Koronavirüsle birlikte gelen yasaklar kalktı, aşı zorunlulukları bitti, maskeler evlerin ücra köşelerine itildi, dezenfektanlar raflara döndü, uçuşlar normalleşti, mekanlar insanlarla buluştu; artık hayatın eve sığmasına gerek kalmadı ve biz de unutmuş görünmeye başladık. Pekâlâ, Kovid-19 pandemisi gerçekten sonlandı mı? Yoksa, pandemi devam ediyor olabilir mi?
Dört yıl önce Kasım ayında lokalden globale yayılan, gözle görülmeyen lakin varlığını şiddetle hissettiren bir virüs, bildiğimiz dünya düzenini maddi ve manevi yönlerden yıkmıştı…
“Her birey, konumu, mesleği veya kimliği ne olursa olsun, ulaşılabilecek en yüksek ruhsal sağlık düzeyine ulaşma hakkına sahiptir. Bu hak, kişinin kendisini ruh sağlığı risklerinden koruma, hazır, kolay erişilebilir ve yüksek kalitede ruh sağlığı hizmetlerine erişim ve toplum içinde özgürlük ve katılım hakkını da kapsar[1].” Dr. Poonam Khetrapal Singh

Yaşanmamış gibi yaşamaya devam ettiğimiz bir gerçek Kovid-19 pandemisi. Dört yıl önce Kasım ayında lokalden globale yayılan, gözle görülmeyen lakin varlığını şiddetle hissettiren bir virüs, bildiğimiz dünya düzenini maddi ve manevi yönlerden yıkıverdi. Sahip olduklarımız bir gece içinde sahip olmadıklarımıza dönüştüğünde, en başta yaşamın süreğenliğine dair güveniz altüst oldu.
Resmi sayılarla, Koronavirüse bağlı 6 milyonun üzerinde ölüm gerçekleşti. Hastanelerin bakım verme kapasiteleri yetersiz kalırken, sağlık çalışanların yaşadıkları zorlukları anlatmaya ne kelimeler kifayet bulabildi ne de ikramiyeler… İlk vakanın görülmesinden bu yana geçen 4 yılda Kovid-19 hala evlerimizin içinde, lakin ne eskisi gibi şiddetli ne de beden üzerindeki etkisi önceki kadar yıkıcı. Ya diğer etkileri?
Kovid-19 pandemisi sonlandı mı?
Gün geçtikçe ne oldu? Koronavirüsle birlikte gelen yasaklar kalktı, aşı zorunlulukları bitti, maskeler evlerin ücra köşelerine itildi, dezenfektanlar raflara döndü, uçuşlar normalleşti, mekanlar insanlarla buluştu; artık hayatın eve sığmasına gerek kalmadı ve biz de unutmuş görünmeye başladık. Akut hastalıklar neredeyse sonlandı. Pekâlâ, Kovid-19 pandemisi gerçekten sonlandı mı? Pandemi devam ediyor olabilir mi?
Koronovirüs kısıtlamalı kalkıp, gündelik yaşamın akışına dönüldüğünden beri zihnin dehlizlerine itilmeye çalışılan travmatik deneyimlerin huzursuz sessizliği içinde pandemi yaşanmamışçasına devam ediyoruz. Bu derin suskunluk, iletişimin neredeyse tüm kanallarına sahip olmuş durumda. Kovid-19 pandemisinin travmatik etkileri, travmatik deneyimlerin dilsizliğine sığınılarak göz ardı edilmeye devam ediyor. Birey, aile, il, ülke sınırlarında değil, küresel çerçevede hayatta kalmaya çalıştığımızı, kaygılandığımızı, sarılacak sevdiklerimize yanaşamadığımızı, sığınacak mekanlarımıza adım atamadığımızı, bilinmezliğin getirdiği çaresizliği veya nefessiz kalarak öleceğimizden korktuğumuzu unutmuş gibi yapıyoruz. Korku, kaygı ve acı dolu yaşam deneyimlerimizi anlamlandırmamıza imkân vermeyen, üzerine konuşmayan medya, devlet veya otoriteler karşısında biz de yaşadıklarımızı değersizleştiriyor, hafızamızın tozlu geçitlerinden derinlere ittirmeye çalışıyoruz.
Fiziksel sağlıklılık tek kriter mi?
Kovid-19 salgın günlerinin travmatik deneyimlere dönüşmüş olabileceğini, travma sonrası stres bozukluğu yaşanabileceğini, depresif belirtilerin devam edebileceğini, kaygıların sürebileceğini, muhtemelen tüm insanlığın aynı anda benzer şeyler deneyimlemesinin kabuğu altında kalındığından, bunları kabul etmekte zorlanan ya da dile getirmekten çekinen grubun sayısı yüksek görünüyor. Kovid-19 hayatta kalanlarının yaşadıkları deneyimlerin etkileri, hastalığı atlatmalarına rağmen devam ediyor. Enfeksiyonlardan kurtulanlarda bir yıl geçmesine karşın uyku kalitesinin düştüğü, yaşam niteliklerinin bozulduğu, kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğundan (TSSB) muzdarip olduğu görülüyor.[2] Hayatta kalanların fiziksel sağlığı taburcu için yeterliyken, psikolojik sağlığın korunması ya da düzelmesi için hala yapılması gerekenler mevcut.
