyorum

Oynamak nasıl bir şey ne hissettiriyor?

Benim işim bu, ben oynamayı çok seviyorum.

Bir karakterin üzerinde çalışmak…  

Bir karaktere nasıl çalışıyorsunuz?

İrdelersin, eşelersin, biriktirdiklerinden faydalanırsın, o karakter nedir, nasıldır, nerede yaşamıştır, nasıl bir kadındır, nasıl yürür, nasıl oturur ve kalkar, nasıl bir coğrafyada yaşıyordur gibi sorularla çok soru sorarak ona göre karakterin üzerine çalışırım.

Ben üste para verip çalışabilirim tiyatroda

Paris’teki yıllarınız nasıl geçti?

Bir kere çok seyrettim bir vesileyle kart edindim ve bütün tiyatrolara gidebildim. Haftada 3-4 tane oyun seyrediyordum neredeyse. Sinemaya gidiyordum ama onun dışında kendi işimle ilgili hiçbir şey yapamadım. Önce dil öğrendim çok güzel öğrenseniz bile mutlaka aksanınız oluyor orada Fransızlarla oynamanız mümkün değil, çok zor öyle bir şey yapamadık, yapamayınca da çok mutsuz oldum. Oyun seyrederdim ve hep onların yerinde sahnede kendimi hayal ederdim yani zordu benim için. Sonra gelir gelmez de tiyatroda olamadım çünkü ben İstanbul’da kalmak istedim Devlet Tiyatrosu olarak başka şehirlere gidebilirdim ama oralara gitmek istemedim çünkü İstanbul’da bir hayat kuruyordum. Tabii çalışmak da zorundaydım o ara Sheraton Oteli yeni açılıyordu orada çalışmaya başladım 4 yıl kadar çalıştım o arada İstanbul’da Devlet Tiyatrosu kuruldu Genel Müdürü Ergin Orbey daha önce Devlet Tiyatrosu’nda bulunmuş eski oyunculara çağrı yaptı ve ben ilk izin günümde dilekçe ile başvurdum. Bir sene kadar bekledim tiyatroya girebilmek için hemen olmadı bir sene boyunca iki günde bir elimde telefon sürekli soruyorum bekle diyorlar nihayet uzun zaman sonra haber geldi ve ben tiyatroya alındım böylece Sheraton’dan ayrıldım. Bu arada tiyatronun parasıyla otelin parası çok farklı ve arada büyük fark var. Bu kadar parayı bırakıp da oraya nasıl gidiyorsun diyerek garson arkadaşlarım bu duruma çok şaşırdılar ama ben dedim siz anlamazsınız ben üste para verip çalışabilirim tiyatroda. 1979 Ağustosu’nda İstanbul’da nihayet oynamaya başladım.

Oyunculuk özlenmez mi?

Aralarda özlediğiniz bir şeye dönüşmüş oyunculuk ve ara vermek durumunda kalmışsınız.

Sen deli misin ne demek ya acayip bir şey bu duygu. Oyunculuk, oynamak özlenmez mi?

Mutlu Hesapçı

20 Ocak 1979 doğumlu. Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi mezunu, yazar.
Yönetmenliğini Yaptığı Belgesel Filmler:
Apolyohtun Balıkçısı – 2001
1. Rastgele Balıkçı ve Deniz Belgeselleri Festivali. 2001

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top