Özlem Zengin yalnız değildir!

Son Güncellenme Tarihi: Mart 19, 2023 / 07:18

Bu, AKP’li bir Milletvekilini savunma yazısıdır…

Dili kopartılan kadın: Konca Kuriş…

Kuriş bir feminist Müslümandı. İktibas Dergisinde yazmaya başladı. Tarikat ve cemaatlerin dini kendi çıkarlarına göre yorumladıklarını yazıyordu. 5 Çocuğu vardı. Köyden kente göç etmiş ve ataerkil erkek şiddeti altına ezilen kadınlar için toplantılar ve gösterilere katıldı, kendisi de aynı doğrultuda toplantılar düzenledi. Bu organizasyonlarda kadınlarla tek tek ilgileniyor, onların sorunlarını dinliyordu.

Kadınların özgürlüğü, eşitsizlik ve eril şiddet konularında konuşmalar yaptı. Kur’an’ın kadınlar tarafından da yorumlanması gerektiğini, kadın ve erkeğin eşit olduğunu ve çok eşliliğin yanlış olduğunu anlatıyordu.

Konca Kuriş Müslümandı. Başı kapalıydı. Ama onun inancı gericilere, siyasal İslamcılara yetmemişti. Kendileri gibi düşünmeyen herkes gibi onu da yok etmek istemiş ve bunun için bir plan yapmışlardı. Hizbullah terör örgütü tarafından kaçırıldı. Günlerce acı içinde sorgulandı. Bu canavarca işkence Hizbullah tarafından kayda alındı. Amaç belliydi; bu görüntüleri yeri gelince ‘eşitlik ve özgürlük’ isteyen kadınlara izletecek ve bir terör zinciri oluşturarak kadınları kendi yarattıkları karanlıklarının içine hapsedeceklerdi.

Kuriş, 35 günlük işkence sonunda şükür namazı kılınıp vahşice katledildi. Konya’da bir evin bodrumuna gömüldü; üzerine beton örüldü. Hizbullah cinayeti üstlendi. “Şeri hükümlerin gereği yapıldı.” Dediler. Ona öyle bir işkence yapmışlardı ki dilini kopardıkları anın Hizbullah tarafından kayda alındığı ve bu kayıtları bazı polislerin dahi izleyemediği yazılmıştı. Katilleri 10 yıl sonra serbest bırakıldı. Şenlik havasında bunu kutlayıp yurt dışına kaçtılar.

Mesajları belliydi. Dili kopartılan sadece Konca Kuriş değil; Laiklik, eşitlik ve özgürlük isteyen bütün kadınlar, dillerinin kopartılmasını istemiyorsa dillerini kendilerine saklamalıydı. “Dil koparma” denilince… Dili kopartılarak öldürülen Kuriş’i hatırlamak, hatırlatmak; bu ülkede kadınların nasıl bir tehlikede olabileceğini unutmamak gerekiyor.

Dili koparılan kadınlardan, dili susturulan kadınlara…

14 Mayıs seçimleri yaklaşırken AKP ve MHP’nin başını çektiği Cumhur İttifakı’na HÜDAPAR ve Yeniden Refah Partisi de katıldı. Bunlar daha gelir gelmez ne yoksulluk ne deprem ne de demokrasiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Zaten böyle bir dertlerinin olmadığı da malum. Saza ortak oldukları an ilk açıkladıkları konu kadınları koruyan yasa, uygulamalar ve kurumlar oldu. Varoluş nedenleri açığa çıkmış; her oyun önemli olduğu bu seçim sürecinde fırsatçılık yapmayı atlamadılar. Ortada zaten saklanacak bir şey yoktu. HÜDAPAR programında, Anayasa’dan “Türk vatandaşlığı” kavramının kaldırılmasını, “Eyalet sistemi”, “özerklik” ve “federasyon” modellerinin serbestçe tartışılabilmesini savunuyor. Devletin Şeyh Said ve Said Nursi için özür dilemesini istiyor. “Laiklik” ve “Türklük” üzerine kurulan Cumhuriyetin Kürtlere ve Müslümanlara eziyet yaptığını iddia ediyor.

Yani durum da niyet de ortada ve kadınlar hedefte. Daha doğrusu özgürlük isteyen kadınların tamamı hedefte.

Bir zamanlar içlerinde şimdi demokrasi havarisi kesilen bir grup çok bilmişin de olduğu bir tayfa, “Laiklik” diye bağıran kesimleri alaya alıp “CHP saçlı yaşlı teyzeler” diye alaya alıyordu. Şimdi o “CHP saçlı teyzelerin” ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Türkiye insan hakları karnesinde her gün geriye düştü, çağdaş eğitim rafa kalktı, kadınlar hedefe konuldu, LGBT+’lara yönelik şiddet organize hale geldi, kadına yönelik cinayetler arttı ve İstanbul Sözleşmesinden çıkıldı. Olaylar zaten herkesin malumu.

