Bahattin Yücel

Bahattin Yücel

Padişahların sarayına en güç giren şey, doğruluktur..

AKP 20. yaşına giren iktidarının en zorlu dönemecinde. ABD ile Rusya arasındaki çelişkilerden tehlikeli fırsatlar yaratmayı deneyen kasaba kurnazlığı, ülkenin dış politikasını tam bir çıkmaza soktu. Ekonomide -kısa bir süre- salgının etkisiyle kamuoyunu oyalayan algı yönetimi, artık halkı ikna edemiyor.
Kaybetmenin kaçınılmazlığını gösteren belirtiler ortaya çıktığında, her toplumda doğal karşılanan ayrışma, Türkiye’de farklı bir yönde gelişiyor. İktidar ile muhalefet arasında değil, iktidarın içinde bir çatışma söz konusu.
İktidarın gözde destekçilerinden birisinin, AKP Genel Başkanı dışında bu partinin bazı yöneticilerini, özellikle İçişleri Bakanı ve yakın çevresini hedef alan açıklamaları, kamuoyunda beklenenin çok ötesinde ilgi görüyor. Ağır hakaret ve tehditler içeren suçlamaların yoğun ilgi çekmesinin nedenleri, muhalefet için ilginç bir araştırma nedeni olabilir.
İlk bakışta ortaya çıkan, baskıyla desteklenen güç gösterileri ve algı yönetimine karşın ülkemizin iyi yönetilemediği gerçeği.
Verilen cevapların yüzeyselliği, ülkenin yasadışı kaçakçılık ve yolsuzluk bataklığına sürüklendiğine ilişkin iddiaları ciddileştiriyor. Suçlamaların kapsamının AKP İktidarının çok öncelerine uzanması, özellikle merkez sağ partilerin siyasetten silinmelerine yol açan süreci başlatan, Susurluk ve faili meçhul cinayetler konusunda, önceki aklanma kararlarının bu aşamada bozulması, AKP içindeki çatışmanın boyutlarını gösteriyor. Kararın, verilişinden 3 hafta sonra, İktidara yönelik suçlamaların etkileri artarken kamuoyuna duyurulması, bu partide ciddi sorunlar yaşanabileceğinin göstergesi.
Son gelişmeleri, Cumhur İttifakının başarısızlıklarını kamuoyundan saklamak amacıyla tasarlanmış, bir algı yönetimi etkinliği biçiminde değerlendirmek, muhalefetin yapabileceği en büyük hata olur.
Çözüm kuşkusuz tek başına soyut bir erken seçim çağrısı ile sağlanamaz.
Suçlamaların çoğunun bilmemeleri gereken kesimlerce, en ince ayrıntılarına kadar bilindiğini ortaya çıkaran, video yayınları ve televizyon söyleşilerinin içerikleri, başta CHP olmak üzere Millet İttifakını oluşturan partilere önemli siyasal kozlar veriyor.
Muhalefet işlevini büyük ölçüde yitiren TBMM’de, sayısal yetersizlik nedeniyle geri çevrilmesi kaçınılmaz öneriler ve soru önergeleri yerine, toplumsal iletişim kanallarını zorlayarak, yeni çıkış yolları açmak zorunda. Suçlamaların yer aldığı video bantların, on milyonlarca kez izlenmesi çizilecek rotayı işaret ediyor. Özellikle CHP’nin kısa sürede demokratik kitle örgütleri ve STK’ların katılımıyla, geniş kapsamlı bir çözüm programı hazırlayarak, kamuoyunun karşısına çıkması kaçınılmaz hale geliyor.
Bu durum sağlıklı değerlendirilemez ve momentum kaçırılırsa, ülkede sivil siyasetin yolları tıkanabilir.
Önceki akşam kamuoyunun merakla beklediği bir söyleşiyi, İçişleri Bakanının bir televizyon kanalında anlattıklarını izledim.
Suçlamalara cevap dışında her şey konuşuldu. Moderatör ile kanalın konu muhafızı konumundaki iki sunucusunun yaklaşımları, başından belliydi. Konuk iki gazetecinin bu programa katılmaları ise gerçekten büyük talihsizlikti.
Söyleşide anlatılanları düşünürken, yıllar öncesinde Kavalalı İbrahim Paşanın oğlu Mustafa Fazıl Paşa’nın, dönemin padişahı Abdülaziz’e gönderdiği mektubunun giriş bölümü geldi aklıma. Murat Bardakçı’dan okuyalım:
“Padişahların sarayına en güç giren şey, doğruluktur. Onların etrafında bulunanlar, doğruluğu kendilerinden bile saklarlar. Gözlerini dikmiş oldukları hükümetin lezzetinde ve merkezinde yaşadıkları için halkın çektiği zorlukları tembellikten geliyor zannederler; devletlerin içine düştükleri zaafı da devletin yaradılışının gereği olan, çaresi bulunmayan bir hadise sanırlar.(…) İleri sürüp körüklenen bozgunculuk örnekleri, aslında tamamen dış düşmanlarımızın fesatlıklarından doğmaktadır. Ama bunda şimdiki hükümetin de büyük kusurları vardır. Bir zamanlar yapılmasında hiçbir mahzur görülmeyen en masum hareketler bile artık bir zulüm gibi görünüyor. …Lâkin şevketli efendim, izin buyurursanız, halkınızda fedâkârlık edecek halin ve tahammülün kalmadığını söyleyeyim. Yer yer yükselen hoşnutsuzluk sadâları her ne kadar susturulmak isteniyorsa da her taraftan işitilmede.”
“Aradan geçen 145 yılda değişen bir şey yok” demeyin sakın. Türkiye yakın geçmişiyle dürüstçe hesaplaşarak, bu bunalımı aşabilecek güçte bir ülkedir. Yeter ki, hep birlikte isteyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bahattin Yücel Arşivi