Koronavirüsle temastan kaçınmayı başarmışların da yaşam memnuniyetlerinde düşüş yaşanılması kaçınılamaz görünüyor. Bilhassa, ergenler ve zihinsel sağlık problemleri olan hassas grupların psikopatolojik belirtilerindeki ciddi değişimler, pandemi tecritleri bittikten bir yıl sonra dahi şiddetle gözlenebiliyor. Ayrıca, pandemi boyunca artışta olan yalnızlık hissinin ve depresif belirtilerin bir yıllık takip içinde yükseldiği ve yaşam memnuniyetinin de azalmaya devam ettiğini gösteren araştırma sonuçları bize pandeminin henüz bitmediğini hatırlatıyor.[3]
Pandeminin etkileri her boyutta
Koronavirüs pandemisi boyunca ön saflarda görev yapanların, bilhassa sağlık çalışanlarının pandemi ardından hiç pandemi yaşanmamış gibi görevlerine devam edilmesi talebi, zor geçen deneyimlerin depresif belirtilere veya travma sonrası stres bozukluğuna dönüşerek devam etmesine neden olabiliyor. Ön saflarda bulunmanın sebep olduğu nörolojik değişikliklerin depresyon artışını ve TSSB gelişimini etkileyebileceğini sunan araştırmalar[4], Kovid-19 salgının uzun vadeli etkilerinin daha devam ettiği gösterir nitelikte.

Artık daha mutsuzuz!
Son üç yıla baktığımızda, ruh sağlığı bozukluklarının küresel olarak arttığı görebiliyoruz. Koronavirüs, yalnızca 6 milyon küsur canı aramızdan alarak hayatımızdan çıkmadı. Sevdiklerini kaybeden milyonlarca insan, görmezden gelinen yaralarıyla yaşamaya devam ediyor. Toplum sağlığını korumakla yükümlü iktidarların yetersiz kaldıkları, kimi zaman iyi yönetemedikleri ve toplum güveninin sarsılmasına sebep oldukları konularda ilerleme kaydedilmiyor veya çok yavaş hareket ediliyor. Birçok kurumda çalışan mutluluğu 2020’nin başından bugüne doğru keskin bir düşüşte ve sağlık çalışanları bu listenin başını çekiyor; onlar en mutsuzları… [5] Bilhassa, mutsuzluk oranı 2023 yılında geçmiş yıllara göre artmış görünüyor. Artık, pandemiyle geçen yıllardan dahi daha mutsuzuz.
İyileşme yalnızca bireysel olmamalı
Depresyon, küresel sağlık yükünde liste başına çıkmaya çok yakın. Yaşadıklarımızın uzun vadeli etkileri göz ardı ve ihmal edilmeye devam ederse, birkaç yıl içinde depresyon dünya hastalık yükünde birinci sıraya yükselebilir. Ruh sağlığı hizmetlerine ve tesislerine erişim imkânları geliştirilmezse, pandeminin uzun dönem etkilerinin, birey ve toplumları yoğun olarak etkileyen yoksulluk, yetersiz eğitim, şiddet veya toplumsal cinsiyet eşitsizliği benzeri ruh sağlığını halihazırda derinden etkileyen unsurları da arttırabileceği öngörülebilir.
Pandemi, küresel bir deneyimdi. Pandemi sonrası artan mutsuzluk, depresyon, kaygı, TSSB, yaşam memnuniyetinde düşüş de küresel sonuçlar. Ancak, çözümün de bireysel değil, ancak toplumsal, hatta küresel olması, gelecek yıllarda yoğun olarak karşılaşacağımız ruh sağlığı problemlerinin azalmasına ve önüne geçilmesine olanak sunabilir.
[1] Dünya Sağlık Örgütü/Güneydoğu Asya Bölge Direktörü – https://www.who.int/srilanka/news/detail/10-10-2023-world-mental-health-day–mental-health-is-a-universal-human-right
[2] Li Z, He J, Wang Y, Bai M, Zhang Y, Chen H, Li W, Cai Y, Chen S, Qu M, Wang J. A cross-sectional study on the mental health of patients with COVID-19 1 year after discharge in Huanggang, China. Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci. 2022
[3] Benke C, Autenrieth LK, Asselmann E, Pané-Farré CA. One year after the COVID-19 outbreak in Germany: long-term changes in depression, anxiety, loneliness, distress and life satisfaction. Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci. 2022
[4] Tabano S, Tassi L, Cannone MG, Brescia G, Gaudioso G, Ferrara M, Colapietro P, Fontana L, Miozzo MR, Croci GA, Seia M, Piuma C, Solbiati M, Tobaldini E, Ferrero S, Montano N, Costantino G, Buoli M. Mental health and the effects on methylation of stress-related genes in front-line versus other health care professionals during the second wave of COVID-19 pandemic: an Italian pilot study. Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci. 2022
[5] https://www.bamboohr.com/resources/guides/employee-happiness-h1-2023