Geçtiğimiz gün bu meselenin özeti niteliğinde bir hadise yaşandı. AKP Genel Başkanvekili Özlem Zengin, Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılmak için değiştirilmesini istediği 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” için “Kırmızı çizgimizdir” vurgusu yaptı. Daha sonra hedef haline gelen Zengin, “Artık bu kanunla ilgili hiçbir şey söylemek istemiyorum. Yorgunum. Camiamızın içinde bulunduğu durumu değerlendirirken de hüzün duyuyorum” dedi.

Misvak, Akit, Diriliş Postası gibi iktidarın borazanı haline gelmiş sözde yayınlar; iktidarın bir yöneticisini ve seçilmiş milletvekilini hedefe koydular. Yazılanların hiçbirini  onlara hizmet olmaması için buraya eklemeyeceğim.

Hiçbir Kadın Gericilikten KurtulamaZ

Zengin olayının önemi şurada yatıyor. Kendisi de bir dönem türban yasağı mağduru olan avukat Özlem Zengin, camiasındaki yerini geçmişte verdiği o mücadeleyle sağladı. Buradaki kara ironi ise, bu gerici grup ve yayınların bir dönem geçmiş rejime karşı kendilerine kalkan yaptığı bu kadınları şimdi marjinal gerici grupları da azdırarak hedef haline getirmeleri. Çünkü bir kadın nerede olursa, ne konumda olursa olsun gericilikten kurtulamaz! Özlem Zengin son dönemde bunun en iyi örneği oldu.

Kendisinin Marmara Üniversitesi’nde yaptığı Yüksek Lisans Tez başlığı “Yüksek Yargı Kararları Işığında Laiklik Algısındaki Sosyolojik Değişim” olan Zengin bakın orada ne söylüyor: “laiklik kavramının din hürriyetini gerçekleştirme, dolayısıyla farklı din ve felsefi görüşten vatandaşlar arasında tarafsızlık ve eşitlik sağlayacağı iddiası doğru değildir. Laiklikte de, belli bir dinin veya felsefi görüşün tercih edilmesi kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır.”

Elbette kendisi bunu, belirli görüşler üzerinden temellendirmeye çalışarak yorumlamış olabilir ancak kendisine laikliğin aslında; daha da ayrıntısına inecek olursak kadınların eşitliğini sağlamada hayati bir fonksiyona sahip olduğu belirtmek gerekir. Zengin’in bu yaşananlardan sonra Laiklikle ilgili halen aynı görüşe sahip olur mu bilemeyiz. Türkiye’de laiklik tam anlamıyla olsaydı, daha doğrusu ‘olsaydı’ bu yobazlar inlerinden çıkıp Zengin’e saldırma cesareti gösterebilir miydi?

Özlem Zengin’in AKP İstanbul Kadın Kolları Başkanlığı döneminde Ömer Tuğrul İnançer TRT’de “Hamileler sokağa çıkmasın” demiş; o da tepki göstererek “Kadınlar istediği gibi giyinebilir. Bunun aması olmaz” demişti. Şimdi ise kendi camiasının içinde yer alan bu gruplar onu hedef haline getiriyor. Seçimleri Cumhur İttifakı kazanırsa bu gruplar daha fazla taleple gelecektir. Önce kadınların kıyafetlerine karışacak, sonra ne söyleyeceklerine ve en sonunda da nasıl yaşayacaklarına. İktidar ve güç uğruna da eril baskı, bu kadınları feda etmekten asla çekinmeyecek. Önce kendi içlerindeki kadınlardan başlayacaklar, sonra onları istedikleri gibi değiştirdikten sonra tüm ülkeye onları gösterip tüm diğer kadınların da onlar gibi olmasını isteyecekler. Gericiliğin tarihine bakanlar sadece Türkiye’de değil; bunun tüm dünyada da böyle olduğunu bilir.

25 yıl önce Konca Kuriş’i katledenler, şimdi kendi içlerinde olsun ya da olmasın tüm kadınların özgürlüğünü hedef alıyor. Evet, Özlem Zengin’in ideolojisine katılmayabiliriz, incittiği insanlar da mutlaka vardır, hatta bazı kadınlar hedef gösterilirken, hakları yenirken susmasına ve tavır almamasına, İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasını savunmasına haklı olarak tavır koyabiliriz. Onun da içinde olduğu sistemin yarattığı birtakım canavarlar şimdi onu da hedef alıyor. Ama şimdi hepimizin söylemesi gereken söz Evelyn Beatrice Hall’in dediği gibi: “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm” olmalıdır. Türkiye’de bir avuç gerici ve meczuba feda edilecek tek bir kadın yoktur, olmamalıdır! Bu, kim olursa olsun…

Evet, Özlem Zengin yalnız değildir. Çünkü 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’u savunurken ki tavrı tamamen haklıdır ve hakkıdır. Bunun aması olmaz!

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top